Ve kum saati, dünyanın kum saati boşaldı ve yüzyılın tüm gürültüleri sustu; çılgın ve kısır çabamız bitti, yakınlarına gelince, sonsuzlukta olduğu gibi -erkeğin veya kadının, zenginin veya yoksulun, kölenin veya efendinin, mutlunun veya mutsuzun olduğu gibi- herşey sessizlik içindedir; başın ister tacın parıltısını taşısın ister basit insanların arasında kaybolsun, ister yalnızca günlerin sıkıntılarına ve alınterlerine sahip ol, ister dünya durduğu sürece ünün yüceltilsin, ister isimsiz ve unutulmuş olarak sayısız kalabalıkların içinde kaybol, ister seni kaplayan bu görkem tüm insansal betimlemeleri aşsın, ister insanlar, ne olursan ol seni yargıların en acısı, en alçaltıcısı ile vursunlar, sonsuzluk milyonlarca benzerinden her biri için olduğu gibi senin için de tek bir konuda bilgiyle donanacaktır.Yaşamının umutsuz olup olmadığı ve umutsuzsa bunu bilip bilmediğin veya bu umutsuzluğu bir korku gizi gibi, suçlu bir aşkın meyvesi gibi içine sokup sokmadığından veya umutsuz olarak ve diğerlerine nefret duyarak öfkeye kapılıp kapılmadığın konusunda. Ve eğer yaşamın yalnızca umutsuzluğu taşıyorsa gerisinin hiçbir önemi yoktur! İster zaferler isterse yenilgiler söz konusu olsun, senin için herşey kaybedilmiştir, sonsuzluk seni artık hiç içine almaz, seni hiç tanımamıştır veya daha da kötüsü seni tanırken seni kendi benine, umutsuzluğun benine çiviler!
Ve kum saati, dünyanın kum saati boşaldı ve yüzyılın tüm gürültüleri sustu; çılgın ve kısır çabamız bitti, yakınlarına gelince, sonsuzlukta olduğu gibi -erkeğin veya kadının, zenginin veya yoksulun, kölenin veya efendinin, mutlunun veya mutsuzun olduğu gibi- herşey sessizlik içindedir; başın ister tacın parıltısını taşısın ister basit insanların arasında kaybolsun, ister yalnızca günlerin sıkıntılarına ve alınterlerine sahip ol, ister dünya durduğu sürece ünün yüceltilsin, ister isimsiz ve unutulmuş olarak sayısız kalabalıkların içinde kaybol, ister seni kaplayan bu görkem tüm insansal betimlemeleri aşsın, ister insanlar, ne olursan ol seni yargıların en acısı, en alçaltıcısı ile vursunlar, sonsuzluk milyonlarca benzerinden her biri için olduğu gibi senin için de tek bir konuda bilgiyle donanacaktır.Yaşamının umutsuz olup olmadığı ve umutsuzsa bunu bilip bilmediğin veya bu umutsuzluğu bir korku gizi gibi, suçlu bir aşkın meyvesi gibi içine sokup sokmadığından veya umutsuz olarak ve diğerlerine nefret duyarak öfkeye kapılıp kapılmadığın konusunda. Ve eğer yaşamın yalnızca umutsuzluğu taşıyorsa gerisinin hiçbir önemi yoktur! İster zaferler isterse yenilgiler söz konusu olsun, senin için herşey kaybedilmiştir, sonsuzluk seni artık hiç içine almaz, seni hiç tanımamıştır veya daha da kötüsü seni tanırken seni kendi benine, umutsuzluğun benine çiviler!
Kierkegaard, 3 insan tanımı yaparak metnini açıyor : Ben'i olduğunun farkında olmayan insan, Ben'i olduğunun farkında olan ve kendisi olmak istemeyen, ben'i olduğunun farkında olan ve kendisi olmak isteyen.
Ben'in kendine bağımlı bir ilişkisi olduğu argümanını detaylandırırken insanın bir sentez olduğunu, diyalektik bütünlerden oluştuğunu ifade eden yazar, Hristıyanlığın en çok kullanılan öğelerinden biri olan "Trinity ( üçleme)" öğesini çoğu savunusuna katmış. İnsanların hayvanlardan acı değil, umutsuzluk duyarak ayrıldığını savunan yazar, "Yaradılış Merdiveni" görüşüne imada bulunmakta. Olabilir ( olasılık kast edilmekte / çeviri hatası ) den gerçeğe geçmenin bir yükseliş biçimi olduğunu belirten yazar, "dünyevi çilecilik" kavramını yüceltirken "Cennet'ten kovuluş ve Kusurlu insan" temalarını vurguluyor. Umutsuzluğun kendi olma sorumluluğunu içinde barındırdığını ifade eden yazar, umutsuzluk durumunda şimdiyi geçmiş gibi yaşadığı zamansal fiksasyonu açıklıyor. yazarın çoğu argümanını dayandırdığı "ölümden sonraki yaşam" teması çoğu savunusunun ve çıkarımının ana kolonlarından biri görevini üstlenmekte.
