Çağımızın İngiliz ve dünya edebiyatının en etkin yazarlarından Virginia Woolf, evlenmesi ile 1941deki ölümü arasındaki otuz yılda, aralarında çığır açıcı kitapları Deniz Feneri ve Dalgalar ile, feminist yaklaşımın çok zekice tartışıldığı Kendine Ait Bir Odanın da bulunduğu on beş kitap yazdı. Aynı dönemde ürettikleri arasında sayısız eleştiri, deneme ve hikaye ile, çok hacimli bir günce de var. Hayatı boyunca akıl hastalığının tehdidi altında yaşayan biri için, hatırı sayılır bir başarı. İngiliz edebiyatına bihakkın vakıf Mina Urgan, Woolfun hayatı, cinsel sorunları, akıl hastalığı, kişiliği ve ölümünün yanı sıra feminizmi, eleştirmenliği ve roman türünde yapmak istediklerini inceledi. Urgan ayrıca, yazarın başlıca eserlerini de teker teker ele aldı. Ayrıca, Bloomsbury grubu, Hogarth Press, Vita Sackville-West, sonunda kendisini öldürmesine yol açan delilik nöbetleri... Urgan, Woolfu hem insan, hem yazar olarak hayranlıkla, ama tarafsızca değerlendiriyor. 13.5 x 21 cm, 216 sayfa, ISBN 975-363-363-7 TADIMLIKVirginia Woolfun Ailesi, Çocukluk ve Gençlik Yılları1882de Londrada dünyaya gelen Virginia Woolf, Victoria Çağının tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephenın kızıydı. Annesi de babası da daha önce başkalarıyla evlenmişler, dul kalınca da bir araya gelmişlerdi. Her ikisinin de ilk eşlerinden çocukları vardı. Sir Leslie Stephenın ilk eşi, ünlü romancı Thackeraynın kızıydı. Thackeraynın eşi akıl hastası olduğundan, Leslie Stephenın bu kadından olan kızı Laura, anneannesine çekmiş, yirmi yaşında bir akıl hastahanesine kapatılmıştı. Virginianın annesi Julia Duckworth ile Leslie Stephenın beş çocukları oldu. Yaş sırasıyla Vanessa, Julian, Thoby, Virginia ve Adrian. Virginia on üç yaşındayken ansızın ölen annesi, hem Pre-Raphaelite ressamlarda hayranlık uyandıracak ve Burne-Jonesa modellik edecek kadar güzeldi, hem de melek huylu, son derece anlayışlı bir insandı. Romancı George Meredith, ona duyduğu derin saygıyı ömrü boyunca hiçbir kadına duymadığını söylemişti. Virginia Woolfun en üşme korkusu değildi. Bir inanış, verilen bir sözdü. Bu sözü, ölümünden birkaç gün önce dedeme vermiştim: Bütün kayalara evet, ama asla buna yanaşma! Diğer çocuklar da, tıpkı benim gibi uzak dururlardı, aynı boş inançlı korku yüzünden! Onlar da, terlemiş bıyıkları üzerine parmaklarını koyarak yemin etmişler ve aynı açıklamayı almış olmalıydılar: Kayaya Tanioskiçk denir. Gelip bu kayanın üzerine oturmuştu. Onu bir daha görmediler. O pek çok yerel öyküye konu olmuştu ve onu her zaman çok merak etmiştim. Bildiğim kadarı ile, Tanios, Antoineın, ya da Antounun, ya da Antoniosun, Mtanosun, Tanosun ya da Tannousun bir başka şekliydi. Ama ne diye ucuna şu gülünç kiçk eklenmişti? Dedem bunu anlatmak istemedi. Bir çocuğa söylenebilecek kadarını söylemeyi yeğledi: Tanios, Lamianın oğluydu. Ondan söz edildiğini duymuşsundur. Bu çok zaman önceydi, ben bile doğmamıştım. Babam da doğmamıştı. O tarihlerde, Mısırlı paşa, Osmanlılara karşı savaşıyordu ve atalarımız bunun