Maximilien Robespierre (1758-1794), kimilerine göre dünyayı altüst eden ve etkilerini günümüzde bile hissettiren 1789 Fransız Devrimi’nin haşin ama haklı devrimcisi, kimilerine göre kana susamış bir katil ve diktatördür. Elinizdeki biyografiye göreyse sarsılmaz adalet duygusu, etkileyici hitabeti ve çelik iradesi sayesinde, şiddetle yıkan ve şiddetle kuran Fransız Devrimi içinde kendine yer bulmuş bir taşra avukatıdır.
1789’un devrimcileri, bütün o çalkantılı yıllar içinde halk egemenliği, anayasal devlet, yasal ve dini eşitlik, sınıf ayrıcalıklarına ve derebeyliğe son verilmesi gibi çok önemli vaatlerini korumayı başarmış, 1793 yılında dış düşmanlara karşı kazandıkları askeri zaferlerle devrimi ve yeni cumhuriyeti muzaffer kılmışlardır. Ancak birçok arkadaşının aksine, düzeni sağlamak için ilkelerinden ödün vermeye razı olmayan Robespierre açısından bu başarının insani maliyeti ağır olmuştur: hasta düşmüş, tükenmiş, mantığını yitirmiştir. Nitekim en çok alıntılanan konuşmasını, yoldaşlarını devrime tehdit olarak görmeye başladığı bu dönemde yapmıştır: “Barış zamanında halk yönetiminin ana kaynağı erdemse de, devrim sırasında bu hem erdem, hem terördür: Erdem olmadan terör öldürücüdür, terör olmadan erdem güçsüzdür. Terör hızlı, sert, katı bir adaletten başka bir şey değildir.”
Maximilien Robespierre (1758-1794), kimilerine göre dünyayı altüst eden ve etkilerini günümüzde bile hissettiren 1789 Fransız Devrimi’nin haşin ama haklı devrimcisi, kimilerine göre kana susamış bir katil ve diktatördür. Elinizdeki biyografiye göreyse sarsılmaz adalet duygusu, etkileyici hitabeti ve çelik iradesi sayesinde, şiddetle yıkan ve şiddetle kuran Fransız Devrimi içinde kendine yer bulmuş bir taşra avukatıdır.
1789’un devrimcileri, bütün o çalkantılı yıllar içinde halk egemenliği, anayasal devlet, yasal ve dini eşitlik, sınıf ayrıcalıklarına ve derebeyliğe son verilmesi gibi çok önemli vaatlerini korumayı başarmış, 1793 yılında dış düşmanlara karşı kazandıkları askeri zaferlerle devrimi ve yeni cumhuriyeti muzaffer kılmışlardır. Ancak birçok arkadaşının aksine, düzeni sağlamak için ilkelerinden ödün vermeye razı olmayan Robespierre açısından bu başarının insani maliyeti ağır olmuştur: hasta düşmüş, tükenmiş, mantığını yitirmiştir. Nitekim en çok alıntılanan konuşmasını, yoldaşlarını devrime tehdit olarak görmeye başladığı bu dönemde yapmıştır: “Barış zamanında halk yönetiminin ana kaynağı erdemse de, devrim sırasında bu hem erdem, hem terördür: Erdem olmadan terör öldürücüdür, terör olmadan erdem güçsüzdür. Terör hızlı, sert, katı bir adaletten başka bir şey değildir.”
Ahmaklık Toplumsal Bir Özelliktir. Seyrine Doyum Olmaz!
Fransa’da Monarşiyi yıkarak Cumhuriyet için devrim yapan varoşun baldırıçıplak kadınları ile burada Cumhuriyeti yıkmak adına monarşi için devrim yapan varoşun baldırıçıplak kadınları...
Biri eline silahını alır diğeri ise kutsal bakirelik örtüleri ile tespihini. Aslında her sınıfın uğruna çabaladığı şey rahat bir yaşam, para, zenginlik... Fark yok yani! Yosmalığın tohumu karaktersizliktedir, moda olan rejimin yaşam biçimiyle de bu karakter benzeri karaktersizlik genelgeçer bir düşünce şeklini alır. Her zaman olduğu gibi liberal yalanlar, gerici düzeni diriltme faaliyetinin üstünü örtmüştür.
Birbirinden farklı her iki rejimin kadınları yetenekli kocalarının ya da müstakbel eşlerinin önünde eğilen cahil (ki gerçekten öyledir), çekingen (mutaasıp) bir kadın rolüyle hatırısayılır bir refahı elde etmek için kendilerini satışa sunmaları aynı kafanın çıkarımlarıdır.
