Mîna Urgan Bir Dinozorun Anılarını yazarken kitabının bu kadar çok okunacağını hiç beklemiyor, Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder ki... diyordu. Ama öyle olmadı. Yüzbinlerce kişi bu ufak tefek, beyaz saçlı, sigara içen, cesur, komünist ve ateist olduğunu televizyon ekranlarında söyleyen İngiliz Edebiyatı profesörünün anılarını okudu ve kendiyle alay etmeyi bilen bu zeki kadını çok sevdi. Çünkü o, Türkiye aydınının sıcak ve zeki dilidir. Samimi bir düşünce sahibinin, aykırı da olsa, tüm kesimler tarafından kucaklanacağının kanıtıdır. Türkiye şimdi de onun yeni kitabı Bir Dinozorun Gezileri ile yeryüzünde keyifli ve uygar bir yolculuk yapacak. Dinozorca yani az parayla, tadını çıkarmayı ve insanları tanımayı hedefleyerek yapılmış bu gezileri gülümseyerek okuyacak, okurken düşünecek, yeryüzünü ve kendini tanıyıp öğrenecek, sevecek. TADIMLIKİlk mavi yolculuğuma 1963te gittim. Otuz iki kişi, Kuşadasından, Macera adlı, büyük, ama köhne bir tekneye bindik. Gece yarısından sonra yola çıktık. Zâten geceleri rüzgâr kesildiğinden, ancak geç saatlerde denize açılırdık her zaman. Gelgelelim bu ilk yolculuğumda rüzgârın kesildiği falan yoktu. Tam tersine öyle bir fırtına vardı ki, güvertede açık havada yatan bizler, dalgalar üstümüzden geçtiği için, sırılsıklam oluyorduk geceleri. Çalkalana çalkalana, nerdeyse batacak durumlara gelerek, birkaç günde, perişan bir halde Bodruma vardık. Beni deniz tutmadığı için, herkesten daha az perişandım. (Ancak bir tek kez, lodoslu havada Büyükadadan Karaköye geçerken deniz tutmuştu; ama yanımdaki hiç obur olmayan ve dehşetler içinde lokmalarımı sayan beye göre, tam on yedi tane midye dolması yemiştim öğle yemeğinde.) Neyse, o deniz yolculuğunda midye dolması gibi şeyler yemediğimden deniz tutmadığı için, herkesten daha az perişandım. Ama ıslak battaniyelerin altında buz kesen ayaklarım, tekneye binmeden önce gittiğimiz Efesin ılık mermerlerini özlemişti. O mermerler öyle pürüzsüzdür ki, onlara ayakkabıyla basmaya kıyamadığım için, yalınayak gezmiştim Efeste. Yolculuğumuzun bu kötü başlangıcı bizleri yıldırmadı. O sıralarda dünyalar güzeli bir yer olan Bodruma varır varmaz, aslan kesildik hepimiz. Bu arada yolculuğa Kuşadasından başlamanın yanlış olduğunu; Gökovaya gitmek için Bodrumdan, Fethiye Körfezine gitmek için de Marmaristen yola çıkmak gerektiğini anladık. Bana kalırsa, gerçek bir mavi yolculuk Bodrumdan başlamalı, Antalyada, hattâ Alanyada bitmeli. Gelgelelim böyle bir gezi bir aydan fazla süreceğinden para ve zaman açısından pek olası değil. Üstelik Yedi Burunlar sorunu var. Çok fırtınalı bir denizde, sulara uzanan sipsivri kayalıklara çarpabilirsiniz her an. Bu yüzden de, deniz tutan yolcular da, kaptanlar da pek yanaşmazlar oralardan geçmeye. Ama bunu göze alırsanız, o güzel Patara kumsalına varırsınız. Varınca da başka bir sorunla karşılaşırsınız. Çünkü Pataranın önü açık denizdir. Sığınıp demir atabileceğiniz bir koy yoktur. Bu yüzden, Pataraya, Kalkandan karayoluyla gitmeyi herkes yeğ tutar. Biz de ancak bir iki kez denizden gidebildik oraya. Tiyatrolu antik bir kent olan Patara, denizden sürekli gelip kıyıya yığılan kumların oluşturduğu tepelerle doludur. O kum tepelerinin altında nelerin gömülü olduğu pek bilinmez.
