Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir arasındaki aşk kimi okuyanlara doğru gelmeyecektir. "Bağlanmama" şartıyla kurdukları ve hayatları boyunca devam eden ilişkileri kimilerine göre tasvip edilemez görülebilir. Ben burada asıl dikkat edilmesi gerekenin Simone de Beauvoir'un güçlü kişiliği olması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü onların hem aşk hem de özgürlük mücadelesinde asıl yükü hep Simone de Beauvoir taşımış. Sartre'la ilk tanıştıkları dönem "bağlanmama" inancını siyaset açısından da göstermişler. Hatta Simone de Beauvoir
"Savaşan bir Fransa, Nazileşmiş bir Fransa'dan daha beter değil mi?" diyecek kadar ileri gitmiş.
Fakat sonra Sartre savaşın içine gittiğinde ve esir düştüğünde ikisi bu yargılarının hatalı olduğunu anlamışlar.
Bu farkına varıştan sonra her daim sol tarafın yanında yer almışlar. Ki Simone de Beauvoir cesaret isteyen kadın haklarına dair açıklamaları
yüzünden komünistler tarafından da sevilmezmiş.
Ömrünün sonuna kadar yaptığı kadın hakları hareketlerini saygı duyarak okudum. İlk kez o yılların Fransa'sında kürtajdan bahsedebilme
cesaretini göstermiş bir kadın. Daha sonra kurduğu örgütle büyük adımlar atıp kürtajın yasallaştırılmasını sağlıyorlar.
Nitekim Jean Paul Sartre büyük bir filozof ise de bunun büyük kısmını arkasında ona destek olan Simone de Beauvoir'a borçluymuş bence.
Ki onun kalbini kaç defa paramparça ettiği halde...
Kitap akıcı yazılmıştı zorlanmadım okurken. Bazı tasvip etmediğim yerler de oldu ama Simone de Beauvoir'e olan hayranlığım hepsini gölgede
bıraktı.