Anti-psikiyatri akımının öncüsü R. D. Laingin bu ilk kitabını uzun bir ara ve titiz bir çabayla okura sunmuş oluyoruz. Bu ülkedeki insanların da kendilerinden bir şeyler bulacakları kesin. Ailevî (ve toplumsal) baskı ve otoriter, damgalayıcı, fazlasıyla tıbbî psikiyatrinin dayattığı ve yeniden ürettiği insan trajedisine varoluşsal fenomenolojik çerçeveden bakılması önerilmektedir. Sağduyululuk ve deliliğin göreceli kavramlar olduğunu savunan yazar, (özellikle Sartre, Heidegger, Kierkegaard yoluyla) bir varoluş terörü yaşayan bu insanların anlaşılabileceklerini göstermektedir. Uygunluk, itaat, rekabet ve normal olmanın norm olduğu bir ortamda bireyin kendi özgür seçimlerini uygulayacak alan bulamaması; diğer insanlarla ilişkilerinde bir sahte-benlik (sahte yüz, maske) geliştirip oyunlar oynaması; bir içsel benlik geliştirip tehditkâr ve zalim gerçekliğin erişemediği, bedenle incecik, hemen hemen hiç bağı olmayan bir yanılsamalı konumda olmayı umduğu; bunun imkansız bir amaç ve ilişkilerdeki karşılıklığın kaybolduğu çarpık bir proje olduğu vurgulanmaktadır. Bu süreci yaşayan insan görülmeyi ve tanınmayı arzulamaktadır.Akılcılık ve duygusallığı, görme ve görülmeyi, görülmeme ve görmezden gelmeyi, diğer insanlarla ilişkilerde, patolojik olarak yaşayanların hiç de az olmadığı toplumumuzda Laingin kitabı, dürüst bir çağrıyı ve eleştiri-özeleştiri gerekliliğini sunmaktadır.Yıllardır bunları biliyordum ama nasıl farkedemedim diye şaşırıyor insan, kendinden bir şeyler buluyor.Journal of Psychology
Anti-psikiyatri akımının öncüsü R. D. Laingin bu ilk kitabını uzun bir ara ve titiz bir çabayla okura sunmuş oluyoruz. Bu ülkedeki insanların da kendilerinden bir şeyler bulacakları kesin. Ailevî (ve toplumsal) baskı ve otoriter, damgalayıcı, fazlasıyla tıbbî psikiyatrinin dayattığı ve yeniden ürettiği insan trajedisine varoluşsal fenomenolojik çerçeveden bakılması önerilmektedir. Sağduyululuk ve deliliğin göreceli kavramlar olduğunu savunan yazar, (özellikle Sartre, Heidegger, Kierkegaard yoluyla) bir varoluş terörü yaşayan bu insanların anlaşılabileceklerini göstermektedir. Uygunluk, itaat, rekabet ve normal olmanın norm olduğu bir ortamda bireyin kendi özgür seçimlerini uygulayacak alan bulamaması; diğer insanlarla ilişkilerinde bir sahte-benlik (sahte yüz, maske) geliştirip oyunlar oynaması; bir içsel benlik geliştirip tehditkâr ve zalim gerçekliğin erişemediği, bedenle incecik, hemen hemen hiç bağı olmayan bir yanılsamalı konumda olmayı umduğu; bunun imkansız bir amaç ve ilişkilerdeki karşılıklığın kaybolduğu çarpık bir proje olduğu vurgulanmaktadır. Bu süreci yaşayan insan görülmeyi ve tanınmayı arzulamaktadır.Akılcılık ve duygusallığı, görme ve görülmeyi, görülmeme ve görmezden gelmeyi, diğer insanlarla ilişkilerde, patolojik olarak yaşayanların hiç de az olmadığı toplumumuzda Laingin kitabı, dürüst bir çağrıyı ve eleştiri-özeleştiri gerekliliğini sunmaktadır.Yıllardır bunları biliyordum ama nasıl farkedemedim diye şaşırıyor insan, kendinden bir şeyler buluyor.Journal ... tümünü göster