Kendi benliğine sahip olamamanın ölümün ölümü olduğunu ifade eden yazar, yaşayan ölülüğe benzeyen bir varoluş olarak betimlemiş kavramı. Yazar, kendi tanıları arasındaki geçişleri şu şekilde aktarmış: "Ben'liğin reddi yüzünden oluşan umutsuzluk, kendiliğin istendiği umutsuzluğa dönüşür. Umutsuz kişinin olmak istediği ben, hiçbir zaman olamadığı ben'dir." Sokrat'tan çok sayıda alıntı yapan ve atıfta bulunan yazar, diyalektiği her argümanına yedirmiş. Kimi yerlerde "Kusurlu Tanrı" imalarında bulunan yazar, Umutsuzluğun, tinin, sonsuzluğa bağlanan yanı olduğunu ve bu ilişki üzerinden diyalektiğin içine sonsuzluk kavramının girdiğini savunuyor. Apati ve depresyon ilişkisine değinen yazar, rahatsızlığın hiç hissedilmemesinin umutsuzluğun kendisi olduğunu belirtmiş. Hedonizm eleştirisine sıklıkla giren metinde İnsanların tinsel yazgılarının farkında olmamalarının bir umutsuzluk çeşidi olduğu ifade edilmiş.
"Ben, özgürlüktür; olabilirin ve gerçeğin diyalektiğidir" diyen yazar, bilinç seviyesinde artışla beraber istencin ve umutsuzluğun da geliştiğini belirtiyor. ( Oedipus sorunsalı ) düşgücünün sonsuzluğu yaratan düşünce olduğunu ifade eden yazar, nesne- özne algısındaki karışmalara vurgu yapmakta. Kaçışçılık'ı eleştiren ve tanılayan yazar; düş gücüne gömülmüş her insanın sonsuzluğa katıldığını ancak bu eylemi kendi olmadan gerçekleştirdiğini, ben'inden sürekli uzaklaştığını ifade etmiş. Konformizm eleştirisini sert ve yerinde vurgularla okuruna sunan yazar "Varoluşçuluk'un babası" statüsünü her sayfada hak etmiş. Tanrı'yı kazanmak için aklın yitirilmesi gerektiğini ifade eden yazar, Ben'in olabilire ve zorunluluğa eşit ölçüde ihtiyaç duyduğunu belirtmiş. yazarın bir çok sayfada vurguladığı kurtuluş esasen " dini kurtuluş ( salvation ) ". kendi yok oluşuna kimsenin inanma olasılığı olmadığını , kayıpların olabiliri yanında taşıyan gerçeklikler olduğunu belirten yazar, Çoğu dini metinde geçen " kurtarılmış, kaderden ari" mümin profilini tanımlamakta.
Olabilirden yoksun olmak, her şeyin kişi adına bayağı ve zorunlu olması anlamını taşıdığını, determinist ve kaderci kişilerin Ben'lerini kaybetmiş umutsuzlar olarak sadece zorunluluğu yaşayabildiklerini, Tanrı'nın saf olabilirlik olduğunu ( zorunluluğun yokluğu ) ifade etmiş. Tanrı'yı bilmenin ben aracılığıyla mı, yoksa Ben'i bilmenin Tanrı aracılığıyla mı gerçekleştiği konusunda çok muğlak retorikler kullanan yazar kimi yerlerde totolojiye benzer önermelere dayandırmış çıkarımlarını.Tin'in en ciddi günahının yaşamdan kaçmak, intihar olduğunu ifade eden yazar, kimi yerde son derece seksist çıkarımlarda bulunmuş. Pagliavari bir tanılama kullanan ve doğayla kadını bir tutan yazar, etik dinsel ve medeni tüm yüceltmelerini erkeğe adamış. Son bölümlerde Günah ve tanılaması üzerinden detaylı duran yazar, Sokratçı tanımı ön plana çıkarıyor. Descartes, Shakespeare alıntı ve atıflarında bulunan yazar; Tanrı'nın "yığınları" değil "bireyleri" yargıladığını ifade ederken varoluşçu görüşlerini en yüksek tonlara taşıyor.
144 sayfa