Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Paco Ignacio Taibo II'nin Havada Bulut (çeviri Osman Akınhay) adlı eserinden:
“Bunun üzerine aklını çelen fikri hayalinde ellerinin arasında ezdi ve parmaklarının arasından dökerek azar azar kumlara bıraktı.” (s. 14)
“Dişlerinin arasında çiğnemek için biraz nefret gerekiyordu.” (s. 40)
“Hector’un bilmediği, Sıçan’ın henüz yirmi yaşındayken, göze aldığı riskler ve uymaya özen gösterdiği sadakatli ilişkiler sayesinde kendisini iktidar merkezine çıkaran tehlikeli patikada mesafe almasını sağlayan bir siyasal yöntem keşfettiğiydi. Kuralların durmadan değiştiği; insanların bu uğurda derilerini değiştirdikleri, başkalarının kıçlarını öptükleri, kanunlara karşı hileler geliştirdikleri, kendilerine hareket özgürlüğü tanıyıp en iyi pazarlıklara girmenin yolunu bularak en yüksek teklifi verenin yanında yer almaktan çekinmedikleri bir tür kişisel güç biriktirdikleri bir oyunu oynamayı öğrenmişti.” (s. 57)
“Bu yollarda hem güçlü hem hizmetkar, hem despotik hem uysal, hem zalim hem de cesur olmak gerektiğini öğrendiği söylenebilirdi. Taşakları en büyük sermayesiydi.” (s. 57)
“Unutmamak gerekir, gerçek orospu çocuklarının, ihtiyaç duydukları zaman daima kendilerine destek olacak bir iç sesleri vardır.” (s. 86)
"Sen zahirde onu, kadın veya erkek olarak ayrışmış bir halde bulursun. Oysa "Ol" emrinden beri her şey birbirinden doğmakta, her şey birbirini çoğaltarak ve birbirinin sebebi olarak südur etmektedir. Gündüzden gecenin, geceden gündüzün doğması gibi, her şey birbirinin annesi, her şey her şeye dişidir..."
Çöl Deniz- Hz. Hatice
S:158
"Öyle şeyler vardır ki korunması elde edilmesinden daha güçtür. Bu yüzden kazanılan bir şeyin korunmasına daha çok önem verilmelidir. Önem verilmezse elden çıkar, gider."
"Mutluluk sadece yiyip içmek değildir. Gerçek mutluluk erişilmesi güç şeyleri elde etmekle olur"
Kelile ve Dimne-Beydeba
-Evdeki özgürlük mücadelesini ben verdim, vatanı kurtarmak sana kaldı.
-Güçlü karakterler arasında çıkan kavgada dayak yiyen sevgi olmamalı..
Sonra hayat yeniden başlar-
_Mustafa Mutlu_
Onlar sürülmüş topraksa, bizler el değmemiş, derin ve bereketli çernozem toprağıyız. Sadece çalışmamız lazım. Bizler -genç halklar- Almanlara, Fransızlara ve İngilizlere göre iki, üç hatta on kat daha fazla çalışmalıyız. Önce onlara yetişmeli, daha sonra da onları geçmeliyiz!
Birgün mutlaka bu ülkeleri geçeceğiz! Sadece şehirli nüfusun eğitimiyle sınırlı kalmayacağız. Köylerde bir tek ilkokul ve perişan durumdaki kütüphanelerle yetinmeyeceğiz. Her bir köylünün, balıkçının ve katran toplayıcısının evini bilginin ışığıyla aydınlatacağız. Küçük çocukları terbiye ederek güçlü, gelişmiş ve gururlu bir yeni nesil yetiştireceğiz.
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
(Atatürk'ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap)
İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer.Sana hep ihanet eder ama sen yine de sevmeye devam edersin.
Zülfü Livaneli - Serenad
Peki, ağırlık gerçekten nefret edilmesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır?
Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek daha içten olur.
