Vampire hunter Elena Deveraux knows she is the best- but she does not know if even she is good enough for this job. Hired by the dangerously beautiful archangel Raphael, a being so lethal that no mortal wants his attention, Elena knows failure is not an option—even if the task is impossible.
Because this time, it's not a wayward vamp she has to track. It's an archangel gone bad.
The job will put Elena in the midst of a killing spree like no other—and pull her to the razor's edge of passion. Even if the hunt does not destroy her, succumbing to Raphael’s seductive touch just might. For when archangels play, mortals break.
Vampire hunter Elena Deveraux knows she is the best- but she does not know if even she is good enough for this job. Hired by the dangerously beautiful archangel Raphael, a being so lethal that no mortal wants his attention, Elena knows failure is not an option—even if the task is impossible.
Because this time, it's not a wayward vamp she has to track. It's an archangel gone bad.
The job will put Elena in the midst of a killing spree like no other—and pull her to the razor's edge of passion. Even if the hunt does not destroy her, succumbing to Raphael’s seductive touch just might. For when archangels play, mortals break.
“…Bir başmelek gerçekten sevince.”
İkinci okuyuşum ama araya uzun zaman girdiği için (Artemis sayesinde kitabı unutuyordum!) ilk kez okuyormuşum moduna girdim. Serinin devam kitabının da kasımda çıkacağını öğrenince çok mutlu oldum. Şayet, Raphael ve Elena’dan daha fazla ayrı kalmak istemiyorum. Her şey daha yoğundu. İlk okuyuşumda fark edemediğim detayları bulmak, yeni, olay kurgusuna aşina olmadığım bir kitapmış hissi yarattı bende. Ama her şeyden önce o kapak ve ayraç beni benden aldı. Resmen ‘ben kaliteyim’ ‘beni alıın’ dedirten bir kapaktı. Yabancıya teşekkürler.
Konuya gelirsem (bu arada okumayan kaldıysa üzüldüğümü açıkça belirteyim hayatınızda Raphael ile henüz tanışmamış olanlara şiddetle tavsiyemdir. Bu eksikliği yaşamayın ) Elena Deveraux doğuştan bir vampir avcısı. Koklayıp, yer tespiti yapıp, sonrada onları haklıyor. –Çok havalı değil mi?- En iyisi desem olur belki. Bana göre öyle de kendisi Yine günlerden bir gün avını yakalayıp görevini tamamladıktan sonra yeni bir iş teklifi (teklif değil de bir emir desek) gelir. Geri çevirmesi mümkün olmayan bu teklifi, şehrin –seksi, sert, mükemmel gözlere ve kanatlara sahip- başmeleği Raphael yapar. Ve gerisi için alıp okumanız icap eder Bütün olaylar Ellie’nin başka bir avı (sıradan olmayan bir av) yakalaması gerektiğini anladığında başlıyor ve aynı heyecanlı tonda devam ediyor. Son sayfalarda nefesinizi tutacağınıza eminim. Bana göre kusuru, arada tekrar eden birkaç kelime ve çok belli olmasa da çeviri hatalarıydı. Ama okunmayacak derecede değil.
Elena, kendisini duygusal açıdan tutan bir kız. Raphael ise kötü çocuk diyebiliriz. İlerleyen sayfalarda öyle olmadığını sizlere yeterince kanıtlıyor orası ayrı. Yine de Elena’ya oyuncağım demesi bir ara hadi be oradan dedirttin. Ama öyle bir bölüm var ki Raphael ‘güzel seviyor’ dedirten bir sahne. Hemen koşun alın!
“Kötülük tahmin etmesi kolay bir şey.” Yalandı. Çünkü bazen kötülük, sinsice içeri sızan ve en kıymet verdiklerinizi elinizden çalan, geriye bir duvara vuran yankılar bırakan pis bir hırsızdı. – Elena
“Suratıma bakmayacak mısın Elena?”
“Hayır.” Elena yukarıyı seyretmeye devam etti.
“Sana bakınca her şey karman çorman oluyor.”
“Dmitri adeta duble kremalı bir çikolatalı pasta gibi. Dışından güzel görünüyor, hepsini yemek istiyorsun ama esasında, şekerden miden bulanıyor.” Dmitri’nin duyulara hitap eden doğası boğucuydu, ağırdı, insanı çektiği kadar iten bir battaniyeydi.