çok acısını çekmişlerdi. Özellikle, Patriğin ölümünden sonra. Onu tam şurada, köyün girişinde vurdular, İngiliz konsolosunun tüfeği ile... Dedem bana cevap vermek istemediğinde, böyle konuşurdu kesik kesik cümleler söylerdi, bir yol tarif eder gibi, sonra bir ikincisini, bir üçüncüsünü, ama hiçbirini uzatmazdı. Gerçek hikâyeyi öğrenmem için, aradan yılların geçmesi gerekti. Lamia adını bildiğime göre, ipin esaslı ucunu tutuyorum demekti. Zaten ülkede, bu adı hepimiz biliyorduk, iki yüz yıldan beri tekrarlanan bir nakarattı: Lamia, Lamia, güzelliğini saklama! Günümüzde bile, delikanlılar köy meydanında toplandıklarında, oradan çarşafa bürünmüş bir kız geçecek olsa Lamia, Lamia... diye başlarlardı. Bu açık bir iltifat olurdu ama bazen de acımasız bir alay! Bu delikanlıların çoğu ne Lamiayı, ne de bu sözler ardındaki dramı bilirlerdi. Annelerinden-babalarından, veya ninelerinden-dedelerinden duyduklarını tekrarlarlar ve bazen, tıpkı onlar gibi ellerini, bugün artık oturulmayan bir şatonun yıkıntıları görülen sırtlara doğru sallarlardı. Bu,yirmi sekiz yaşında olan Virginianın, adı verilmeden, bıyıklı sakallı ve çok yakışıklı bir Habeş Prensi olarak büyük bir resmi de çıkmıştı gazetede...
Çağımızın İngiliz ve dünya edebiyatının en etkin yazarlarından Virginia Woolf, evlenmesi ile 1941deki ölümü arasındaki otuz yılda, aralarında çığır açıcı kitapları Deniz Feneri ve Dalgalar ile, feminist yaklaşımın çok zekice tartışıldığı Kendine Ait Bir Odanın da bulunduğu on beş kitap yazdı. Aynı dönemde ürettikleri arasında sayısız eleştiri, deneme ve hikaye ile, çok hacimli bir günce de var. Hayatı boyunca akıl hastalığının tehdidi altında yaşayan biri için, hatırı sayılır bir başarı. İngiliz edebiyatına bihakkın vakıf Mina Urgan, Woolfun hayatı, cinsel sorunları, akıl hastalığı, kişiliği ve ölümünün yanı sıra feminizmi, eleştirmenliği ve roman türünde yapmak istediklerini inceledi. Urgan ayrıca, yazarın başlıca eserlerini de teker teker ele aldı. Ayrıca, Bloomsbury grubu, Hogarth Press, Vita Sackville-West, sonunda kendisini öldürmesine yol açan delilik nöbetleri... Urgan, Woolfu hem insan, hem yazar olarak hayranlıkla, ama tarafsızca değerlendiriyor. 13.5 x 21 cm, 216 sayfa, ISBN 975-363-363-7 TADIMLIKVirginia Woolfun Ailesi, Çocukluk ve Gençlik Yılları1882de Londrada dünyaya gelen Virginia Woolf, Victoria Çağının tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephenın kızıydı. Annesi de babası da daha önce başkalarıyla evlenmişler, dul kalınca da bir araya gelmişlerdi. Her ikisinin de ilk eşlerinden çocukları vardı. Sir Leslie Stephenın ilk eşi, ünlü romancı Thackeraynın kızıydı. Thackeraynın eşi akıl hastası olduğundan, Leslie Stephenın bu kadından olan kızı Laura, anneannesin... tümünü göster
Kitabın sadece 1/3'lük kısmı Virginia Woolf'un hayat hikayesi ... Geri kalan kısımda kitaplarının incelemesi yapılmış. Bu inceleme kısmında da Virginia Woolf'a dair bilgiler edinmek mümkünse de devam ettiremedim:((((
241 sayfa
1995 tarihinde, YKY tarafından yayınlandı