İşi tersten ele alırsak, bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir.
Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi?
Milan KUNDERA, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Elie Wiesel'in Şafak Vakti adlı güzel kitabından:
"- Buralı değilim, diye yanıtladı, konuşmaktan çok dinleyen sesiyle." (s. 8)
"Gündüz sarf edilen bir cümle, gece olup da yankısı bize ulaştığında, daha farklı, daha derin, daha ırak bir anlama bürünür. İnsanların trajedisi ne zaman gece, ne zaman gündüz olduğunu bilmemeleridir. Gündüz söylemeleri gereken şeyleri gece söylerler." (s. 10)
"Bir insan ne zaman insandır? Evet derken mi, hayır diye haykırırken mi? Acı insanı neye ulaştırır? Saflığa mı canavarlığa mı?" (s. 17)
"- İki adam yarın, şafak vakti ölümle karşılaşmaya hazırlanıyor, dedi ilana her gün yeniden yazılan bir Kitab-ı Mukaddes'ten bölüm okuyormuşçasına." (s. 25)
"Niçin bir insanın öldürmeye hakkı yoktur? Öldürerek, diye açıklamıştı, insan tanrı olur. Ve bu kadar kolay tanrı olmaya hakkımız yok." (s. 30)
"Aptal! Cesur bir aptaldan daha tehlikeli, daha korkunç hiçbir şey yoktur." (s. 35)
"- İdam mahkumunun son yemeği, diye bağırdım, son yemeği, yalandır. Çok geçmeden ölecek birine yöneltilen bir alay, bir hakarettir." (s. 45)
"Ondan nefret etmiyordum. Ondan nefret etmeyi isterdim. Nefret -tıpkı savaş, aşk ve inanç gibi- her şeyi haklı gösterir, her şeyi açıklar." (s. 92)
Richard Brautigan'ın "Willard ve Onun Bowling Kupaları" adlı müstesna çılgın eserinden:
"İşemesi biteli çok uzun zaman geçmişti, ama hala klozetin önünde dikilmiş, penisine bakıyordu. Sonra, sanki ölü bir ahtapot kolunu külotunun içine kıvırır gibi, onu pantolonunun içine geri sokup sifonu çekti." (s. 21)
"Kadın, sanki yıpranmış bir örümcek ağına oturuyormuş gibi dikkatlice yere, yanına oturdu." (s. 21)
"Bob hayatının tüm aşamalarında çok yetenekliydi, o kadar keskin bir zekası vardı ki bir usturanın üstünde piknik bile yapabilirdi." (s. 31)
"Telefon, kazılmayı bekleyen bir mezar gibi, masada karanlık bir şekilde duruyordu." (s. 37)
"Dolabın cam kapıları nefes kesiciydi. Bir dolabın cam kapılarının nefesinizi kesmesi çok ender rastlanan bir olaydır." (s. 47)
"Hep böyle olurdu: Boşaldıktan sonra penisi kadının içinde yavaşça yumuşar ve otlarla kaplı boş bir alandan birbirine bakan perili evler gibi, bedenleri sessizleşirdi." (s. 52)
" 'BİRİSİ BOWLİNG KUPALARIMIZI ÇALMIŞ!!!'
En sonunda, raylarda zıplayıp buzla kaplı bir nehre çarpıp anında görüş alanından çıkarak batan ve ardında dumanları tüten devasa bir delik bırakan bir lokomotif gibi, sessizliği parçaladı." (s. 56)
"Birisi yemek yerken bir çatalın saatte kaç mil yol aldığını bilemez, ama Bob’ın çatalı normal hızda ilerliyordu ki aniden elindeki frene yüklendi ve Bob’ın ağzına doğru yarı yoldayken çığlıklarla durdu." (s. 107)
Sevgilim, sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın beni:
yazamadığım mektuplarda biriktirdim kederimi.
Birhan KESKİN, Kim Bağışlayacak Beni