Itiraflar adlı bu romanıyla, 1998 yılında, Fransanın en saygın edebiyat ödülü olan Goncourtu alan Paule Constant, aslında edebiyatın birçok dalında çalışmaları olan bir üniversite profesörü. İtiraflar ise, hem kadın araştırmaları konusundaki birikiminin, hem de Afrikanın ve Uzakdoğunun çeşitli ülkelerinde geçen çocukluğunun izlerini taşıyor. Kansastaki bir üniversitede düzenlenen bir dizi konferansa katılanlardan üç kişiyi, toplantının sorumlularından olan Zenci profesör Gloria kendi evinde ağırlar. Ellili yaşlarını sürmekte olan bu dört kadın, birlikte geçirdikleri kısa süre içinde, başarılı ve güçlü kimliklerinin arkasında gizlenen gerçek kişiliklerini ortaya koyar, geçmişlerindeki güçsüzlüklerinin, yalanlar üzerine kurdukları mesleki başarılarının, değişen zamana ayak uydurmayı reddetmenin getirdiği dışlanmışlık duygusunun hesabını yapmaya başlarlar. Paule Constant, feminizmin savunucuları olan ve yaşlandıklarını, terk edilmişliklerini, yalnızlıklarını kabullenmeye yanaşmayan kahramanlarına nesnel bir bakışla yaklaşıyor, bu kadın kişiliklerini büyük bir titizlikle işlerken başarı uğruna aile yaşamında, aşkta, erkeklerle ilişkilerde ödenen bedeller üzerinde duruyor. Yaşlanmış, eylem gücünü yitirmeye başlamış, eksikliklerini yüzeysel başanlarla örtmeye çalışan bir kadınlar kuşağını, derin, akıcı bir anlatımla işlerken, bu dört kadın üzerinden, dönemin Amerikan toplumunun bir panoramasını da çiziyor. Paule Constant, günümüz kadınına ve kadının evrensel sorunlarına son derece özgün ve içten bir üslupla yaklaşıyor.
Itiraflar adlı bu romanıyla, 1998 yılında, Fransanın en saygın edebiyat ödülü olan Goncourtu alan Paule Constant, aslında edebiyatın birçok dalında çalışmaları olan bir üniversite profesörü. İtiraflar ise, hem kadın araştırmaları konusundaki birikiminin, hem de Afrikanın ve Uzakdoğunun çeşitli ülkelerinde geçen çocukluğunun izlerini taşıyor. Kansastaki bir üniversitede düzenlenen bir dizi konferansa katılanlardan üç kişiyi, toplantının sorumlularından olan Zenci profesör Gloria kendi evinde ağırlar. Ellili yaşlarını sürmekte olan bu dört kadın, birlikte geçirdikleri kısa süre içinde, başarılı ve güçlü kimliklerinin arkasında gizlenen gerçek kişiliklerini ortaya koyar, geçmişlerindeki güçsüzlüklerinin, yalanlar üzerine kurdukları mesleki başarılarının, değişen zamana ayak uydurmayı reddetmenin getirdiği dışlanmışlık duygusunun hesabını yapmaya başlarlar. Paule Constant, feminizmin savunucuları olan ve yaşlandıklarını, terk edilmişliklerini, yalnızlıklarını kabullenmeye yanaşmayan kahramanlarına nesnel bir bakışla yaklaşıyor, bu kadın kişiliklerini büyük bir titizlikle işlerken başarı uğruna aile yaşamında, aşkta, erkeklerle ilişkilerde ödenen bedeller üzerinde duruyor. Yaşlanmış, eylem gücünü yitirmeye başlamış, eksikliklerini yüzeysel başanlarla örtmeye çalışan bir kadınlar kuşağını, derin, akıcı bir anlatımla işlerken, bu dört kadın üzerinden, dönemin Amerikan toplumunun bir panoramasını da çiziyor. Paule Constant, günümüz kadınına ve kadının evrensel sorunlarına son derece ... tümünü göster