Kitabı okurken birden arka kapağa dönüp Kafka'nın yaşadığı dönemi hatırlama gereği duydum. Günümüz koşullarına da uyduğu rahatça söylenebilecek bir eserde Kafka Korku Çağı olarak adlandırılan dönemde iletişimsizliğe, bürokrasiye ve hukuk sistemine yönelik ağır eleştirilerini sembolik anlatımıyla sunmuş. Bu eleştiriler daha kitabın ilk cümlesinde "Josef K.’ya iftira atılmış olmasıı"na rağmen, kötü bir şey yapmadığı halde tutuklanması ile başlar, idamına kadar sürer.
Özellikle "Yasa Kapısı" hikayesinde taşralı adamın karşısına çıkan engeller, bekçinin ayakta dururken taşralının oturması, bekçiyi aşamaması, hemen öncesinde K'nın aşağıda Rahibi dinlerken Rahibin yukarıdan ona bakması ve K'nın onu aşağıya davet etmesi, duruşma salonunda locadakilerin ona tepeden bakmaları, romanın otoriteyi en iyi vurdugulayan noktalarıydı.
Roman boyunca sadece mahkemenin alt kademesindeki memurları ile görüşebilen, avukat tutmasına, umut gördüğü herkesle konuşup destek amasına rağmen,
yüksek yargıçlara ulaşaması, avukatının yetersizliği, hukuki yollarla bir sonuca ulaşamayacağından emin bir şekilde farklı arayışlara yönelmesi, hiç gitmeyeceği yerlere gitmesi hiç konuşmayacağı kişilerle konuşması, davayı gizli tutma arayışına rağmen, herkes tarafından bilinmesi, yardım isteyeceği kişiler için sürekli çelişki içerisinde olması, güvensizliği o kadar vurduladı ki içinde bulunduğumuz çağla ilişkiler kurmaya başladım.
Dikkatle, özümseyerek okunması gereken bir roman...