İstanbul’da ya da Erzurum’da, Hatay’da ya da Muğla’da, belediye otobüslerinde balık istifi yolculuk eden insanlar. Otobüsün arkasında, en beyefendi haliyle dikilen orta yaşlı bir adam. Sıradan bir emekli. İşine giden bir kadın. Dudakları sürekli kıpırdayan bir altıncı sınıf öğrencisi. Bir şemsiye satıcısı. Eli kolu sürekli oynayan, yakası paçası dağılmış bir adam. İçlerinden biri çocuğunu öldürmüş olabilir mi? Sübyancılıkla suçlanmış… Kocasının tecavüzüne uğramış… Şoföre uzatılsın diye verilen akbilleri cebine indirmiş…
Taş Uykusu, köksüzleşerek kurumaya yüz tutan edebiyatımızı, elinden tutup yeniden toprağına, kalabalıkların arasına çekiyor. Aslı Tohumcu, bir belediye otobüsünde birlikte yolculuk etmek zorunda kalan insanların zihninden geçenleri okuyarak, günümüz Türkiye’sinin şiddet yüklü yüzünü hüzünlü bir fotoğraf karesine çeviriyor.
Taş Uykusu, edebiyatımızın hapsedildiği fanusun küçük bir dokunuşla paramparça olacağının işaret fişeği olabilecek romanlardan biri…
İstanbul’da ya da Erzurum’da, Hatay’da ya da Muğla’da, belediye otobüslerinde balık istifi yolculuk eden insanlar. Otobüsün arkasında, en beyefendi haliyle dikilen orta yaşlı bir adam. Sıradan bir emekli. İşine giden bir kadın. Dudakları sürekli kıpırdayan bir altıncı sınıf öğrencisi. Bir şemsiye satıcısı. Eli kolu sürekli oynayan, yakası paçası dağılmış bir adam. İçlerinden biri çocuğunu öldürmüş olabilir mi? Sübyancılıkla suçlanmış… Kocasının tecavüzüne uğramış… Şoföre uzatılsın diye verilen akbilleri cebine indirmiş…
Taş Uykusu, köksüzleşerek kurumaya yüz tutan edebiyatımızı, elinden tutup yeniden toprağına, kalabalıkların arasına çekiyor. Aslı Tohumcu, bir belediye otobüsünde birlikte yolculuk etmek zorunda kalan insanların zihninden geçenleri okuyarak, günümüz Türkiye’sinin şiddet yüklü yüzünü hüzünlü bir fotoğraf karesine çeviriyor.
Taş Uykusu, edebiyatımızın hapsedildiği fanusun küçük bir dokunuşla paramparça olacağının işaret fişeği olabilecek romanlardan biri…
Minyatür bir şehir meydanı gibi değil midir belediye otobüsleri? Yerinde duramayan, bir duraktan öbürüne salınıp duran bir meydan ama... Dolup dolup boşalan, çoğunlukla tıklım tıkış... Her kesimden, birbirini tanımayan onca insan bu 'yürüyen kamusal alan'a biniyor ön kapısından, 5 dakikada bir - sanki otobüste hiç kadın yokmuş gibi - tekrarlanan 'ilerleyelim beyler!' serzenişleri eşliğinde birkaç adım atıyor atabilirse, otomatik kapının onu çarpmamasına dikkat ederek dikiliyor merdivenlerde, varacağı yere varınca da iniyor oturgaçlı götürgeçin ön ya da orta ya da arka kapısından. Çoğumuz için bir sıkıntı vesilesi ya da - nötr bir ifadeyle - bizi A noktasından B noktasına taşıyan bir araç olsa da belediye otobüsleri, A ve B arasında geçen süre, yolculuğun kendisi rengarenk değil midir aslında? ''Memleketimden İnsan Manzaraları''... Merak etmez misiniz onca insanın aklından nelerin gelip geçtiğini? Kuyruklarını birbirine değdirmeden dolaşan tilkileri? Düşüncelerini okumak istemez misiniz kimi zaman? Hikayeler uydurmaz mısınız kafanızdan?
İşte tam da bunu yapıyor Aslı Tohumcu. Atlıyor bir belediye otobüsüne ilk durağından, mekana hakim bir koltuğa çörekleniyor ve başlıyor insanların düşüncelerinde dolaşmaya, onların iç seslerini bize duyurmaya. Temizlikçisi, öğrencisi, gazetecisi, emeklisi, yaşlısı, genci... Onların acıyla yoğrulmuş, şiddetle iç içe, cinnete meyilli hayatlarından yola çıkarak koca bir toplumun halet-i ruhiyesini gözler önüne seriyor. Tek bir umut ışığı bile sızmıyor onca insanın düşüncesinden. Öyle ki, okurken, 'Hiç mi mutlu insan yok bu ülkede?' diye sormadan edemiyorum kendime. Sormanın da bir anlamı yok aslında... Öyle olmadığı değişik kanallarla bize sürekli yutturulmaya çalışılsa da, hapı yutmuş, nereye toslayacağı belli olmayan koskoca bir otobüs bu ülke. ''Bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi!'' Tezer Özlü'nün dediği gibi...
Ben maalesef öyle yapamamış olsam da, otobüste okumanızı öneriyorum ''Taş Uykusu'''nu. İlk duraktan son durağa kadar bitirebileceğiniz bir uzunlukta zaten. Tabii, okumayı bırakıp, etrafınızdaki yılgın suratlardan kendi otobüs hikayenizi yazmaya başlamazsanız...
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2013/08/asl-tohumcu-tas-uykusu.html
Bazı yazarlar bazı kitaplar hatta bazi kitaplarin kapak tasarımı bile insanın içindeki yazma arzusunu kışkırtıyor. Bu yazarla yeni tanistim ama mekan olarak otobüsü karakterler olarak şoför ve çeşitli yolculari seçen yazarin kurgusunu sevdim. Kapak tasarimi da oldukça etkileyici :)
Aynı araç içinde bazen aynı anda bazen aynı günde ama farklı saatlerde bazen de farklı zaman diliminde aynı hatta birçok farklı yaşamın hikayesi oldukça ilgi çekici. özellikle de onların düşünce biçimlerinden. Senelerce git gel yaptığım, denemediğim toplu taşıma aracı kalmadığından hep aynı şeyi düşünürdüm: Kim bilir bu insanlar nasıl yaşıyor? nerede yaşayıp nerede çalışıyor? Ne hissediyor? Nasıl düşünüyor? Hatta sosyolojik bir çalışma yapmayı bile düşündüm bununla ilgili. O yüzden ilgimi epeyce çekti kitap. çeşitli insan tipi, kimine çok sinirleniyorsun (özellikle de erkeklerin kadına bakış biçimi sinirimi bozdu. çok gerçekçi yansıtılmış toplumumuzun kadına bakışı. VE ÖTEKİ olarak algıladığı tiplemelere bakışı.) kimine hoşgörüyle yaklaşıyorsun sonuçta birçok insan tiplemesiyle karşılaşıyorsun.
Bir toplu taşıma aracı içinde kurgu iyi oluşturulmuş dikkat çekici. Bu anlamda da başarılı. Akıcı bir dili var. Okurken her zaman yaptığım otobüs yolculuklarım geldi aklıma. Fazlasıyla aşina o yüzden benim için :) okuması keyifli dili de akıcı.
Çoğu insan otobüste giderken karşısına oturan kişiye acaba!! demez mi?Aklına binbir türlü hikaye yazmaz mı?.İşte Aslı Tohumcu bunu kağıda dökmüş:)
Karton Cilt, 104 sayfa
2011 tarihinde, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlandı