Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
Selvi Atıcı sen ne yaptın bebeğim?Kitabı okurken Tunç'tan nefret mi etsem yoksa sevsem mi bilemedim.Bu iki duyguyu okurken, Tunç'a karşı fazlasıyla hissettim.Bir de Hayat'a acımakla meşgul oldum.Yani anlıyacağınız duygu fırtınası yaşadım.
Her kitaba nasip olmaz duyguları okuyucusuna geçirmek.Bana göre bu kitap onlardan biriydi.Sıradan şekilde başladı ama sonrası Tunç'un Hayat'a yaptıklarıyla beni kitaba bağladı.Hayat'a üzülürken,iste tam bu anda Tunç'tan nefret ettim ve tabiki Hayat'ın babasından.Hayat'ın yaşadıklarını,Tunç'un nefretini ve sonrasındaki pişmanlığını her satırda fazlasıyla hissettim.Bir de aile babası Deryal beyimiz var.Tunç zaten bu beyimizin oğlu oluyor.Onu bu satırların arasında okumakta ayrıca çok güzeldi.
Selvi Atıcı'nın kalemini seviyorum Okumaya değer kalemlerden biri olduğunu düşünüyorum özellikle bizden biri olduğu için.Pinokyonun Rüyasında hayal kırıklığı yaşamış olsam da benim için 'Gitme' bunu fazlasıyla telafi etti. Şimdi sırada ne var bilemiyorum ama Adem ya da onun oğlu Ali'yi okumak heralde güzel olurdu ;))
Lanet olsun, canın cehenneme gibi İngilizce kitap çevirilerinden gelen sözcükler yerine biraz daha Türk işi olsaydı takılmazdım. Çok eğreti duruyor! Onun dışında babasına 9 verdim oğlunun da eksiği yokmuş 🙂
http://illekitap.blogspot.com.tr/2016/06/selvi-atc-gitme-kayp-sehir-3.html
Nam-ı Diyar Kimliksiz'in oğlu Tunç Mirza Yiğit!
Kimisinin saydırdığı, kimisinin öldürmek istediği, kisinin okurken sinir olduğu ama bazılarının aşık olduğu Tunç Mirza Yiğit! Hayır yani yaratıcısı Selvi Atıcı bile teşekkür kısmında belirttiği üzere Mirza'yı zehirlemeyi düşündüğü düşünülürse... öyle biri işte :D
Selvi Atıcı'nın kalemini sevdiğimi biliyorsunuzdur. Kimliksiz ile beğenimi almış, Sen ve Pinokyo'nun Rüyası ile favorilerimden birine girmişken bu kitapla gönlümü feth etti diyebilirim. Kurgu yeteneğine ve okurken duyguları hissettirebilecek derecede iyi yazmasını sevdim. Bir de içerisine serpiştirdiği o aile bağları süper! Seviyorum bu kadının kalemini :D
Gitme kitabının konusuna azıcık değinmek gerekirse, Hayat görüp aşık olduğu Mirza'nın gittiği yerleri bilip hep oralara giderken bir gün hiç tahmin etmediği bir anda Mirza ile aynı arkadaş grubunun içerisinde kalınca bildiğiniz sudan çıkmış balık moduna giriş yapıyor. Tabi onun bu ilgisi üzerine Mirza'da ona yöneliyor derken bir şekilde o anın sonu yatakta bitiyor. Biraz Türk filmi vari gibi görünebilinir ama unutmayın bu kurguları o bölümden ayıran şey olay döngüsü ve yazarın kalemidir. Selvi Hanım da Türk filmi kıvamından çıkarıp güzel bir kurgu ile okurun önüne sunmuş bu kısmı.
Neyse... zaten asıl konu o geceden sonra başlıyor! Olaylar büyüyor ne Hayat'ın ne de Mirza'nın istediği şekilde ilerliyor. Her ikisi de bir kafese tıkılmak zorunda kalıyorlar. Tabi Mirza bütün hıncını Hayat'tan çıkarırken, Hayat her şeye rağmen özgürlüğünü bekleyen bir kuş gibi Mirza'ya katlanmaya çalışıyor.
Mirza, Hayat'a şiddet uygulamıyor! Sadece pisikolojik olarak onu yaralıyor. Kalbini kırıyor, ruhunu yaralıyor ve daha da önemlisi Mirza'nın varlığından haberinin bile olmadığı saf, masum ve güçlü bir aşkı... Hayat'ın aşkını ayaklarının altında ezip geçiyor...
Bakıldığında kızılacak bir nokta bulunamasa da... Aslında Mirza o kadar ağır şeyler yapıyor ki... bir kadının ruhunu, kalbini, gururunu yaralıyor! Aslında yaralamak denemez daha çok paramparça ediyor! Hayat'ta bence olabilecek en güçlü şekilde karşılık veriyor.
Susuyor!
Çok fazla konuşmayayım yoksa cidden kitap içeriğine gireceğim. Ancak demek istediğim bir şey var...
