Tolstoy, dünyanın en büyük yazarlarından biridir kuşkusuz. Ölümünün üzerinden geçen bir asır ününü eksiltmedi, hatta nesilden nesile hayranları katlanarak arttı. 1828-1910 yılları arasındaki hayatı boyunca kendisini dünya edebiyatında söz sahibi yapan ve sarsılmaz bir yere oturtan başyapıtlar bıraktı. Tolstoy, onu dünyanın en büyük romancılarından biri yapan ve başkahramanının adını verdiği Anna Kareninayı 1877 yılında yayımladı. Roman bizi, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp kendimizi sorgulamaya sevk eder. Yaşamın katı gerçekleri ve okuduğumuz her cümlede karşılaştığımız bir ahlak dersi... Bizi sürekli takip eden gözler... Olağanüstü bir gözlem gücü ve anlatım ustalığı. Her iyi roman kahramanı gibi, daha en başından, onlarla da kendimizden bir şeyler bulduğumuz karakterler. İşte bu da Tolstoyun en büyük başarısı. Anna Karenina ne yaparsa yapsın, kimden kaçarsa kaçsın, yaratıcısından kurtulamayacak; korkunç günahından ötürü, yazarın da bir parçası olduğu ataerkil toplum tarafından acımasızca suçlanacak, yargılanacak ve cezalandırılacaktı. Anna Karenina ahlaksız olabilirdi ama iyiliğinden kuşku duyamazdık. Onun affedilmez suçu, bir erkeğe aşık olmaktı ama seçimini yanlış yapmıştı..
Tolstoy, dünyanın en büyük yazarlarından biridir kuşkusuz. Ölümünün üzerinden geçen bir asır ününü eksiltmedi, hatta nesilden nesile hayranları katlanarak arttı. 1828-1910 yılları arasındaki hayatı boyunca kendisini dünya edebiyatında söz sahibi yapan ve sarsılmaz bir yere oturtan başyapıtlar bıraktı. Tolstoy, onu dünyanın en büyük romancılarından biri yapan ve başkahramanının adını verdiği Anna Kareninayı 1877 yılında yayımladı. Roman bizi, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp kendimizi sorgulamaya sevk eder. Yaşamın katı gerçekleri ve okuduğumuz her cümlede karşılaştığımız bir ahlak dersi... Bizi sürekli takip eden gözler... Olağanüstü bir gözlem gücü ve anlatım ustalığı. Her iyi roman kahramanı gibi, daha en başından, onlarla da kendimizden bir şeyler bulduğumuz karakterler. İşte bu da Tolstoyun en büyük başarısı. Anna Karenina ne yaparsa yapsın, kimden kaçarsa kaçsın, yaratıcısından kurtulamayacak; korkunç günahından ötürü, yazarın da bir parçası olduğu ataerkil toplum tarafından acımasızca suçlanacak, yargılanacak ve cezalandırılacaktı. Anna Karenina ahlaksız olabilirdi ama iyiliğinden kuşku duyamazdık. Onun affedilmez suçu, bir erkeğe aşık olmaktı ama seçimini yanlış yapmıştı..
Tarihte ilk kez iç monolog kullanılan bir kitap imiş.
Neredeyse kitabın yarısına dek Anna Karenina'yı göremezsiniz.Özellikle Levin'in iç dünyasına yaptığı yolculuğa yer ayırır.Gerek bir rusun dini inançlarını sorgular kafasında,gerekse insan ilişkilerini.
Tüm yeteneği,güzelliği,zekası ile bir kadının oğlu,kocası,aşkı ve toplum kuralları arasında kalışını anlatır.
Ve toplumun çifte standartlarından da dem vuruyor.Anna Karenina,aldattığı eşinden ayrılıp sevdiği adamla yaşadığında yüksek sosyete tarafından dışlanır.Ancak o günün koşullarında erkek,aynı hadise karşısında daha farklı muamele görür.
Tolstoy kendisini bazen Levin olarak mı tanıttı bizlere?;Çünkü Tolstoy'da kardeşinin ölümünü izlemiştir.Hatta Levin'in gözünden abisinin ölümünü okumak yaşanmış bir ölüm anını okumak gibiydi.
Yine de kitaba fazla ara vermeden okumanızı tavsiye ederim.Anlatımında herhangi bir sıkıcılık olmasa da bir an önce bitiver dedirtebiliyor.
Anna Karenina hakkında ne söylenebilir ki! Klasiklerin tadı bambaşka.
“Uzun süre tasarlanmış bir intihar, diye düşündüm, umutsuzluğun birden ortaya çıkarttığı bir eylem değil."
-Thomas Bernhard
Hayat hikayesinde de görüldüğü üzere Tolstoy hayatı boyunca var olan doğruları kabul etmemiş, sürekli bir gerçek ve anlam arayışı içerisinde olmuştur. Bu arayış eserlerinde de açık olarak görülür. Savaş ve Barış’daki Piyer ile Anna Karenina’daki Levin bunun birer örneğidir. Yine Anna Karenina’nın Anna’sında da bir anlam arayışı, yerleşik olana açık olarak başkaldırı, kabuğuna kırma, varolanı aşma, değerlerin sorgulanması kitap boyunca işlenmektedir. Anna kitabın girişinde gördüğümüz üzere, sosyete hayatından bir kadındır ancak balolar ve çevresinde yer alan aristokratlar ona sıkıcı ve yapmacık gelmektedir. Evliliği tekdüzedir bir anlam taşımamaktadır. Anna sıkışmışlık içinde tekdüze, anlamsız bir hayat sürmektedir. Kendi tekdüzeliği ve monotonluğu içinde bu hayatın anlamsızlığının çok da farkında değildir. Bu hayatın anlamsızlığını aşabileceğini, bunun dışında bir hayat olduğunu düşünmemektedir. Anna da varlık farkındalığı ve bir anlam arayışı bulunmamaktadır. Vronski ile tanıştıktan sonra Anna bu zamana kadar yaşadığı hayatın anlamsızlığını fark eder. Vronski Anna için bir kıvılcım, anlama giden yol, kendi varlığını bir aşma, kabuğunu kırma girişimidir. Önemli olan burada Vronski değil, Anna’nın kendi varlığının ve hayatının anlamsızlığının farkına varmasıdır. Vronski yerine bir başkası olsa yada Anna hayatın anlamını aşk yerine başka bir unsur olarak görse de durum çok değişmeyecektir. Anna hayatının anlamsız olduğunu görmüştür ve kişilik olarak bu aşma girişiminin kaçınılmaz olduğu bir yapıdadır. Nitekim sosyete hayatındaki çoğu kişinin da Anna’ya benzer bir aile yapısı ve aşıkları bulunmaktadır. Ama hiçbirisi Anna gibi bir girişimde bulunmamıştır. Bu husus Anna’nın zeki, kültürlü, dürüst, iradeli bir karakter yapısında bulunmasından kaynaklanmaktadır.
565 sayfa