Dünya uygarlık birikiminin başlıca kaynağı olan Anadolu, görkemli kültür ve sanat değerlerinin yaratılmasına da ortam hazırlamıştır. Uzun tarihsel birliktelik içinde birbirleriyle etkileşen çok renkli Anadolu halkı, inanç, duygu ve yazgı birliğinin de katkısıyla, gökkuşağını oluşturan renklerin çeşitliliği ve uyumu gibi, farklı ancak uyumlu kültür ürünleri vermiştir.
Dünya uygarlık birikiminin başlıca kaynağı olan Anadolu, görkemli kültür ve sanat değerlerinin yaratılmasına da ortam hazırlamıştır. Uzun tarihsel birliktelik içinde birbirleriyle etkileşen çok renkli Anadolu halkı, inanç, duygu ve yazgı birliğinin de katkısıyla, gökkuşağını oluşturan renklerin çeşitliliği ve uyumu gibi, farklı ancak uyumlu kültür ürünleri vermiştir.
çok güzel bir kitap herkese okumasını tavsiye ederim rınde
😉
Gökyüzündeki göktaşları üzerine anlatılar, öyküler çoktur elbet. Kimi gökyüzündeki yıldızların kaymasını, dünyada herkesin bir yıldızı olduğu, bu dünyadan göçüp giden bir bedenin toprağa düşmesi olarak ifade eder. Kimi her bir gök taşına bir anlam yükler ve burçları yorumlarken bu anlamda hayatlarımıza dair sözcükler döküverir önümüze. Mezopotamya'da her yaz mevsimi başlangıcında toprak damlı evlerinin üzerine kurulan tahtlarda iki parlak yıldızın hikayesi anlatılır. Yaz başlangıcıyla birlikte birbirine her gün biraz daha yaklaşan iki yıldız. Aslında herkesin bildiği bir öykünün gökyüzünde yeniden dile gelmesidir. 'Mem û Zîn', Ehmedê Xanî'nin o meşhur dilden dile dolaşan yaşanmış aşk hikayesi dinlendiğinde bu yaşanmış öykü yeniden canlanır yüreklerde ve göz bebeklerinde. Bir film izler gibi seyre dalar, gökyüzünde bu iki parlak yıldıza bakakalırsın. Bir araya gelip kavuşacakları anı beklersin yaz boyunca. Öyküyü bilmeyenler için heyecanla beklenir kavuşacakları an. Bir de anlatıcının yaşadıkları vardır; buğulu gözler anlatır aslında her şeyi. Yine de tutamaz, dökülüverir yaşanmışlıklar.
Öykü geçmişe götürür anlatıcıyı. Elektriksiz günlerin tek göz odalı toprak evlerinde herkeste kolay kolay bulunmayan radyonun belli zamanlarda açılmasıyla dinlenen Erivan Radyosu'nda çalan bir kılama kulak kesilir oda içerisinde toplananlar. Bir kulak da dışardan gelen bir cızıltılı telsiz sesine kulak kesilir. Pil bulmak kolay değildir. Radyonun açılmadığı zamanlarda gaz lambası ışığı altında Arapça yazılmış Mem û Zîn öyküsünün okunduğu, daha sonra okuyucunun Kürtçe'ye tercüme ettiği o günlere doğru yolculuk başlamıştır artık, hiç bitmesin istenir bütün acılarına rağmen.
Yoksulluğun fazlasıyla kendini belli ettiği o günlere. Bütün imkansızlıklara rağmen mutlu olan insanların özlem duydukları o günlere...
Mem û Zîn'in sevdasına karışır koca bir ömür. Dengbêjler gözlerini kapatıp ellerini kulaklarına götürdüğünde her şey sessizliğe bırakır yerini. Doğadaki her şey sana yakındır artık. Su, güneş, yıldızlar, bitkiler... Bir düş yeni bir düşe doğru yol almaktadır. Anlatıcı kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında yeniden döner öyküsünü anlatmaya...
Ciltli, 215 sayfa
2010 tarihinde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlandı