Televizyon bir cazibe merkezi olarak hayatımızın baş köşesine oturdu. Yirmi dört saat yayın yapan kanallarla tam bir görüntü sarhoşluğu yaşıyoruz. Alışkanlıklarımız, konuşma biçimimiz, ilişkilerimiz televizyona endekslendi sanki. Eğlenceli, renkli bir hayat yaşamaya başladık. Resmi ideolojinin yasaklıları, toplum kıyısında yaşayanlar bütün gizleriyle evlerimizde artık. Kameralar pervasızca mahremiyetimizin en ücra köşelerine giriyorlar. Şiddetin bütün türleriyle tanıştık. Reality showlarla kan ve acının da bir satış değeri olduğunu, reklam alabileceklerini öğrendik. Kapitalizmin en temel özelliği olan rekabetin insanları nasıl vahşileştirdiğini, iğrençleştirdiğini gördük. Duygularımız, tepkilerimiz, duyarlılıklarımız törpülendi...Tek sesli devlet televizyonunun ardından gelen bu denli çok seçenek karşısında nihayet demokratikleştiğimize inandık; uzaktan kumanda aletini özgürce kullanma hazzıyla kendi gücümüzün farkına vardık. Peki, hayatımızı böylesine değiştiren televizyon nedir? İletişim kurmacası Neil Postman on beş bin radyo ve televizyon kanalına sahip televizyon çılgını ABDden hareket ederek söz ve yazı merkezli dönemlerle görüntü merkezli dönem arasındaki kültürel farklılıkları hakikat ve kamu söylemi açısından ele alıyor. Ona göre, kitabın nitelikli kamusal söylem için etkin bir rol oynadığı, düşünmeyi derinleştirdiği, ciddilik, tutarlılık, süreklilik ve bütünlük gibi kavramların imkânları bulduğu Yorum Çağı daha hakiki.Gösteri Çağı ise ideolojinin yerine kozmetiğin geçtiği, hakikatın imaja yenik düştüğü, her şeyin eğlenceli bir biçimde sunularak içeriksizleştirildiği, müthiş bir enformasyon bombardımanının insanları parçalara ayırarak tepkisizleştirdiği, hafızanın kaybolduğu, algılamanın ve mukhakeme yeteneğinin azaldığı bir dönem. Hayatımız hakkında karar verilen yer olduğu için çok ciddiye alınması gereken politika artık fikre değil görüntüye dayandırılıyor (ABD eski başkanlarından Richard Nixon seçimi makyajcısının sabotajı yüzünden kaybettiğini söylemiş); halkın zihnine kazınacak görüntüleri tasarlayan imaj yöneticisinin cilaladığı şovmen politikacı tipi, partinin yerine geçiyor...Postman bizi, duygularımızı ehlileştiren renklerin ötesine, eğlendiğimiz şeyin ne olduğunu düşünmeye çağırıyor. Düşünmeye! O kadar! Yeter çünkü!.
Televizyon bir cazibe merkezi olarak hayatımızın baş köşesine oturdu. Yirmi dört saat yayın yapan kanallarla tam bir görüntü sarhoşluğu yaşıyoruz. Alışkanlıklarımız, konuşma biçimimiz, ilişkilerimiz televizyona endekslendi sanki. Eğlenceli, renkli bir hayat yaşamaya başladık. Resmi ideolojinin yasaklıları, toplum kıyısında yaşayanlar bütün gizleriyle evlerimizde artık. Kameralar pervasızca mahremiyetimizin en ücra köşelerine giriyorlar. Şiddetin bütün türleriyle tanıştık. Reality showlarla kan ve acının da bir satış değeri olduğunu, reklam alabileceklerini öğrendik. Kapitalizmin en temel özelliği olan rekabetin insanları nasıl vahşileştirdiğini, iğrençleştirdiğini gördük. Duygularımız, tepkilerimiz, duyarlılıklarımız törpülendi...Tek sesli devlet televizyonunun ardından gelen bu denli çok seçenek karşısında nihayet demokratikleştiğimize inandık; uzaktan kumanda aletini özgürce kullanma hazzıyla kendi gücümüzün farkına vardık. Peki, hayatımızı böylesine değiştiren televizyon nedir? İletişim kurmacası Neil Postman on beş bin radyo ve televizyon kanalına sahip televizyon çılgını ABDden hareket ederek söz ve yazı merkezli dönemlerle görüntü merkezli dönem arasındaki kültürel farklılıkları hakikat ve kamu söylemi açısından ele alıyor. Ona göre, kitabın nitelikli kamusal söylem için etkin bir rol oynadığı, düşünmeyi derinleştirdiği, ciddilik, tutarlılık, süreklilik ve bütünlük gibi kavramların imkânları bulduğu Yorum Çağı daha hakiki.Gösteri Çağı ise ideolojinin yerine kozmetiğin g... tümünü göster
176 sayfa