Çağımızın yalnızca edebiyatını değil, düşünce alanını da derinden etkileyen; Derrida, Foucault, Barthes gibi yazarları sarsan; Breton ve Sartre ile yaptığı polemiklerde sözünü sakınmayan Georges Bataille, Edebiyat ve Kötülükte, hayatımızın en önemli gerçeklerinden birini, Kötülüğü ele alıyor. Hem de, Kötülüğün ahlâk yoksunluğunu değil, tam tersine ahlâkı hiçe sayan yüksek ahlâkı şart koştuğunu öne sürerek. Başta şehvet ve ölüm olmak üzere yasakları aşmanın, kuralları ihlâl etmenin yüksek ahlâkı gerektirdiğini, yaşamı kışkırtmanın ve aşmanın da böyle mümkün olabileceğini ortaya koyuyor. Ona göre, Kötülük özgürlüğü, değerin aşırı biçimlerine ulaşmamızı sağlayabilir ve hiç kimse bundan daha uzağa gidemez. Özgürlük daima isyana açılan kapıdır. Gerçek özgürlük yaşamı kışkırtmak ve aşmaktır. Özgürlüğün içindeki Kötülüğü ortaya koymak uzlaşmacı, konformist düşünce tarzına karşı çıkmak demektir. İyiliğin tuttuğu taraf boyun eğmenin, itaatin safıdır. Kötülük özgürlüğünde dehşeti ayaklanmalar, yalan ve kara büyü; evrensel katlanılabilirn sınandığı, bulanıklaştığı bir tür tinsel sarhoşluk durumu içinde, sadistin bir erdemli gibi göründüğü eylemlerdir.Bataille bununla da yetinmeyerek edebiyatın masum olmadığını, suçlu olduğunu öne sürüyor. Edebiyatın suçluluğunu artık kabul etmesi gerektiğini söyleyerek asıl yaratıcılığın masumiyet değil günahkârlık olduğunu savunuyor. Edebiyatın bireyin egemenliğini sınırlayan iletişimden başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor ve Kötülük bilgisine ortak olmanın da yoğun iletişimi yarattığını öne sürüyor. Ancak, tehlikeyi göze almadan yoğunluğu artırmanın imkânsızlığını da belirtiyor.Başka bir tezi daha var Batailleın; ona göre edebiyatta iletişim şiirseldir ve şiirsel değilse bir hiçtir. Bütün bu kavramları tartışırken başköşeye egemenliği oturtuyor Bataille. İnsanın egemen olabilmesinin bir koşulunu yasaklar koymaya bağlarken, antropolojiden verdiği örneklerle diğer koşulun da bu byasakların ihlali olduğunu kanıtlıyor. Bütün bunları yaparken, Edebiyatı Kötülükten ayırmayan sekiz tutkunu; Bronteyi, Baudelairei, Micheletyi, Blakei, Sadeı, Proustu, Kafkayı, Genetyi; ürkerek okuduğumuz, kimi kez çekindiğimiz lanetli yazarları ve şairleri farklı yönleriyle tanıştırıyor bize.
Çağımızın yalnızca edebiyatını değil, düşünce alanını da derinden etkileyen; Derrida, Foucault, Barthes gibi yazarları sarsan; Breton ve Sartre ile yaptığı polemiklerde sözünü sakınmayan Georges Bataille, Edebiyat ve Kötülükte, hayatımızın en önemli gerçeklerinden birini, Kötülüğü ele alıyor. Hem de, Kötülüğün ahlâk yoksunluğunu değil, tam tersine ahlâkı hiçe sayan yüksek ahlâkı şart koştuğunu öne sürerek. Başta şehvet ve ölüm olmak üzere yasakları aşmanın, kuralları ihlâl etmenin yüksek ahlâkı gerektirdiğini, yaşamı kışkırtmanın ve aşmanın da böyle mümkün olabileceğini ortaya koyuyor. Ona göre, Kötülük özgürlüğü, değerin aşırı biçimlerine ulaşmamızı sağlayabilir ve hiç kimse bundan daha uzağa gidemez. Özgürlük daima isyana açılan kapıdır. Gerçek özgürlük yaşamı kışkırtmak ve aşmaktır. Özgürlüğün içindeki Kötülüğü ortaya koymak uzlaşmacı, konformist düşünce tarzına karşı çıkmak demektir. İyiliğin tuttuğu taraf boyun eğmenin, itaatin safıdır. Kötülük özgürlüğünde dehşeti ayaklanmalar, yalan ve kara büyü; evrensel katlanılabilirn sınandığı, bulanıklaştığı bir tür tinsel sarhoşluk durumu içinde, sadistin bir erdemli gibi göründüğü eylemlerdir.Bataille bununla da yetinmeyerek edebiyatın masum olmadığını, suçlu olduğunu öne sürüyor. Edebiyatın suçluluğunu artık kabul etmesi gerektiğini söyleyerek asıl yaratıcılığın masumiyet değil günahkârlık olduğunu savunuyor. Edebiyatın bireyin egemenliğini sınırlayan iletişimden başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor ve Kötülük bilgisine orta... tümünü göster