https://illekitap.blogspot.com/2020/05/lisa-valdez-sabr-passion-quartet-2.html
Lisa Valdez'in Passion Quartet Serisinin ikinci ve son kitabı Sabır'da okundu ve yorumuyla karşınızdayım.
Tutku kitabını bu ay okumuştum araya başka kitaplar sokmuş olsam da Sabır devamlı gözüme çarpıyor beni oku diye bağırıyordu ve dayanamadım elime attım Köle Serisi'nin bitirir bitirmez... Keşke Tutku'dan sonra okusaydım diye düşündüm okurken çünkü, bence, ondan çok daha güzel ve çok daha iyiydi.
Her şey bir yana biz Christian Grey hayranları olarak bu kitapta Grey'in atası olabileceğini düşündüm bir adam vardır. Matthew Morgan Hawkmore... kesinlikle Grey'in kökenleri bu adamdan geliyor... öyle düşünmeme engel olamadım, gerisini siz düşünün ;)
Kitabın konusundan bahsetmeyeceğim çünkü arka kapak yazısından daha fazlası spoiler olur diye düşünüyorum. Bu yüzden o kısmı es geçip direk yorumuma giriyorum.
Öncelikle Matthew'un gayri meşru olduğunu ve bunun doğuracağı sonuçları az çok ilk kitap Tutku fark etmiştim. Çünkü Mark ne kadar bunu engellemeye çalışsa da bir şekilde duyumuştu ve bu durumun bir takım olumsuzluklar doğuracağının farkındaydım ama nişanlısının babası tarafından böylesine düşman olarak belirleneceğini düşünmemiştim. Resmen eski kayınpederi, Lord Benchley pisliğin teki çıktı ve kendi pisliklerini örtmek için ve hırsı için Matthew'u yok etmeyi planladı... tabi başarılı olup olmadığı kitabın içinde saklı... böyle söyleyince gizemli gelmedi çünkü biliyoruz ki başarılı olamayacaktı genelde kitaplarda olamazlar da... ama bunun Matthew'a nasıl dönüşleri olacağı işte asıl gizem bu.. o da kitapta saklı ;)
Matthew ilk olarak Patience'ı ilk kitapta görmüş ve etkilenmişti bunu okumuştuk. Ancak bu etkilenmenin basit bir şey olmadığını bu kitapta görüyoruz. Çünkü aralarındaki çekim, kıvılcım ve farkındalık öylesine güçlü ki... okur bile ateşin arasında kalıyor resmen.
Matthew'un kendini bilir halleri, ne istediğini bilmesi ve hedefe kitli hareket etmesi çok güzeldi. Kitaplarda böylesine güçlü karakterleri okumayı severim. Ne istediğini bilen ve ona göre hareket eden... Patience konusunda da böyle bir hareket sergilemesi ve duygularını inkar etmeden kabul eden bir adam olması çok iyiyd. Genelde bir inkar sonra kabulleniş gelir ya bunda o yoktu bu yüzden daha çok sevdim.
Patience ise... ablasından daha farklıydı. Tutkuları olan bir kadın olmasının yanında her şeyin farkında olan ve korkusuzca Matthew'a adım atması çok iyiydi. Kartları açıktı ama onun kartlarının açıklığını bir tek Matthew görebiliyordu... yani görebilene açıktı...
Matthew ve Patience arasında yaşanan tutku anlarını kitaba bırakıyorum ama onun haricindeki kısımlar çok tatlıydı. Matthew'un Patience ile ilgilenmesi, onun için çırpınması çok güzeldi. Özellikle en son Angel Malikanesi'nde çello ile ilgili konuşmaları... nasıl da sevdiğinin yaralarını görüp onları sarmak istiyor...
Zaten Matthew'un sevdiği kadın için her şeyden vazgeçer halleri hayran olunasıydı. Özellikle onun için elmas tokaları saklaması... ya da o sevmiyor diye Angel Malikanesi ile ilgili aldığı kararlar ve diğer bütün kararlar çok tatlıydı. İşte seven adam! dedirtti.
Ama tabi sadece Matthew yapıyor gibi görünmesin... Patience'ın bütün dedikoducu markizler ve tayfalarına Matthew'u savunması da takdire şayandı...
Tam birbirlerini bulmuşlardı :D
Mark ve Passion'u burada da okumak çok güzeldi. Keşke daha fazla okuyabilseydik dedim. Aslında sanırım en büyük keşkem yazar Primrose'un hikayesini de yazsaydı olurdu. İçimden bir ses ona da yakışacak adam Matthew'un dostu Roark Fitz Roy olurdu :D En azından Matty Hala gözüne Fitz Roy'u kestirmişti ve kadın gözüne kestirdiğini çift yapmayı beceriyor. :)
Neyse... ben bu kitabı ilkine nazaran daha çok sevdim ve okumak çok hoşuma gitti. Ki dediğim gibi Grey'n atalarına rastladığımı düşündürten çok fazla detay vardı. Historical romanslarda pek görmediğimiz bir şey bu...
Sizlere de tavsiye ederim ama belirtmek isterim ki kitap +18 sahneleri fazlasıyla var bunu bilerek okuyun lütfen...