Evet, Mirza'ya kızdım... yaptıkları hoş değildi ne de olsa Hayat'ın da bu konuda bir suçu yoktu. Ancak... Mirza'ya da hak vermek gerek... adamın düşüncelerinin yönüne bakılırsa senaryo tam da onun düşündüğü gibi... hiç istemediği bir evliliğe hiç istemediği bir kişiyle zorlanıyor. Eee o da gücünün el verdiği nokta da bunun hıncını alıyor.
Bu Mirza için de kolay değil... Tabi Hayat için de... ama bir kitapta daha gördük ki aşk... saf, masum, güçlü olunca önünde engel tanımıyor!
Hayat çok güzel sevdi... ve Mirza'ya da aşk çok yakıştı. O aşka sahip çıkmak ve bunu gocunmadan yaşamak daha çok yakıştı Mirza'ya.
Kendini Hayat'a affettirme çabası süperdi. Hatta bir şey söyleyeyim mi? Benim favori sahnem Hayat ve Mirza'nın banyo da yağmurda ıslandıktan sonraki her şeyi ortaya dökmeleri... Mirza'nın itirafları... ba-yıl-dım! :)
Ayyy çok konuştum! Şöyle bir bakıldığında ve dışarıdan detaylı bir anlatımla dinlendiğinde klasik bir konu gibi görülebilinir ama dediğim gibi... bir kurguyu klasiklikten ve klişelikten çıkan yazarın kalemidir. Selvi Hanım'ın bu konuda bence eşsiz bir yeteneği var. İnanıyorum ki her kitabı bunun kadar iyi olacaktır. Ki her kitabında çıtayı yükselttiği de söylenebilinir.
Ben yazarın kitaplarını seviyorum, size de tavsiye ederim. Güçlü bir kalem, başarılı bir yazar! Sıradaki kitabını bekliyorum.
Ayrıca içimden bir ses Adem ve Şirin'in çocukları olan Ali'nin bir kitabı hak ettiği yönünde. Dilerim onu da okuyabiliriz. :)
5 üzerinden bin beş yüz be! :D
Serinin tüm kitapları güzeldi son kitap kaldı okumadığım ama şu ana kadar en sevdiğim Gitme oldu :)
Hayat genç bir üniv. öğrencisi, fakat yaşamının tek odak noktası yakışıklı ve tanınmış genç bir iş adamı olan Tunç Mirza Yiğit, ona delicesine aşık ve adamı gittiği her mekanda takip ediyor, ama onunla aynı kulvarda olmadığının da farkında, o nedenle sadece uzaktan sevmeyi tercih ediyor, hatta onunla ilgili tuttuğu bir günlüğü bile var, ve bir tesadüf sonucu Hayat ve Mirza ortak bir arkadaşları sayesinde resmen tanışıyorlar, Hayat adeta pelteye dönen beyni ve vücudu yüzünden genç adamın hiç bir isteğine karşı koyamıyor ve onunla tek bir gece geçiriyor, asıl hikaye, o gecenin sabahında, Hayat'ın ailesinin genç adamın dairesinin kapısında belirmesiyle başlıyor, o sahne gerçekten inanılmazdı, yazar resmen yaşattı bana, kızın o ölümden beter halini tüm kalbimle hissettim :(
Hayat'ın ailesi nin baskısı ile zoraki bir evlilik devreye giriyor, gerçi nikah olsun ya da olmasın adam kızını çoktan reddetmiş durumda, ve o gün Mirza'nın Hayat ile ilgili en başından beri yanlış fikirlere kapılması yüzünden kıza aylarca çektirecek olacağı eziyetlerin de miladı oluyor...
Mirza'yı bir kaşık suda boğasım geldi, kıza resmen konuşmayı ve ayak altında dolaşmayı yasaklıyor, o küçücük çatı katında hiç yaşam alanı tanımıyor, gözüme görünme hatta mümkünse nefes bile alma diyor kıza, ama maşallah paşam kendisi eski hayatına kaldığı yerden devam ediyor, fakat ne zaman ki bir tesadüf sonucu kızın kendisiyle ilgili tuttuğu o defteri görüyor, işte o zaman her şey sil baştan yazılıyor, fakat sorun şu ki, çektirdiği onca eziyetten sonra Hayat artık ona delicesine aşık olan kız değil.
Mirza bir yandan onun aşkını yeniden kazanmaya çalışırken, diğer yandan kendi geçmişiyle yüzleşiyor,kendi ailesine de çok zor zamanlar yaşatmış ve öğreniyoruz ki kalplerini kazanması, kendisini affettirmesi gereken bir sürü insan var ....
Selvi Atıcı kalemine sağlık zevkle okudum :) ve bir hatırlatma, Mirza beyimiz ilk kitap Kimliksiz de ki Deryal beyimizin oğlu :)
Ve Kayıp Şehir serisinin üçüncü ve son kitabı Gitme 'yi de okumuş, bitirmiş olmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Selvi Atıcı kaleminize hayran kalmamak elde değil. Roman geçen gerek karakterler, gerek olay örgüsü bu kadar mı okuyucuya hissettirilir ? Duyguları birebir yaşıyormuş hissini uyandıran cümlelerin sultanı yazarımız. Aşkı ,aile olmanın bütünlüğünü, hırsı, gururu, en güzeli de affedebilmeyi muhteşem kurgusuyla biz okurlarına sunan yazarımızı tebrik ediyorum. Harikaydı. Hep yazsın , ben okuyayım yazdıklarını dediğim nadir yazarlardan. Gönlüne sağlık Selvi Atıcı.
