On dokuzuncu yüzyıl İngilteresinin tahtında Kraliçe Victoria vardır.Victoria Dönemi olarak adlandırılan bu dönem İngilteresi, orta sınıfın yükselişini, gösterişli bir yaşamı simgeler. Victoria Döneminin en ünlü kadın romancısı sayılan Emily Brontë (1818-1848), öldüğünde henüz otuz yaşındaydı, ama ardında dünya edebiyatının en güzel romanlarından birini: Rüzgârlı Bayırı bırakmıştı. Bu roman Victoria Döneminin tam bir belgeseli de sayılabilir. Kimine göre dünyanın en büyük aşk romanı, kimine göre her okunuşunda değişik tadlar veren bir roman, ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir. Ölümünden bir yıl önce bitirdiği bu romanındaki kişilerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Emily Brontënin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdıkları da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, öc alma tutkusu gibi güçlü duygularla dolu bu gençlik öyküsü, patladı patlayacak bir cinsellikle doludur. Daha otuz yaşındayken veremden ölen, son derece duyarlı, hiç evlenmemiş bu genç kadın yazar, tüm canlılığıyla bu romanda vardır. Dünya edebiyatının bu ölümsüz klasiğini Naciye Akseki Öncülün güzel çevirisiyle sunuyoruz.
On dokuzuncu yüzyıl İngilteresinin tahtında Kraliçe Victoria vardır.Victoria Dönemi olarak adlandırılan bu dönem İngilteresi, orta sınıfın yükselişini, gösterişli bir yaşamı simgeler. Victoria Döneminin en ünlü kadın romancısı sayılan Emily Brontë (1818-1848), öldüğünde henüz otuz yaşındaydı, ama ardında dünya edebiyatının en güzel romanlarından birini: Rüzgârlı Bayırı bırakmıştı. Bu roman Victoria Döneminin tam bir belgeseli de sayılabilir. Kimine göre dünyanın en büyük aşk romanı, kimine göre her okunuşunda değişik tadlar veren bir roman, ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir. Ölümünden bir yıl önce bitirdiği bu romanındaki kişilerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Emily Brontënin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdıkları da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, öc alma tutkusu gibi güçlü duygularla dolu bu gençlik öyküsü, patladı patlayacak bir cinsellikle doludur. Daha otuz yaşındayken veremden ölen, son derece duyarlı, hiç evlenmemiş bu genç kadın yazar, tüm canlılığıyla bu romanda vardır. Dünya edebiyatının bu ölümsüz klasiğini Naciye Akseki Öncülün güzel çevirisiyle sunuyoruz.
Uğultulu tepeler bir aşk romanı değil. Önce bu konuda bir yanlış anlaşılma olmasını engellemek gerek. Uğultulu Tepeler bir nefret romanı. Emily Bronte'un ne kadar şahane bir yazar olduğunun kanıtı. Bir nefreti bu kadar akıcı ve sıkmadan anlatabilmek öz olan. Tutkularımızın bizlere ve çevremizdekilere nasıl zarar verdiğin "klasiklerden" bir kanıtı. Okunmaya ve okutulmaya değer...
'Ruhlarımız neden yapılmış olursa olsun. onunki ve benimki aynı.' Cok etkileyici bir kitaptı.
Bittiğinde boğazıma koca bir düğüm olarak oturan kitap.
Tarihi roman okumayı çok çok seviyorum.Hele 17-18. yy İngilteresinde geçen romanları.Ama Uğultulu Tepeler bambaşkaydı.
O kadar akıcı ki bir hizmetçinin ağzından sadece onun gözlemleri şeklinde yazılmasına rağmen hikayeyi yaşıyorsunuz.O kadar o rüzgarlı bayırlarda hissettim ki kendimi okurken müthiş keyifliydi.
Okudukça bana müthiş zevk veren kurgu bi yerden sonra artık bıçak gibi saplanmaya başladı içime.Öyle ki Catherine gece karanlığında mutfağın bir köşesinde olan Heathcliff'ten habersiz Nelly'e aslında sadece onu sevdiğini ama Edgar Linton ile evlenmek zorunda olduğunu söylerken içim buz kesti.Ağlamak istedim ve ağladım da sanırım.
Evet Uğultulu Tepeler bir nefret romanı ama aynı zamanda güçlü bir tutkuyu da içinde barındırıyor roman.Neden bilmiyorum yaptığı onca şeye rağmen Heathcliff'ten asla ama asla nefret etmedim, edemedim.Bu çok garip.Catherine'e Heathcliff'ten daha çok kızdım, öfkelendim okurken.
Bu arada karakterlerin çocuklarına da aynı isimler verildiği için birazcık isim konusunda birbirine girmeler olabilir okurken ama dikkatli okursanız sorun yaşamazsınız.Ben kitabın başında kiracı aileyi tanımaya çalışırken tahminleri sürekli yanlış çıkınca "ne oluyor ya, nasıl akrabalar bunlar o zaman demiştim?"
Kitap çok çok güzel ve ben bu kitabı uzun zamandır okumadan kitaplığımda sakladığıma hala inanamıyorum.Ne salaklık.Okurken bende Uğultulu Tepelerde o güzel fundalıkların arasında yaşamak istedim biran için.O kadar güzel anlatılmış ki oralar.
Benim bu kitaptaki kahramanım onca şey yapmasına rağmen hala sevdiğim, tutkusuna aşık olduğum Heathcliff'tir, birde Hareton var tabi, oda kitaptaki 2. kahramanım.Umarım Küçük Catherine ile Grange'de güzel bir hayat sürmüşlerdir.Nelly de başlarında.Joseph ise İncilini okuyarak ölmüştür heralde.
Neyse kitap beni büyüledi kısaca.Hayatımın sonuna kadar yanımda olmasını istediğim bir kitap daha bulmanın mutluluğuyla yazımı bitiriyorum, sevgiler :)
çok etkileyici bir intikam öyküsü...
o dönemde böyle bir kitap yazıp kabul ettirmek mümkün değildi aslında, bu da yazarın ne kadar sıradışı bir insan olduğunu gösteriyor.
Klasik iyidir. Hele bu bir Bronte kardeşler eseri ise o yüzyılı yaşarsınız. Mükemmel.
bu benzersiz yazar keşke daha çok yaşasaydı da daha çok eser bıraksaydı bizlere..
3 senedir okudum . favori kitaplarımdandır . filmini de izledim . çok olaylar oluyor . bazen üzülürken bazen kızarsın . öyle kitaptır . zaten ordakı aşk durumu yeteri kadar farklıdır . karakterler o kadar gaiptir ki sevsen mi kızsan mı bilemiyorsun . ama okuduğum için mutlu olduğum kitaplardan biri . tavsiye ederim
okurken neredeyse eridiğim baş ucu kitaplarımdan
405 sayfa