Eh tabi burada gerçek hırslılar ile bu hırslılardan kalma kırıntıları üzerine entari gibi takarak bir kimlik edinenleri birbirinden ayırmak lazım. Doğa zekayı herkese adil dağıtmamıştır çünkü. Manzaralar çok tanıdık. Zengin sınıfının ard arda gelen rejimlere uyan kadınlarının halkın kişiliksiz, karaktersiz kadınlarını, kızlarını peşlerinden sürükleyişlerinin uzun bir hikayesi... ‘Devrimler kadınsız olmaz’ ya da başka bir tabirle ‘Kadınsız Devrim olmaz!’ Tabi bu tespitin tamamı bu kitaptan çıkarılmış değil. Robespierre “Satın Alınamayan” adam olarak tarihe geçse de yavşak burjuvanın kurduğu komplolardan o da kurtulamamıştır.
‘İlk başlangıç’ her zaman ‘en basiti’ içinde barındıran ‘en ilkel’ haldir. En ilkel halinden gittikçe sistematikleşerek köklü ve canlı bir yapıya dönüşen Kapkaççılığın inşa ettiği insanlık tarihine “Dur Artık!” diye seslenenlerin, bu başıbozuk düzeni karşılarına almasıyla başlamış vatanseverlik. İlginç olan Vatansever, tarihi; eşitlikçi, adaletçi ve bireysel özgürlüğü inşa edecek bir biçimde değiştirirken, vatansavar’lar da hem egoist hem de komplocu ruhlarıyla altını üstüne getirdiği tarihi, gizli ideolojilerinin boyunduruğuyla altını hiç durmadan kendilerine göre eşelemiş. Çünkü mevcudiyetlerini hakkanileştirebilecekleri ve soylarını sürdürebilecekleri bir tünel lazımdır kendilerine. Yeryüzünde değil, lağım gibi yer altında çatallanarak ilerleyen bir tünel bu. Aslında bana göre ana konusu talancılık olan Tarih; gözler önünde aleni sahnelenen on binlerce alegoriyi göremeyenler yada aptallıkları nedeniyle kavrayamayanlar yüzünden defalarca farklı biçimde yazılsa da, “Düşünmenin Olanaksız” gibi göründüğü toplumlarda bu yazınlara olan rağbet maalesef metafizik yazınlara oranla boy ölçüşememekte. Bu yüzdendir ki ‘tarih tekerrürden ibarettir’ lafının ekseninde tavaf edilip durulur.
Sonuç olarak çoğu zaman bir hakikat gibi algılanan ‘Aptallık’ tarih sayfaları açısından bize iki yüz yıl kadar uzak görünse de aslında çıkarılacak derslerle öğreticiliği dün gibi yakın. Bir o taraftan bir bu tarafa salınan arada ince bir çizgi. Asır denilen şey bir saatlik bir zaman dilimi.
Olur ya kafasızlığın borozan gibi öttüğü benzer dönemlerde diktatörlük, çılgınlık, tragedya, aptallık ve kötüye olan beğeniyle tavan yapan toplumun ahmaklığı bir moda olduğunda, toplumun içkin yapısındaki bu ahmaklığın mikro düzeyde partiküllerini yakından görüp tanımlamak için “Yaşanmışlıkların, Yazılmışların Ansiklopedisine” dönüp bakmak faydalıdır. Faydalıdır çünkü bu ayrıntıda rolü olanların bulundukları saflarıyla kendilerini tarihin sayfalarında tanımadığı benzerlerinde bulup, eşleşmelerine yardımcı olacaktır.
Hakikati başka bir kılığa sokup onu tanınmaz hale getirmekten daha kolay bir şey olmadığını bilen stratejistlerin güdümünde inşa edilen hayali bir Babil’in resmi her dönemin iktidarında çizilir. Yeni bir şey değildir bu! Stratejistler çizer, politikacılar da oynar, oyunlar da ahmak halkı biçimlendirir. Herkes bu işten kazançlıdır. Sadece piyon olduğunu anlayamayan iktidar yanlısı halk haricinde. Ahmaklığın toplumsal bir özellik olduğu savının gerçekliğiyle halk bu sefer Bonapart’ın borçlarını kapatmak için çalışacaktır. Monarşi de doğmuş bir çocuğun Cumhuriyette yaşaması anlaşılır. Ama Cumhuriyette doğmuş bir çocuğun diktatörlükte yaşamanı sürdürecek olması gerçekten anlaşılır değil!
Şimdi bir kimlik, bir sınıf ve saygınlık yakaladığını sanan varoşun dindar oynak kadınları, kızları, gökyüzünün değil evrenin sınırlarını aşan bu budalalıkları yüzünden usun dört tanımı da bunalımda! Aynen tarihte olduğu gibi.
Ciltli, 1, 329 sayfa
Ocak2015 tarihinde, Türkiye İş Bankası tarafından yayınlandı