Selvi hatun bir kitap yazmış ne kadar okursanız okuyun yetmiyor. Kaç kere okudum Gitme'yi gerçekten en ufak bir fikrim yok. Tabi en güzeli kitabı ellerinin arasında tutup okuduğun hali. Öhöm öhöm neyse...
Her okuduğumda sonunu bile bile Mirza'ya kızıyor muyum evet, aynı heyecanla okuyup "ay şimdi ne olacak" diyor muyum evet, Mirza'nın o tatlış uğraşları beni eritiyor mu EVET!!! Bu kadar güzel sevme be adam! Kendim için demiyorum ama olan var olmayan var kıskanırlar yani... Hele o yap-boz var ya! Adam uğraştı, ne olacak alt tarafı bir defter demedi uğraştı!
Gelelim Ali'ye... Evet onu da tekrar tekrar okudum ama bence kitap olarak okuma zamanımız geldi de geçiyor. Aliş'i verin bize... Selvi hatunu kocaman öpüyorum buradan bu adamları bizimle buluşturduğu için
Sevgili Selvi'nin en en sevdiğim hikayelerinden biridir. Kitap olur olmaz arşivimde mutlaka olacaklardan bir tanesidir. harika yazıyorsun Selvi. Umarım yolun açık ve daim olur.
Bu hikayeyi üçüncü okuyuşum ve hiç bıkmadan da okurum.Gönlüne ve eline sağlık güzel yazarım.
Tunç Mirza ve Hayat ın hikayesine bayılacaksınız.Okumayan kalmasın :)
Tunç hem sevilesi hem dövülesi birkarakter.Öncelikle de dövülesi...Hayat ise içinize alıp sarıp sarmalamak isteyeceğiniz bir karakter. Ellerine, yüreğine sağlık Selvi Atıcı......
"Burnun aktığında burnunu silmek istiyorum. Ayakların ağrıdığında ovmak istiyorum. Seni ilgiye boğmak, şımartmak istiyorum. Sana hediyeler almak, imkanım neyi el veriyorsa ayaklarına sermek, her sözünü emir kabul etmek istiyorum. Seni yatağımda, yanımda, tenimde istiyorum. Allah'ım! Seni öpmek istiyorum. Sarılmak, o farklı kokunu içime çekmek... Seninle uyumak istiyorum. Sonra uyanmak! Benim için, bana gülümsemeni istiyorum, bana bakmanı! Aşkıma karşılık vermeni istiyorum. Bana yenid-... Bana aşık olmanı istiyorum. Benim seni sevdiğim gibi beni sevmeni istiyorum. Kalbini istiyorum. Ruhunu. Bedenini. Özetlersek... Seni istiyorum. Her şeyinle."
Bayıldım, bayıldım, daha çok bayıldım.
Selvi Atıcı'nın kalemini gerçekten özlemişim.
Bu sefer okuduğum kitabı Kayıp Şehir Serisi'nin üçüncüsü, Kimliksiz'in Deryal'inin oğlu Tunç Mirza'ya aitti.
Hık demiş babasının burnundan düşmüş, hatta onu geçip üzerine tur bindirmiş bir karakterdi.
Aşık olduğu adamı sadece tek bir gece de olsa beraber olabilecek kadar sevecek Hayat ile kendini hiç beklemediği bir durumda bulan Mirza, okuması en heyecanlı çiftlerden biriydi. Aralarında uzun bir süre romantizm adına hiçbir şey yoktu, Mirza ona bir çöp kadar değer vermiyordu, kıza yapmadığı kalmadı. Hayat gibisini bulmuş, bir de hor görüyordu.
Kafasına sonra taş mı düştü kaya mı, kitabın ilk yarısında Mirza'ya ne kadar kızdıysam, ikinci yarısında kızgınlık ile karışık bir sevgi besledim. Cidden, benim böyle bir çifti ve kitabı okumaya ihtiyacım varmış.
Hayat, peygamber sabrı olan biriydi. Naif, kesinlikle gördüğü davranışları, özellikle ailesinden olan, hak etmiyordu. Mirza'nın tam tersi anlayacağınız.
Sayfa sayısı bana göre ne eksik ne fazlaydı. Bonus olarak daha önceki kitaplardaki karakterleri görmekte ayrı bir sürprizdi. Kimliksiz kitabındaki Adem ve Şirin çiftinin oğlu, Kayıp Şehir'in yeni yöneticisi Ali'ye değinmiyorum bile. Mirza ile yaptığı muhabbetlerde beni kahkahaya boğdu. Sıradaki kitap onun, bakalım aşık Mecnun'un başına neler gelecek.
493 sayfa