Yakın tarihimizde şöhret olmuş, iz bırakmış ancak zamanla unutulmuş 37 insan Uzun, İnce Yolcular adlı kitapta buluştur. Yaşadıkları dönemin sosyal tablosu içinde sunulan bu kişiler, hem birbirlerinden hem de herkesten farklı bir ömür sürdüler. Ancak çoğunun sonu hüsranla sonuçlandı. Alp Zeki Heperden Tarzan Tomaya, dansöz Pandoradan Prenses Fazılaya 37 portre sizi bekliyor. TADIMLIKPandoraBir zamanlar her yılbaşı TVye dansöz çıksın mı, çıkmasın mı? diye uzun uzun tartışmalar yapılırdı. Şimdi hangi kanalı açsanız karşınıza dansöz çıkıyor. Daha doğrusu dansözler topluluğu. Daha da doğrusu dansöz kılığına girmiş kadınlar. Artık onlar da, o dansöz gibiler de gündelik sanal hayatın bir parçası. Oysa bir zamanlar hakiki dansözler vardı. Acısıyla tatlısıyla hakiki hayatları olan hakiki dansözler. Pandora onlardan biriydi. Öldüğü yerde ilahi bir tesadüf eseri olarak, bugün aynı isimde bir kitapçı var.Beyoğlunda, Büyükparmakkapı ile Hasnun Galip Sokağının kesiştiği yerde, paçavralar içinde, donarak ölmüş bir kadın cesedi yatıyordu. Vadesi, donarak mı, yoksa ağır bir kaba dayak yüzünden mi dolmuştu? Kurcalayan çıkmadı. Yola doğru savrulmuş kolunun altında bir rakı şişesi vardı. Derin yaralarla perişan suratı duru beyazdı. Kusmuş, altına işemiş, ortalığı kana bulamıştı. 1968 yılıydı. Sokağın esnafı onu hemen tanıdı; Ulan, bizim Pandora bu! diyerek günahkâr ruhu için dua okudular, üstünü gazeteyle örttüler, uçmasın diye şurasına burasına taş koydular. O gün İstanbulda tıpkı bugünkü gibi sulusepken bir kar yağıyordu. Pandoranın zavallı bedeni öğlene kadar orada öylece yattı. Nihayet Savcı Bey polis jipiyle geldi, iki satır zabıt tuttular. Malûm, su testisi su yolunda kırılır meselinin derinliğiyle sarsılarak defolup gittiler. Artistler Kahvesinden bir şapka dolusu parayla çıkan üç-beş serseri, Pandoranın kuş gibi gövdesini itinayla kaldırarak, hemen karşıdaki Ağa Camiine taşıdı. Oradan da Kulaksızdaki Bahriye Mezarlığına götürüp gömdüler.1960larda dansözlerin hayatı, bugünkü Mısırlı meslektaşları kadar zordu. Çaptan düşene kadar topuklu iskarpininden şampanya içilen, kocayınca paspas gibi sokağa atılan kadınlardan biriydi Pandora. Tıpkı bizim gibi iki yakası hayatta bir araya gelemeyenlerdendi. Salak, önüne gelene âşık oluyordu. Mektepli yavşaklara, klaksonu havalı şoförlere, torbacılara, tombalacılara, pavyon fedailerine aşırı zaafı vardı. 1962de kabasından bıçaklandı. 1964te dişlerini döktüler. 1965te jiletle güzel façası bozuldu. En nihayet 1967de, dans edemesin diye bacaklarından vurdular. Kim bilir kaç kere tövbe edip köyüne döndü, kaç kere! Ancak bir ya da iki aya kalmadan tekkeye dönüyordu.Elmadağdaki lüks kulüplerde çalıştı. Düşkünlük yıllarında ise çadır tiyatrolarında ve Anadolunun kerpiçten örme tüm pavyonlarında göbek attı. Herifler, Pandora üstünde oynasın diye ceketlerini sahneye fırlatırlardı. Piste çıktı mı 45 dakikadan evvel inmezdi. Bir yılbaşı gecesi, iddia üzerine, dizlerinin üstünde altı saat dans ederek 15 lira kazanmıştı. Yer dansında beli gelirmiş diye bir rivayet dolaşırdı hakkında. O zamanlar gazino patronları dansözlere çeşitli isimler yakıştırırlardı. Emine Adalet Pee (Irak Elçisinin eşi Fahrünnisa Zaidin Berlinde düzenlediği kostümlü şark partisinde Adolf Hitlere göbek attı), Tahiye Salem, Özel Tanca (intihar etti), İnci Birol (Fahrettin