Toprağın yüzlerce metre derinliğindeki madenlerde canları pahasına çalışanlar buraya yalnızca para hırsıyla sürüklenmemişlerdi. Çünkü onlar mağrur ve savaşçı bir ulusun çocuklarıydı.Bilinmeyenlerle dolu vahşi bir kıtaya dalıp, yeni bir sömürge kuran bir avuç İngiliz de yalnızca maceranın çağrısına uyup gelmemişti bu topraklara...Wilbur Smith bu romanında Afrikanın sıcak, kavgalara gebe topraklarında iki ailenin kan davasına dönüşen çatışmasını anlatırken, ardında iki ulusun bitmeyen, amansız mücadelesini sergiliyor.
Toprağın yüzlerce metre derinliğindeki madenlerde canları pahasına çalışanlar buraya yalnızca para hırsıyla sürüklenmemişlerdi. Çünkü onlar mağrur ve savaşçı bir ulusun çocuklarıydı.Bilinmeyenlerle dolu vahşi bir kıtaya dalıp, yeni bir sömürge kuran bir avuç İngiliz de yalnızca maceranın çağrısına uyup gelmemişti bu topraklara...Wilbur Smith bu romanında Afrikanın sıcak, kavgalara gebe topraklarında iki ailenin kan davasına dönüşen çatışmasını anlatırken, ardında iki ulusun bitmeyen, amansız mücadelesini sergiliyor.
Afrika’ya “Kara Kıta” denmesinin sebebinin yaşayanların fiziki özelliklerden ziyade kara bahtı olduğunu hatırlatan bir eser. Arap Yarımadasını ihya eden petrolün aksine dünyayı döndüren diğer yeraltı kaynaklarından altın, elmas ve kömür madenlerinin nasıl kıtanın canına okuduğunu, biri yerli diğeri İngiliz olan iki köklü ailenin nezdinde bir nevi iki ulusun kan davasına dönüşen hikaye ile gözler önüne seriyor. Yazım tarzı olarak akıcı bir dile ve biraz sert bir anlatıma sahip. Yalnız sertliği ele alınan konunun cüretinden değil fazla ataerkil olmasından geliyor. Bir de bana kalırsa böyle bir konu için çok alakasız bir isim seçimi olmuş.