Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, düşünceyi ve onu ciimleştiren entelektüeli terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan, doğrudan doğruya vatan hainliği ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliğini kurmuş durumda. Milliyetçi ve dinsel fanatizmi kendisinden başkasına düşüncesini ifade bir yana, yaşama hakkı bile tanımıyor. Bu toprakları sevme hakkını kendi tekeline almak istiyor.Batının İslam anlayışın iyiyüzlü önyargılarına karşıkoymasıylaünlendiği halde, Salman rushdienin ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunarak gerçek bir entelektüel tavrı sergileyen Edward Saidin entelektüeli öncelikleotoriteveiktidara hizmet etmeyi reddeişiyle, sonra damilliyeti, dini ve geleneğiyle arasınakoyduğumesafe ile tanımlıyor. Artık kişinin evindeyken,kendini evinde hissetmemesi bir ahlak meselesidirdiyen Adornoyu yankılayarak, entelektüli metaforikbir sürgün, bir evsizlik konumuna yerleştiriyor. Sürgün içinde yaşadığı toplumun (ve hatta dünyanın) yerlilerinden olmamayı, orada hep tedirgin, rahatsız ve başkalrını da rahatsız eden bir yabancı olmayı içeren bir konum ona göre. Ama geçmişinin, dilinin, milliyetinin sunduğu ucuzkesinliklerin ötesine geçip evrensellik idealinde ısrar eden entelektüel, hep marjinal kalmayı bir yoksunluk olarak değil, bir özgürlük, bir keşif süreci olarak yaşar.Entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratn biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü, ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir eden; hiçbir fikir ayrılığına tahamülleri olmayan kutsal metin gardiyanlarıyla mücadeleden çekinmeyen kişidir. Profesyonelleşmenin baskısı giderek artarken, amatör kalıp kamusal alanda yoksullar, yok sayılanlar, güçsüzler adına kendi görüşünü ve tavrını temsil etmekte ısrar eden bireydir entelektüel. Hiçbir kahramana ve siyasi hiçbir tanrıya inanmaz.
Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, düşünceyi ve onu ciimleştiren entelektüeli terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan, doğrudan doğruya vatan hainliği ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliğini kurmuş durumda. Milliyetçi ve dinsel fanatizmi kendisinden başkasına düşüncesini ifade bir yana, yaşama hakkı bile tanımıyor. Bu toprakları sevme hakkını kendi tekeline almak istiyor.Batının İslam anlayışın iyiyüzlü önyargılarına karşıkoymasıylaünlendiği halde, Salman rushdienin ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunarak gerçek bir entelektüel tavrı sergileyen Edward Saidin entelektüeli öncelikleotoriteveiktidara hizmet etmeyi reddeişiyle, sonra damilliyeti, dini ve geleneğiyle arasınakoyduğumesafe ile tanımlıyor. Artık kişinin evindeyken,kendini evinde hissetmemesi bir ahlak meselesidirdiyen Adornoyu yankılayarak, entelektüli metaforikbir sürgün, bir evsizlik konumuna yerleştiriyor. Sürgün içinde yaşadığı toplumun (ve hatta dünyanın) yerlilerinden olmamayı, orada hep tedirgin, rahatsız ve başkalrını da rahatsız eden bir yabancı olmayı içeren bir konum ona göre. Ama geçmişinin, dilinin, milliyetinin sunduğu ucuzkesinliklerin ötesine geçip evrensellik idealinde ısrar eden entelektüel, hep marjinal kalmayı bir yoksunluk olarak değil, bir özgürlük, bir keşif süreci olarak yaşar.Entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratn biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değe... tümünü göster
" İster Batı'da olsun ister Batı dışında, entelektüele yönelik asıl tehdit ne akademiden ne varoşlardan ne de basının ve yayınevlerinin insanın kanını donduracak ölçüde ticarileşmiş olmasından gelir; ben asıl tehdidi profesyonelizm dediğim bir tutumda görüyorum. Profesyonelizmle kastettiğim şey, bir entelektüel olarak yaptığınız işi geçim kaygısıyla, sabah saat dokuz ila akşam beş arasında (bir gözünüzü saatten ayırmadan, öbür gözünüz devamlı profesyonel davranış standartlarına uygun davranıp davranmadığınız üzerinde) yaptığınız bir şey diye düşünmenizdir- denizi bulandırmamanız, kabul edilmiş paradigmaların ya da sınırların dışına çıkmamanız, pazarlanabilir ve öncelikle de 'prezentabl' olmak uğruna kendinizi 'aman bir tatsızlık çıkmasın da' diye düşünen, apolitik ve 'nesnel' biri haline getirmenizdir."
Bilinen mamanın çok ötesinde çok daha mücadeleci, daha suya sabuna dokunur bir "savaşçı aydın" tanımı yapmıştır. Ve fakat kitabın bazı yerlerinde bazı kabulleri reddederken, bazı yerlerinde ise; millet ve dini devamlılıkların olabileceğini söylemiştir. Kitapta yer yer katılmadığın kendisi ile çeliştiğini düşündüğüm kısımlar olsa da bahse konu edilen " entelektüel" dinlenmeyi, kendisine dinleyici olmayı, korunmayı (aslında pekte korunmayı isteyecek kadar zayıf bir tanımı da yapılmamıştır entelektüelin.) fazlası ile hak eden toplum ve iktidarlar için elzem bir hakem konumundadır. Ama söz konusu hakemlik sadece düdüğü çalan kişi olarak kalmıyor tuhaf bir şekilde topa vuran, faul yapan biridir. Ve hatta hakemi olduğu maçtan sürgün edilmiş ama sürgün edildiği yerde oyunculuktan/entelektüellikten vazgeçmemiş marjinal bir aydın/oyunca varlığıyla ve tanımıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.
128 sayfa