Aslana ikiz çocuk doğurdu), Necla Ateş, Nermin Kuran (yoksulluk içinde genç yaşında öldü), İnci Altıntop, Anna Bella (35 bıçak darbesiyle öldürüldü), Türkan Şamil, Salome (yüzüne kezzap attılar), Serap Özer (yoksulluk içinde genç yaşında öldü), Semiramis, Semire Semir, Nimet Alpullu (Alpullu sakinleri ayağa kalkınca mecburen soyadını Alp olarak kısaltmıştı), Hülya Babuş (annesi ve bütün kız kardeşleri dansözdü. Ailenin erkekleri tel cambazıydı. Babuş bir süre milli kaleci Varolun sevgilisi oldu. Babuş milli kaleciye taşra panayırlarında penaltı çektiriyordu), Gönül Seval, Nilüfer Sezer, Tamara (Almanyaya işçi gitti), Işık Nur, Saliha Tekneci, Afrodit (nadim oldu, türban taktı), Melike Cemali, Tülay Zerengil, Afet Sevilay, Sedef Türkay (Bay Alkolikin Halit Çapının Türkiye Güzelik Kraliçesi İnci Asenadan sonraki tesellisiydi), Nana, Zennube gibi. Ona Pandora adını Alp Zeki Heperin çektiği Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri filminin setinde tanıştığı üniversiteli sevgilisi takmıştı (sonra bu çocuk eroinden kafayı yedi). Pandoranın çetin rakipleri vardı. Bu yüzden kısacık ömrü ona buna haset çekerek geçti. Adına şarkı bestelenen Zennube, Nana en çekemediği dansözlerdendi.
Yakın tarihimizde şöhret olmuş, iz bırakmış ancak zamanla unutulmuş 37 insan Uzun, İnce Yolcular adlı kitapta buluştur. Yaşadıkları dönemin sosyal tablosu içinde sunulan bu kişiler, hem birbirlerinden hem de herkesten farklı bir ömür sürdüler. Ancak çoğunun sonu hüsranla sonuçlandı. Alp Zeki Heperden Tarzan Tomaya, dansöz Pandoradan Prenses Fazılaya 37 portre sizi bekliyor. TADIMLIKPandoraBir zamanlar her yılbaşı TVye dansöz çıksın mı, çıkmasın mı? diye uzun uzun tartışmalar yapılırdı. Şimdi hangi kanalı açsanız karşınıza dansöz çıkıyor. Daha doğrusu dansözler topluluğu. Daha da doğrusu dansöz kılığına girmiş kadınlar. Artık onlar da, o dansöz gibiler de gündelik sanal hayatın bir parçası. Oysa bir zamanlar hakiki dansözler vardı. Acısıyla tatlısıyla hakiki hayatları olan hakiki dansözler. Pandora onlardan biriydi. Öldüğü yerde ilahi bir tesadüf eseri olarak, bugün aynı isimde bir kitapçı var.Beyoğlunda, Büyükparmakkapı ile Hasnun Galip Sokağının kesiştiği yerde, paçavralar içinde, donarak ölmüş bir kadın cesedi yatıyordu. Vadesi, donarak mı, yoksa ağır bir kaba dayak yüzünden mi dolmuştu? Kurcalayan çıkmadı. Yola doğru savrulmuş kolunun altında bir rakı şişesi vardı. Derin yaralarla perişan suratı duru beyazdı. Kusmuş, altına işemiş, ortalığı kana bulamıştı. 1968 yılıydı. Sokağın esnafı onu hemen tanıdı; Ulan, bizim Pandora bu! diyerek günahkâr ruhu için dua okudular, üstünü gazeteyle örttüler, uçmasın diye şurasına burasına taş koydular. O gün İstanbulda tıpkı bugünkü g... tümünü göster
üzerinde epey çalışılmış bir kitap.bir küçük bilgi için bile günlerce saatlerce ugraş verilmişe benziyor.yazarını tebrik etmek gerekli.içinde muzik ve edebiyat dünyasına ait hoş olan bilgiler var
Uzun ince yolcular, her birinin "hayatı roman" olacak nitelikte, ünlü - ünsüz (o zamanlarda yarı ünlü kavramı henüz yok) insanların yaşam öykülerinden oluşan bir "sivil ansiklopedi" çalışması...
Hüzünle, keyifle, mutlulukla, gülerek, ağlayarak... kısacası insani tüm duygularla, hayatınızdan, geçmişinizden geçip gitmiş insanların yaşamları hakkında özetler okuyacaksınız...
Keyifli okumalar...
226 sayfa