Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Paco Ignacio Taibo II'nin Havada Bulut (çeviri Osman Akınhay) adlı eserinden:
“Bunun üzerine aklını çelen fikri hayalinde ellerinin arasında ezdi ve parmaklarının arasından dökerek azar azar kumlara bıraktı.” (s. 14)
“Dişlerinin arasında çiğnemek için biraz nefret gerekiyordu.” (s. 40)
“Hector’un bilmediği, Sıçan’ın henüz yirmi yaşındayken, göze aldığı riskler ve uymaya özen gösterdiği sadakatli ilişkiler sayesinde kendisini iktidar merkezine çıkaran tehlikeli patikada mesafe almasını sağlayan bir siyasal yöntem keşfettiğiydi. Kuralların durmadan değiştiği; insanların bu uğurda derilerini değiştirdikleri, başkalarının kıçlarını öptükleri, kanunlara karşı hileler geliştirdikleri, kendilerine hareket özgürlüğü tanıyıp en iyi pazarlıklara girmenin yolunu bularak en yüksek teklifi verenin yanında yer almaktan çekinmedikleri bir tür kişisel güç biriktirdikleri bir oyunu oynamayı öğrenmişti.” (s. 57)
“Bu yollarda hem güçlü hem hizmetkar, hem despotik hem uysal, hem zalim hem de cesur olmak gerektiğini öğrendiği söylenebilirdi. Taşakları en büyük sermayesiydi.” (s. 57)
“Unutmamak gerekir, gerçek orospu çocuklarının, ihtiyaç duydukları zaman daima kendilerine destek olacak bir iç sesleri vardır.” (s. 86)
Richard Brautigan'ın "Willard ve Onun Bowling Kupaları" adlı müstesna çılgın eserinden:
"İşemesi biteli çok uzun zaman geçmişti, ama hala klozetin önünde dikilmiş, penisine bakıyordu. Sonra, sanki ölü bir ahtapot kolunu külotunun içine kıvırır gibi, onu pantolonunun içine geri sokup sifonu çekti." (s. 21)
"Kadın, sanki yıpranmış bir örümcek ağına oturuyormuş gibi dikkatlice yere, yanına oturdu." (s. 21)
"Bob hayatının tüm aşamalarında çok yetenekliydi, o kadar keskin bir zekası vardı ki bir usturanın üstünde piknik bile yapabilirdi." (s. 31)
"Telefon, kazılmayı bekleyen bir mezar gibi, masada karanlık bir şekilde duruyordu." (s. 37)
"Dolabın cam kapıları nefes kesiciydi. Bir dolabın cam kapılarının nefesinizi kesmesi çok ender rastlanan bir olaydır." (s. 47)
"Hep böyle olurdu: Boşaldıktan sonra penisi kadının içinde yavaşça yumuşar ve otlarla kaplı boş bir alandan birbirine bakan perili evler gibi, bedenleri sessizleşirdi." (s. 52)
" 'BİRİSİ BOWLİNG KUPALARIMIZI ÇALMIŞ!!!'
En sonunda, raylarda zıplayıp buzla kaplı bir nehre çarpıp anında görüş alanından çıkarak batan ve ardında dumanları tüten devasa bir delik bırakan bir lokomotif gibi, sessizliği parçaladı." (s. 56)
"Birisi yemek yerken bir çatalın saatte kaç mil yol aldığını bilemez, ama Bob’ın çatalı normal hızda ilerliyordu ki aniden elindeki frene yüklendi ve Bob’ın ağzına doğru yarı yoldayken çığlıklarla durdu." (s. 107)
Elie Wiesel'in Şafak Vakti adlı güzel kitabından:
"- Buralı değilim, diye yanıtladı, konuşmaktan çok dinleyen sesiyle." (s. 8)
"Gündüz sarf edilen bir cümle, gece olup da yankısı bize ulaştığında, daha farklı, daha derin, daha ırak bir anlama bürünür. İnsanların trajedisi ne zaman gece, ne zaman gündüz olduğunu bilmemeleridir. Gündüz söylemeleri gereken şeyleri gece söylerler." (s. 10)
"Bir insan ne zaman insandır? Evet derken mi, hayır diye haykırırken mi? Acı insanı neye ulaştırır? Saflığa mı canavarlığa mı?" (s. 17)
"- İki adam yarın, şafak vakti ölümle karşılaşmaya hazırlanıyor, dedi ilana her gün yeniden yazılan bir Kitab-ı Mukaddes'ten bölüm okuyormuşçasına." (s. 25)
"Niçin bir insanın öldürmeye hakkı yoktur? Öldürerek, diye açıklamıştı, insan tanrı olur. Ve bu kadar kolay tanrı olmaya hakkımız yok." (s. 30)
"Aptal! Cesur bir aptaldan daha tehlikeli, daha korkunç hiçbir şey yoktur." (s. 35)
"- İdam mahkumunun son yemeği, diye bağırdım, son yemeği, yalandır. Çok geçmeden ölecek birine yöneltilen bir alay, bir hakarettir." (s. 45)
"Ondan nefret etmiyordum. Ondan nefret etmeyi isterdim. Nefret -tıpkı savaş, aşk ve inanç gibi- her şeyi haklı gösterir, her şeyi açıklar." (s. 92)
Süt Gibi Beyaz Kan Gibi Kırmızı
Hiçbir şey düşünmediğimizi sandığımız zaman, aslında yüreğimizde olan şeyi düşünüyoruz demektir. Yüreğimiz, gözlerimiz, sözlerimiz, engellenemez biçimde gidip ona yani sevdiğimiz şeye odaklanırlar; hani elmanın yerçekimine karşı koyamaması gibi.
Büyüklerin bu dünyada var oluş nedenleri kesinlikle sahip olamadığımız korkuları bize anımsatmak olmalı.
Söyleyecek hiçbir şeyim yok çünkü aşk olmayınca sözcükler de bitiyor.
Ölüm artık beni ilgilendirmeyen bir sorun. Şimdi sadece hayatla ilgilenmeliyim ve mademki hayat kısa ve kırılgan, onu güçlendirmeli, doldurmalı ve bozulmaz hale getirmeliyim.
İki şey bekliyorum: Ya biri beni kurtarsın ya da dünya tam şu anda sona ersin. İkincisi, birincisinden daha kolay.
"Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz.
En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!
Martı - Jonathan Livingston
"Dünyadaki en garip yaratık hiç şüphesiz insanoğlu" diye mırıldandı. "Bir kartal gibi uçmak istiyor ama kanatları yok.
Bir aslan, kadar kuvvetli olmak istiyor ama pençeleri yok. Onu ne kadar noksan yaratmışsın ey Tanrı!
Üstüne üstlük bir de onu cezalandırmak için noksanlarını idrak etme yeteneğini de vermişsin..."
Fedailerin Kalesi Alamut | Wladimir Bartol
"İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya;
aslında bakın,
insanı öldüren hep sevdiğidir."
Dövüş Kulübü - Chuck Palahniuk
İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer.Sana hep ihanet eder ama sen yine de sevmeye devam edersin.
Zülfü Livaneli - Serenad
"Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum."
Mehmet RAUF, Eylül
Sevgilim, sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın beni:
yazamadığım mektuplarda biriktirdim kederimi.
Birhan KESKİN, Kim Bağışlayacak Beni