Salt katil peşinde koşan polisiye romanları bir türlü sevemediğimden olsa gerek Ahmet Ümit'in diğer romanlarında olduğu gibi, Patasana'yı da heyecanla okudum. Hititler döneminin saray başyazmanı Patasa'nın bıraktığı tabletler ile günümüz arkeologlarının çıkarılan tabletlerden yola çıkarak, başlarından geçen olayları polisiye kurgu ile anlattığı etkileyici bir romandı.
Patasana'nın bıraktığı tabletler o kadar etkileyiciydi ki gerçekliğini sorgularken buldum kendimi. Tabletlerin birinde, "Aşk, ulaşamayacağın birini abartarak, onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak tutkuyla bağlanmaktır." diyor, Patasana; bir diğerinde,
"...Beni bağışla. Soylu bir aileden gelmekle, becerikli öğretmenlerden ders almakla övünen bu sonradan görmeyi bağışla. İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, sevgili ile düşmanı ayırt edemeyen bu cahili bağışla. Sensiz yaşamının çorak bir çöle döndüğünü fark edemeyen bu aymazı bağışla. Bağışlanmayacak kadar açgözlü, hırslı, vefasız olan bu kaba adamı bağışla."
Eğitimi, okula gitmek, öğrenimi de ezberlemekten bilgi deposuna dönüşmek olaran gören bugün de hâlâ geçerliliğini korumuyor mu bu cümleler...