Margaret Oliphant, bizi XV. Yüzyıl Fransa'sına götürüyor. O dönemin dini inanışlarını, ahlak anlayışını, soylularla ezilen, hiçbir hakkı olmayan köylüler arasındaki derin uçurumu daha iyi anlamamızı sağlıyor. O dönemlerde ne Fransızlar Fransız ne İngilizler İngiliz'di. Her bölge başka milletlere ait krallar tarafından idare edilebiliyordu. Bugünkü Avrupa ulusları birbirleriyle akraba olarak bir barış içinde bir savaşarak yaşayıp gidiyorlardı. Kilise Tanrı ile kul arasında en büyük güçtü. Yaşamak ve ölmek kilisenin yetkisindeydi. Onun için Jan Dark, Kilisenin yetkilerine karşı çıkıp onu kabul etmeyen, Fransız olmanın önderliğini yapan İngilizlere karşı Paris'in ve Fransa'nın bağımsızlığını isteyen bir simgedir. Yaptığı her şey halk tarafından alkışlanırken soylular ve kilise tarafından en büyük düşman kabul edilmesine şaşmamak gerekir.
O, kilisenin yetkilerinin önünde bir engeldi. O kilise için bir tehditti. Kazandığı her zafer piskoposlar, papazlar, kiliseye bağlı üniversite için bir yıkımdı. Her adımında engellendi. Giydiği erkek kıyafeti, saraylardaki ihtişama aldanmayışı, Tanrı'dan başka kimsenin önünde diz çökmeyişi, basit, saf bir köylü kızı oluşu onlar için yok edilmesi gereken şeylerdi. Şövalye unvanı almış soylu askerler, prensler her fırsatta onu aldattılar. Ona ihanet ettiler. Onların gözünde o, sadece bir kızdı. Basit, aptal, diz çöktürülmesi gereken bir kız.
Margaret Oliphant, bizi XV. Yüzyıl Fransa'sına götürüyor. O dönemin dini inanışlarını, ahlak anlayışını, soylularla ezilen, hiçbir hakkı olmayan köylüler arasındaki derin uçurumu daha iyi anlamamızı sağlıyor. O dönemlerde ne Fransızlar Fransız ne İngilizler İngiliz'di. Her bölge başka milletlere ait krallar tarafından idare edilebiliyordu. Bugünkü Avrupa ulusları birbirleriyle akraba olarak bir barış içinde bir savaşarak yaşayıp gidiyorlardı. Kilise Tanrı ile kul arasında en büyük güçtü. Yaşamak ve ölmek kilisenin yetkisindeydi. Onun için Jan Dark, Kilisenin yetkilerine karşı çıkıp onu kabul etmeyen, Fransız olmanın önderliğini yapan İngilizlere karşı Paris'in ve Fransa'nın bağımsızlığını isteyen bir simgedir. Yaptığı her şey halk tarafından alkışlanırken soylular ve kilise tarafından en büyük düşman kabul edilmesine şaşmamak gerekir.
O, kilisenin yetkilerinin önünde bir engeldi. O kilise için bir tehditti. Kazandığı her zafer piskoposlar, papazlar, kiliseye bağlı üniversite için bir yıkımdı. Her adımında engellendi. Giydiği erkek kıyafeti, saraylardaki ihtişama aldanmayışı, Tanrı'dan başka kimsenin önünde diz çökmeyişi, basit, saf bir köylü kızı oluşu onlar için yok edilmesi gereken şeylerdi. Şövalye unvanı almış soylu askerler, prensler her fırsatta onu aldattılar. Ona ihanet ettiler. Onların gözünde o, sadece bir kızdı. Basit, aptal, diz çöktürülmesi gereken bir kız.
Karton Cilt, 248 sayfa
2009 tarihinde, İlya Yayınevi tarafından yayınlandı