“Eğer o pastaysa ben neyim?” Elena’nın dudaklarına, çenesine değen acımasız, tensel hazları canlandıran dudaklar.
“Zehir,” diye fısıldadı Elena. “Güzel, baştan çıkarıcı bir zehir.”
Raphael tam arkasında öylesine kıpırtısız oldu ki, Elena’nın aklına fırtına öncesi sessizlik geldi. Fakat fırtına çarptığında Elena’nın içinde en derine giren, onu çırılçıplak bırakan, ipeksi bir sesle geldi. “Yine de ben pastaya yumulacağına, zehirde boğulmanı yeğlerim.”
“Beni yatak arkadaşı yapmaya çalışıyordu. Geri çevirdim.”
“O teklifi tam olarak nasıl geri çevirdin?”
“Boğazını keserek.” Elena ile tanışın :))
İkinvi kez okudum bugün :) uzun zamandır ilk kez bir seri beni tekrar okumaya itecek kadar kendisine bağladı.
Okuyalı bayağı olmasına rağmen kitabın ismini duymam derin bir nefes alıp kalbimin sıkışmasına neden oluyor. bunun tek nedeni de yok. kitap başlı başına bir şaheser bana göre. hani bir kitap yada film vardır tekrar tekrar izleyip okusanız da sıkılmazsınız ya, bu kitap da tıpkı onun gibi. Hiçbir şekilde yabana atılmayacak ve bekletilmemesi gerek bir kitap. Eğer okumuşsanız ne dediğimi eminim ki anlamışsınızdır.
http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/09/kitap-yorumu-meleklerin-kan-nalini-singh.html
Meleklerin Kanı, uzun zamandır okunacaklar listemde bulunan kitaplardandı. Ancak okumam ancak Türkçe çevirisi çıktıktan sonra mümkün olabildi. Tabii ben yine İngilizce versiyonunu okudum. Bu yüzden bazı terimleri birebir aktaramayabilirim.
Meleklerin Kanı/Angels' Blood, Lonca Avcısı/Guild Hunter serisinin ilk kitabı. Nalini Singh, Psy-Changeling serisiyle tanınan ve "paranormal romance" okurları arasında çok sevilen bir yazar. Lonca Avcısı/Guild Hunter ise hem "paranormal romance" hem de "urban fantasy" türlerine girebilecek türde başarılı bir seri. Açıkçası bu kitap sayesinde urban fantasy'i ne kadar sevdiğimi tekrar hatırladım. Bundan sonraki kitap seçimlerimde büyük etkisi olacak bu farkındalığın.
Elena Deveraux, bir Lonca Avcısı. Ona "vampir avcısı" da diyebilirsiniz. Tabii Elena, vampirlerin kalplerine kazık saplamıyor. O farklı türden bir yöntem kullanıyor. Tüm Lonca Avcıları'nın kullandığı yöntemi: Vampirleri götürüp başmeleklere teslim ediyor.
Nalini Singh'in yarattığı yeni dünyada insanlar meleklerin de vampirlerin de var olduklarından haberdarlar. Bu dünyanın yöneticileri başmelekler diyebiliriz. Lonca Avcıları ise başmeleklerin işlerini yapmalarına ve huzuru korumaya yardımcı oluyorlar bir nevi. Yoldan çıkmış bir vampir oldu mu onu yakalayıp başmeleklere teslim ediyorlar. Bu arada vampirleri de melekler yaratıyor. Yaratılmaya layık görürlerse.
İşte Elena bu dünyanın içinde yetişmiş bir genç kadın. O tam bir Avcı. Sevdiğim cinsten bir kadın karakter. Güçlü, kimsenin altında ezilmeyen ve ağzına geleni söyleyen türden. Pek çok Lonca Avcısı'nın aksine onda doğuştan Avcı içgüdüleri var. Vampirlerin kokularını çok uzaktan alıp, ayırt edebiliyor. Bu da onu konum olarak hayli yükseklere taşıyor elbette.
