İçeriği hakkında bir fikrim yoktu. Kitabın adı bana daha farklı bir öykü ile karşılaşacağımı çağrıştırıyordu. Daha ilk sayfalarda, yazarın insan ile ilgili çok isabetli psikolojik analizler yapabildiğine şahit oldum. Psikoloji analiz merkezli bakış açısı insanı o yaşanan ana, olguya sürüklüyor. Yazarın psikoloji merkezli analizleri oldukça etkileyici, bazen bu analizler insanı derinden sarsıyor. İnsanın en derinlerinden geçen duygulara hitap ediyor. Ben yapı itibariyle öyle kolay kolay etkilenen insan değilim. Kitabın konusu o kadar da ahım şahım bir öykü de değil. Bu kitap beni nasıl bu kadar etkiledi diye bir an düşündüm. Sonra "içselleştirme" diye bir şeyin var olduğunu hatırladım. Bir kitabın başarısı okuyucunun o kitabı özümsemesine yani içselleştirmesine bağlıdır, okuyucu kitapla birlikte hareket ediyorsa yani üzülüyor, eğleniyor, şaşırıyorsa o kitap o kişiyi işselleştirmiştir. Konu ne kadar iyi veya kötü olursa olsun fark etmez, okuyucuyu gönülden yakalamayı başarmışsa o kitap okuyanı için muhteşem olur.
Kitabı okuyup nihayet son sayfasına gelince, kitabı okumaya başlamadan önce kitapla ilgili okuduğum yorumları göz önüne getirdim ki o yorumların çoğunda kitap aşırı derecede övülüyordu. O yorumlar, muhteşem, olağanüstü kelimelerinin dahi bu kitap için yetersiz kalacağı izlenimi veriyordu. Bu yorumların şartlanmışlığında kitabı okuyup bitirdiğimde, kitap aslında okadar da olağanüstü bir öykü içermediğine şahit oldum. Kitapta beni etkileyen şey konudan ziyade anlatım tarzı, kişilerin ruh hallerinin analizleri oldu. İnsanların iç dünyası ile ilgili olağanüstü analizler var kitapta. Kitabın sürükleyiciliği de iyi. Edebi içeriği de zengin sayılır. Kitap sanki yarım asır önce yazılmamış da günümüzde yazılmış gibi duruyor. Öykü yerli olmaktan çok batılı bir öyküye benziyor. Bu kitabı yazan bir yabancı olsaydı bu kişi ancak Dostoyevski olabilirdi. Maria Puder ile Raif Efendi Dostoyevski romanlarından fırlayıp çıkmış gibi bir izlenim uyandırıyorlar...