Andreenin, o kendine has, zarif hareketlerinden biriyle, sokularak, başını Albertinein omzuna dayayışını, gözleri yarı kapalı, boynunu öpüşünü görüyordum; ya da ikisinin arasında geçen bir bakışı yakalıyordum; ikisini tek başlarına denize girerken görmüş olan biri, ağzından bir laf kaçırıyordu; bu tür ufak tefek ayrıntılar, normal olarak bizi çevreleyen havada sürekli olarak uçuşur, insanların çoğu bunları gün boyu soluduğu halde, ne sağlıkları bozulur ne de keyifleri kaçar, ama hastalığa eğilimli bir insan için, yeni acılar yaratabilecek tehlikelerdir her biri. Kayıp zamanın izinde bir adım daha... TADIMLIKOtel müdürü, beni karşılamaya Pont-à-Couleuvree bizzat gelmiş ve geçmişi köklü müşterilerine ne kadar önem verdiğini birkaç kere belirtmişti; beni bir aristokrat zannetmesinden korktuysam da, sonradan, müdürün dilbilgisi hafızasının koyu karanlığında, geçmişi köklü ifadesinin, sadece eski anlamına geldiğini anladım. Yeni diller öğrendikçe, eski bildiklerini daha kötü konuşuyordu. Beni otelin en tepesine yerleştireceğini bildirdi. Umarım saygıda kusur etmediğimi düşünmezsiniz, dedi, size layık olmadığınız bir oda vermek istemiyordum, ama gürültü nedeniyle verdim, böylece üstünüzde kulağınızı çınlatacak (kafanızı şişirecek anlamında) kimse olmayacak. Hiç merak etmeyin, pencereleri çarpmasınlar diye kapattırırım. Bu konuda tahammülfersayımdır. (Bu sözler, müdürün düşüncesini, yani bu konuda tahammülü olmadığını ifade etmiyordu, ama kat hizmetkârlarının düşüncesinin ifadesi olabilirdi pekala.) Üstelik bana verdiği oda, ilk gelişimde kaldığım odaydı. Odanın kalitesi düşmemiş, ben müdürün gözünde yükselmiştim. Canım isterse şömineyi yaktırabilirdim (doktor talimatıyla, daha Paskalyada gitmiştim çünkü), ama tavanda çatlamalar olmasından endişe ediyordu. Ateş yakmadan önce, bir öncekinin iyice közlenmiş (küllenmiş anlamında) olmasına bilhassa dikkat edin. Önemli olan, şöminede yangın çıkarmamaktan kaçınmak; üstelik odayı biraz şenlendirmek için şöminenin üzerine eski Çin porseleni, büyük bir vazo koydurdum ki hasar görebilir.
Andreenin, o kendine has, zarif hareketlerinden biriyle, sokularak, başını Albertinein omzuna dayayışını, gözleri yarı kapalı, boynunu öpüşünü görüyordum; ya da ikisinin arasında geçen bir bakışı yakalıyordum; ikisini tek başlarına denize girerken görmüş olan biri, ağzından bir laf kaçırıyordu; bu tür ufak tefek ayrıntılar, normal olarak bizi çevreleyen havada sürekli olarak uçuşur, insanların çoğu bunları gün boyu soluduğu halde, ne sağlıkları bozulur ne de keyifleri kaçar, ama hastalığa eğilimli bir insan için, yeni acılar yaratabilecek tehlikelerdir her biri. Kayıp zamanın izinde bir adım daha... TADIMLIKOtel müdürü, beni karşılamaya Pont-à-Couleuvree bizzat gelmiş ve geçmişi köklü müşterilerine ne kadar önem verdiğini birkaç kere belirtmişti; beni bir aristokrat zannetmesinden korktuysam da, sonradan, müdürün dilbilgisi hafızasının koyu karanlığında, geçmişi köklü ifadesinin, sadece eski anlamına geldiğini anladım. Yeni diller öğrendikçe, eski bildiklerini daha kötü konuşuyordu. Beni otelin en tepesine yerleştireceğini bildirdi. Umarım saygıda kusur etmediğimi düşünmezsiniz, dedi, size layık olmadığınız bir oda vermek istemiyordum, ama gürültü nedeniyle verdim, böylece üstünüzde kulağınızı çınlatacak (kafanızı şişirecek anlamında) kimse olmayacak. Hiç merak etmeyin, pencereleri çarpmasınlar diye kapattırırım. Bu konuda tahammülfersayımdır. (Bu sözler, müdürün düşüncesini, yani bu konuda tahammülü olmadığını ifade etmiyordu, ama kat hizmetkârlarının düşüncesinin ifades... tümünü göster
546 sayfa