Elena'nın sıradan Avcı ritüelleriyle renklenmiş yaşamını başaşağı etmek için tek bir şey gerek: Bir başmelek. Raphael burada sahneye çıkıyor. Şehrin en güçlü başmeleklerinden biri, Elena'yı yanına çağırıyor. Elena kendisi için tehlike çanlarının çaldığını düşünüyor. Çünkü herkesin hergün bir başmelekle görüştüğü söylenemez.
Başmelek Raphael, Elena'yı öylesine çağırıyor olamaz, değil mi? Ondan istediği bir şey var. Yeni bir av için Elena'ya ihtiyacı var. Ama bu seferki av, sıradan bir vampir değil. Raphael'in Elena'dan istediği şey, bir başmeleği avlaması. Elena'nın Avcılık yetenekleri bu sefer o kadar da işe yaramayabilir gibi görünüyor.
Lonca Avcısı'nın melekleri öyle temiz, cennetten inme, kötülük namına bir şey bilmeyen yaratıklar değil. Onlar için tek bir sözcük kullanılabilir: Tehlikeli. Archangel Tower (Başmelek Kulesi)'daki varlıkları insanların yüreğine ağzına getirmek için yeterli. Raphael de bu imajı destekleri nitelikte bir karakter olarak sunuluyor önümüze. Onun için bir insanın hayatı hiç de değerli değil. Ama Elena'da onu çeken bir şeyler var. İkili arasındaki kedi-fare oyunu işte buradan ileri geliyor.
Meleklerin Kanı'nda kafamı kurcalayan bir şey de vardı, söylemeden geçmeyeyim, meleklerin kanatları! Anladığım kadarıyla sürekli ortada bu kanatlar, okuduğum diğer melek kitaplarının aksine. Öyleyse koca koca kanatlar, normal binalara nasıl sığıyor? Hadi ulaşım için hava yolunu tercih ediyorlar, anladım ama bu içeri sığma meselesi çok kafama takıldı. Tabii düşünmesi bana zevk veriyor, Raphael'i dev gibi kanatlarıyla küçücük apartman dairesinde düşünüp düşünüp sırıtıyorum.
Kitaptaki yan karakterler, en az ana karakterler kadar hoşuma gitti. Nalini Singh, kurgudaki hassasiyeti karakterlerine de göstermiş. Raphael'in komutasındaki güçlü vampir Dmitri, Venom, melek Illium, Elena'nın arkadaşı Sara ve Ransom okuması çok eğlenceli kişiliklerdi.
Meleklerin Kanı, sevdiğim bir türe geri dönüş yapmamı sağlayan ve bayılarak okuduğum bir kitap olarak kütüphanemdeki yerini aldı. Kitap, Gece Avcısı, Ateş, Anita Blake gibi yetişkinlere yönelik paranormal serileri sevenlerin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacaktır.
Sağlam bir kurgu, sağlam karakterler. Lonca Avcısı/Guild Hunter serisine devam etmemem için hiçbir neden göremiyorum.
Meleklerin Kanı
Geçen hafta bitirdim bu kitabı , gerçekten güzel bir konusu vardı.Artemis Yayınları serinin devamında çok ara vermezse bayağı ilgi görecekler gibi hissediyorum.Ama takıldığım bir nokta varki Allah hak getire! Çevirisine öldüm. İçerisinde ‘’ KANKA ve CANİKOM ‘’ kelimeleri geçen bir kitapla da karşılaştım sonunda.Belki kelimeler uygun yerlerde kullanıla o kadar gözüme batmazlardı ama ‘’Senin … yatak kankan olmak istemiyorum.’’ Cümlesi anlamsızdan bile öte!