Mîna Urgan Bir Dinozorun Anılarını yazarken kitabının bu kadar çok okunacağını hiç beklemiyor, Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder ki... diyordu. Ama öyle olmadı. Yüzbinlerce kişi bu ufak tefek, beyaz saçlı, sigara içen, cesur, komünis... tümünü göster
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanda önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.
******
Büyükler bazen, basit şeyleri anlaşılması zormuş, içinden çıkılmazmış gibi anlatabiliyor. Öyle karışık açıklamalar yapıyorlar ki, ne söylediklerini belki kendileri de anlamıyor. Mesela, neden birileri diğerlerini yönetmek ister? İyi giden şeyler, güzel şeyler neden bozulur? Nasıl olur da insanlar birbirlerine bu kadar haksızlık yapabilir?Bu sorulara verilen yalan yanlış cevapları bir yana bırakıp bir de George Orwellin Hayvan Çiftliğine bakalım. Bir çiftlik var ve bu çiftlikte hayvanlar sahiplerini kovup çiftliği ele geçiriyor. Kendi düzenlerini kuruyorlar. Sonra da öyle şeyler oluyor ki, okuyunca yaşadığımız dünyada olan bitenler bir anda açıklığa kavuşuyor. Evet: Hayvan Çiftliğinde yaşananlar, bu dünyada yaşananlara çok benziyor...
************
Aslında, bu kitap bir peri masalı olarak yazılmıştı... Orwell öyle diyordu eserine; büyükler için yazılmış bir masal... Eserde, hayvanları aç bırakan, öldüresiye çalıştıran, yavrularını mezbahaya satan zalim bir çiftçiye karşı hayvanların isyanı anlatılır. Hayvanlar ateşli bir idealizm ve coşkulu sloganlarla, adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir cennet yaratmak için yola çıkarlar. Fakat, macera, büyük bir hüsranla neticelenir. Ve, Orwell, hayvanlar aleminde aktardığı bu öykü ile, aslında, Devrimin tanıdık yüzünü; liderlerin sahiplere, rejimin diktatörlüğe dönüşümünü resmeder... Hayvan Çiftliğindeki karakterler Rus Devriminden esinlenilerek resmedilir; domuz Napoleon tam bir Stalin portresidir. Fakat Hayvan Çiftliği sıradan bir Rus Devrimi hicvi değildir. Orwell'in mesajı çok daha derindir.
************
Beylik Çiftliği sahibi Mr. Jones, gece için kümesleri kilitledi, fakat o kadar içmişti ki, pencereleri kapamak aklına gelmedi. Fenerinden etrafa halkalı, titrek bir ışık yayılıyordu; yalpalayarak avluyu geçti, kapının arkasında çizmelerini tekmeleyip çıkardı, kilerdeki fıçıdan son bir bardak daha bira aldı ve Mrs. Jones'in çoktandır horlamakta olduğu yatağa doğru sendeledi.
******
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edeb... tümünü göster
Aşk ve Gurur, taşralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Gerçi Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar, ama ilk izlenimi tersine çevirmekte gecikmez: Soyluluk ve servetten kaynaklanan gurur ile Elizabethin ailesinin soylu olmayışı karşısında beslediği önyargı, Darcyyi mesafeli davranmak zorunda bırakır. Elizabethin davranışında da hem özsaygının uyandırdığı gurur, hem de Darcynin züppeliği karşısındaki önyargı etkili olur. Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnızca Austenın en çok sevdiği kadın kahramanı değil, aynı zamanda bütün İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kişiliklerinden biridir.Sıradan insanların günlük yaşamlarını işleyerek romana ilk kez belirgin bir modern nitelik kazandıran Austenın en sevilen romanlarından biri olan Aşk ve Gururu, Nihal Yeğinobalının yetkin Türkçesiyle sunuyoruz.Jane Austen, 1775te İngilterede, Steventonın Hampshire kasabasında doğdu. Altısı erkek, ikisi kız sekiz çocuklu bir ailenin ikinciİngiliz romanının doğuşu 18. yüzyılın ilk yarısında Daniel Defoe, Samuel Richardson ve Henry Fieldingin yapıtlarıyla başlatılırsa da, romanın gündelik yaşamın sıradanlığı içinde sıradan insanları gerçekçi bir bakışla ele alan modern bir türe dönüşmesi Jane Austenla gerçekleşmiştir. Austen, altı romanıyla, İngiliz toplumundaki orta sınıf yaşamını edebiyata yansıtmış, aile edebiyatının olanaklarını ortaya koymuştur. Austenın romanlarını 18. yüzyıl geleneklerinden çok, modernliğe yakın kılan da kadın kahramanları ile toplumsal çevreleri arasındaki gerilim üstünde yoğunlaşmalarıdır. Nükteli, gerçekçi ve her çağa seslenen üslubunun, böylesine ustaca anlatılan öykülerin ve böylesine güzel kurulmuş romanların verdiği doyumun yanı sıra o modern yaklaşım da Austenın yapıtlarının günümüzde bile her türden okura seslenebilmesinin nedenlerinden biridir. Austenın romanlarının sağlam yapısı ve dar çevrelerde yaşayan sıradan insanların trajikomik yaşamını tüm çıplaklığıyla sergilemesini sağlayan teknik yetkinliği, günümüz eleştirmenlerini de hayran bırakmaktadır.
