Türk edebiyatının ilk realist örneklerinden sayılan Sergüzeşt, küçük yaştan itibaren esaretin acılarını yaşayan bir genç kızın Nil nehrinin sularında sona eren acıklı hikâyesidir. Oyun oynama çağlarında esir olarak satılan ve gittiği evlerde işkence ve zorluklara katlanan Dilber, yaşadığı ümitsiz aşk karşısında bütün direncini kaybeder.
Türk edebiyatının ilk realist örneklerinden sayılan Sergüzeşt, küçük yaştan itibaren esaretin acılarını yaşayan bir genç kızın Nil nehrinin sularında sona eren acıklı hikâyesidir. Oyun oynama çağlarında esir olarak satılan ve gittiği evlerde işkence ve zorluklara katlanan Dilber, yaşadığı ümitsiz aşk karşısında bütün direncini kaybeder.
İlk eserlerden bir olması yönüyle önemli ama benzetmeler öyle yoğun ki .. Kendimi hikayeden çok başka yerlerde bulduğum da oldu.
Biraz empati yapınca iliklerinize kadar acıyı tadabiliyorsunuz fazla duygusalsanız okumayın derim..
Kitaptan altı çizilmesi gereken bir söz: Ağlamak esirliğin en büyük hakkıdır. Biz o hürriyete sahibiz!
Kitabın konusu sıradandı ve bence yazar cümlelerini uzatmak için uğraştıkça uğraşmış. Acaba benim okuduğum kitap bunun bir kısaltması mıydı? Çünkü aşık olmaları oldu bittiye geldi.
Betimlemeler oldukca uzun, ama guzeller. Hikayeyi basit, anlatisi ise basarili buldum.
nedendir bilmem ama beni baya etkiledi basit bir kurguya rağmen
Donemi icin bu kadar agdali ve betimlemeli bir dil onemli olsa da, gunumuz icin fazlasiyla boğucu. Yesilcam filmi izliyormus tadi veriyor ama bilemiyorum 1 cumle sadece virgul koyularak 1 sayfa surmemeli bence. Noktayi mi kacirdim acaba diye dondum durdum sayfa boyunca.
Başlarda ilgimi çekmişti. Nitekim kız büyüdü yaşı ilerledi, okuma heycanım kayboldu. Kitabın sonunu nasıl getirdim inanın bende bilmiyorum.