Neyse kitaba gelirsek ; kitap oldukça etkileyici bir konuya sahipti.Baş Melekler tarafından vampire dönüştürülen insanlar dönüşümden kısa bir süre sonra efendilerinin buyruğuna karşı gelip , asileşiyor ve kaçıyorlar.Şehirde ise bunların izini sürmek Elena Deveraux adındaki avcı kızımıza düşüyor.Elena bir Lonca Avıcısı’dır ve Lonca üssüne bağlı çalışmaktadır.Avcı denilmesine kanmayın.Elena’nın işinin açılımı Baş Meleklerden kaçan vampiri yakalamak , sonrada onu efendisine teslim etmektir , vampire herhangi bir şekilde zarar vermez.-En azından kendini korumak zorunda kalmadığı sürece..-
Yazarın kurgusunda yarattığı New York’da işler oldukça ilerlemiş durumda.Öyle ki insanlar vampirlerin ve meleklerin varlığından haberdarlar.Özellikle de melekler insanlar için tapılası durumdalar.Elena , Lonca’daki en iyi iz sürücü avcılardan biridir.Asi bir vampir kaçtığından onun kokusunu alabileceği herhangi bir şeyi kokladıktan sonra vampirin nerede olduğunun bir önemi olmaz.En kısa süre içerisinde onu bulur enseler ve efendisi olan Baş Melek’e teslim eder.Eee tabi bu da oldukça yüklü bir kazanç sağlar.Elena’nın Lonca’daki Direktörü –ve en yakın arkadaşı- Sara , bir gün Elena adına New York’un en korkulan Baş Melek’i Rapheal’den bir iş teklifi ve oldukçada yüksek bir ödeme alır.Elena ise bir başmelekle iş yürütmenin bedellerini bildiği için başına gelecekleri az buçuk tahmin eder.Ama ödeme o kadar cazip gelir ki sevgili avcımız asi bir vampiri daha yakalamaya çalışmaktan ne çıkar diye düşünür.Tabi bulması gereken bir vampir ise..
Elena işinde oldukça iyi bir Lonca Avcısı olmasının yanı sıra çok sert ve boyun eğmez bir kadın.-Bu kişiliğine ve Rapheal’in sağ kolu vampir Dmitri’ye kafa tutmasına hayran kaldım.-Küçükken yaşadıkları ve ailesinin kendisini reddetmesi yüzünden kimseye taviz vermiyor.Dediğim dedik , vampirmiş , baş melekmiş hiç sallamayan birisi.Rapheal ise işinde iyi olan bu Lonca Avcısı onların sorununu çözecek gibi görününce onunla bir görüşme ayarlar.Elena’dan kayıp bir meleği hatta ‘’baş melek’’i bulmasını ister.İşte işler bu kısımdan sonra sarpa sarar.Elena daha önce hiçbir meleğin izini sürmemiştir.Bir baş meleğin izini sürmekse ona imkansız görünür ama Rapheal , Elena’ya bu işten kaçış olmadığını çok net ifade eder.Birde işi kabul ettikten sonra Rapheal ile uğraşması ve onun baştan çıkarmalarına karşı koymaya çabalaması Elena için oldukça zorlu bir süreç oluşturur…
Yalnız Rapheal’e bayıldım.Elena ne kadar dediğim dedikse , Rapheal’de o kadar hırslı.Elena’yı kafaya koyduktan sonra pes etmek gibi bir durumu kabul etmedi , etmiyor.Elena’yı elde edene kadar durmak yok.Ama tabi birde bu sırada Elena’nın onun içindeki insan yanını ortaya çıkarıp onu insanlaştıracağını öğreniyor..
Bu seriye bayıldım.Soluksuz okunan bir kitaptı.Sonunda soru işaretleri ile bitti devamı gelene kadar çatlamazsam iyidir.
Taze bitmisken genel yorumumu yapayım, ceviri ozellikle zorlayıcı idi cok kotu olmada ortalamada kalmıstı ve bariz bi sekilde okuma rahatlıgına darbe vuruyordu, genclerin okuyabilicegi meleklere ve vampirlere yeni bir bakıs acısı getirmis. Kesinlikle akıcı ve konu rahat ilerliyor tahmin edilebilir bir son olsada 2. Kitap icin mukemmel bir yerde bitmis lakin kitabın turkcesi daha cıkmamıs cıkıcak gibide gozukmuyor.. serileri arka arkaya okumayı seviyorsanız bekleyin benim gibi arastırmadan okumaya baslamayın
Melekli kitaplardan hoşlanmam ama bu kitap benim için milad oldu konun işlenişi olsun beni mest etti.Biraz da bu tarz kitapları 14-19 yaş aralarına yazdıkları için okumaya başlamadan önce bir önyargım vardı ama hepsini yıktı bu kitap. En kısa sürede serinin 2. de çıksın diye bekliyorum
Kitle Pazar Karton Kapak, 339 sayfa
3Mart2009 tarihinde, Gollancz tarafından yayınlandı