Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Fazla özgür olmak ve hatta bütün gereksinimlere sahip olmak bile iyi değildir. Bizim babalarımızdan daha yoksul ve daha mutluydular, çünkü doğayla temas halindeydiler. Modern dünya bize tarlalarımızı bozan buharı, pek çok yoksulun işini elinden alan ama bir zamanlar sahip olduğumuz dokumaları yapamayan dokuma tezgahları verdi. Kendi başına terk edilen insan, özgür olamayacak kadar kötüdür.
Dünya düşüncelerle değiştirilemiyormuş. Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar, milletvekilleri, şöhretli edipler, akademisyenler, gazeteciler oluyorlar, ödüllere, nişanlara boğuluyorlar. İşini böyle yürütene aptal mı denir? Aptal benim, yel değirmenleriyle savaşmaya çalışan ben.
Maktul onu katledenin kim olduğunu bilmeyecekse birini katletmenin manası yoktur, öyle değil mi?
Prag Mezarlığı - Umberto Eco
İnsan yaşamında hayaller nerede başlar, gerçekler nerede sona erer? Buna cevap vermek çok güç...
Fedailerin Kalesi: Alamut - Vladımır Bartol
"Gerçek adın ne?” diye fısıldadı.
Gülümsedim.
“Benim adım Udo.”
“Uuu-do mu?”
“Evet. Udo, barış demektir. Barış ne demektir biliyor musun, Charlie?”
Charlie kafasını salladı.
“Barış, insanların birbirlerine gerçek adlarını söyleyebildikleri bir zamandır.”
Küçük Arı- Chris Cleave
Bu yorum silinmiş
-Evdeki özgürlük mücadelesini ben verdim, vatanı kurtarmak sana kaldı.
-Güçlü karakterler arasında çıkan kavgada dayak yiyen sevgi olmamalı..
Sonra hayat yeniden başlar-
_Mustafa Mutlu_
"Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanların paylaşan, hulasa onun hararetiyle ısınan ve onun uzviyetinde benimseyen, yahut masasının üstünde, gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bittisiyle yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeğe alışır."
Saatleri Ayarlama Enstitüsü-Ahmet Hamdi Tanpınar
Peki, ağırlık gerçekten nefret edilmesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır?
Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek daha içten olur.
İşi tersten ele alırsak, bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir.
Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi?
Milan KUNDERA, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Genç adam sevmiş ve sevgide kendini bulmuştu. Oysa çokları sever, ama sevgide yitirirler kendilerini.
Herman Hesse, Sevgi Üzerine
Şişe içinde ırmağa atılmış mektup gibiyim. Hem ırmağın içindeyim, hem ona katkım yok. Hem diyeceğim bir şeyler var şişenin içinde kapanmış, hem ırmağın bunlardan haberi yok ve olmayacak. Hem ırmak beni bir yerden bir yere götürüyor, hem gittiğimiz yönü ben saptamıyorum. Hem ırmak bana dokunmuyor, hem ben ırmağa dokunamıyorum. Birbirimize değmiyoruz...
Pınar Kür, Akışı Olmayan Sular
"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu."
Suskunlar | İhsan Oktay Anar | Son Sayfa