Göldeki Kadın

"Oradaydı; başka yerde olamazdı. Parlayan iki musluğun altındaki köşede sıkışmıştı, krom duş başlığından göğsüne yavaş yavaş su damlıyordu. Dizleri yukarı doğru kıvrılmıştı ama gevşekti. Çıplak göğsündeki iki delik koyu maviydi ve ikisi de onu öldürecek kadar kalbine yakındı. Kan yıkanıp gitmişe benziyordu. Gözlerinde garip bir biçimde parlak ve ümit dolu basıklar vardı, sanki sabah kahvesinin kokusunun almış ve hemen kalkıp gelecekmiş gibi."

Philip Marlowe bu kez Los Angeles'ın taşrasında geziniyor, kayıp bir sarışının ardı sıra... Kadının izlerini dağların arasına sıkışmış güzel bir gölün kenarında arıyor. Kentte binalardan oluşan gürültülü cangılm yerini burada gerçek ağaçlardan oluşan huzur dolu bir orman alıyor. Gittiği her yere huzursuzluğunu da götürüyor. Ormandaki dinginlik de en kısa sürede insan eliyle bozuluyor. Gittiği her enfes gölün içinden bir kadının cesedi çıkarılıyor. Ve Marlow, hem aradığı kadını, hem de göldeki vahşi sarışının katilini bulmak için, herşeyin başladığı yere, kente geri dönüyor. Çünkü karanlığın kalbi vahşi doğada değil, insanın yarattığı uygar kentlerin tam göbeğinde yatıyor.

"Oradaydı; başka yerde olamazdı. Parlayan iki musluğun altındaki köşede sıkışmıştı, krom duş başlığından göğsüne yavaş yavaş su damlıyordu. Dizleri yukarı doğru kıvrılmıştı ama gevşekti. Çıplak göğsündeki iki delik koyu maviydi ve ikisi de onu öldürecek kadar kalbine yakındı. Kan yıkanıp gitmişe benziyordu. Gözlerinde garip bir biçimde parlak ve ümit dolu basıklar vardı, sanki sabah kahvesinin kokusunun almış ve hemen kalkıp gelecekmiş gibi."

Philip Marlowe bu kez Los Angeles'ın taşrasında geziniyor, kayıp bir sarışının ardı sıra... Kadının izlerini dağların arasına sıkışmış güzel bir gölün kenarında arıyor. Kentte binalardan oluşan gürültülü cangılm yerini burada gerçek ağaçlardan oluşan huzur dolu bir orman alıyor. Gittiği her yere huzursuzluğunu da götürüyor. Ormandaki dinginlik de en kısa sürede insan eliyle bozuluyor. Gittiği her enfes gölün içinden bir kadının cesedi çıkarılıyor. Ve Marlow, hem aradığı kadını, hem de göldeki vahşi sarışının katilini bulmak için, herşeyin başladığı yere, kente geri dönüyor. Çünkü karanlığın kalbi vahşi doğada değil, insanın yarattığı uygar kentlerin tam göbeğinde yatıyor.