******
Jane Austen, 18. yüzyıl romancılığına modern bir kimlik kazandıran ilk yazar olarak kabul edilir. Sıradan insanları, hayatın günlük telaşını incelikli, mizahiüslubuyla anlatır. Bu sebeple romanları günümüzde dahi okurların vazgeçemediği klasiklerden olmuştur.Batı Edebiyatının en çok ilgi uyandıran ve merak edilen kadın kahramanlarından birisidir Elizabeth Bennet. Aşk ve Gurur ise; orta sınıftan bir aileye mensup Elizabeth Bennett ile soylu ve varlıklı Fitzwilliam Darcy arasında geçen gerilimli bir aşk hikâyesini konu eder. Unutulmaz bir aşkın çerçevesinde aile, toplum, servet gibi kavramların insanın sosyal hayatındaki etkilerini de tartışan roman, okura lezzetli bir okuma keyfi yaşatıyor.
************
(1775 - 1817) Jane AustenBir köy papazının yedinci çocuğu olan yazar, İngilterede Hamshireda Steventon köyünde doğmuştur. Ailesi zengin olmasa da kendini çok geliştirmiş olduğu eserlerindeki nüktecilikten ve zekâ pırıltılarından anlaşılmaktadır.İlk romanı Lady Susanı 1793-97 yıllarında yazmıştır. En önemli romanı ise Sense and Sensibility, Pride and Prejudice, Mansfield Park, Emma, Norhanger Abbey, Persuasion, 1811-17 yılları arasında basılmıştır.Aşk ve Gurur yazarın en popüler romanıdır. Yazıldığı dönemde çok beğenilen bu roman günümüzde de klasikler arasında kabul edilmektedir. Romandaki ana tema evliliktir.
************
Aşk ve Gurur, İngiliz edebiyatında romantizmin sona erip realizmin başladığı bir dönemin habercisi olarak kabul edilmektedir. Romanda, oldukça sınırlandırılmış bir çevrede İngiliz aristokrasisinden ve alt tabakadan insan ilişkileri ince bir mizahla bir aşk öyküsünün fonunda sunulmaktadır. Yayımlandığı dönemde büyük bir ilgiyle karşılanan bu romanın İngiliz edebiyatında önemli bir yeri bulunmaktadır.Aşk ve Gurur: Önyargı ve gururun kıskacı.
******
Aşk ve Gurur, taşralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Gerçi Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar, ama ilk izleni... tümünü göster
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...
Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları.... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasının yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişinin aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısında anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanını diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...
Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ... tümünü göster
Jane Austen (1775-1817): Kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın, yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin kült bir romancısı olmayı başardı. Eserlerinde güçlü kadın karakterler başkahramanlar olarak yer aldı.
Bütün romanları sinemaya uyarlanan Jane Austen, Akıl ve Tutku'da aile değerleri ve akrabalık ilişkileri ile kadın duyarlığı ve aşkı ele alır. Bu romanda da Jane Austen'ın derin gözlem gücü, zarif üslubu ve ince ironisi, eserin konusu kadar dikkat çekicidir.
Jane Austen (1775-1817): Kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın, yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin kült bir romancısı olmayı başardı. Eserlerinde güçlü kadın karakterler başkahramanlar olarak yer aldı.
Bütün romanları sinema... tümünü göster