Yaram Yanlış Yerde bir tür yeraltı felsefe kitabı. Altay Öktemin hayat üzerine, ölüm üzerine, mutluluk, yalnızlık ve insan üzerine düşündüklerinden, yazdıklarından oluşuyor. Bu kitap, günlük yaşamın detaylarında dolaşırken, ruhun en derin yerlerine inen dikenli yazıların derlemesi.
Haklı bir savaş var mıdır, haklı bir terör eylemi var mıdır, peki savaşla terörün arasındaki sınır nedir? Bu soruların cevapları ve sağ kalanların yorumları değil, ölenlerin, ölüm karşısındaki duruşu ilgilendiriyor beni. Öldükleri anda, o kısacık zaman diliminde neler hissettiler? Ölürken, karşılaştığı ölümün doğru bir ölüm olduğunu düşünen bir tek kişi var mıdır acaba?
Öpüşmek, çölde bir bardak soğuk su içmek, yalınayak kızgın kumlara basmak ve kaçarak kendine dönmek gibi gizemli, bir o kadar da ihtişamlı bir şeydir. Özellikle çölden söz ettim; azgın dalgaların savurup durduğu engin denizler, lacivert okyanuslar öpüşmeyi tarif edemez. Çünkü bütün dudaklar, gözle pek görülemeyen incecik çatlaklardan oluşmuştur. Çöl gibidir dudak. Oysa o ince çatlakları bebeklerin dudaklarında göremezsiniz. Çünkü zaman çatlatır dudağı. Her geçen gün çatlaklar artar ve yaşadığının kanıtı olarak, hayat bir çentik daha atar insanın dudağına. O çentik öylesine, sonsuza kadar durur orada. Güzel durur!
Yaram Yanlış Yerde bir tür yeraltı felsefe kitabı. Altay Öktemin hayat üzerine, ölüm üzerine, mutluluk, yalnızlık ve insan üzerine düşündüklerinden, yazdıklarından oluşuyor. Bu kitap, günlük yaşamın detaylarında dolaşırken, ruhun en derin yerlerine inen dikenli yazıların derlemesi.
Haklı bir savaş var mıdır, haklı bir terör eylemi var mıdır, peki savaşla terörün arasındaki sınır nedir? Bu soruların cevapları ve sağ kalanların yorumları değil, ölenlerin, ölüm karşısındaki duruşu ilgilendiriyor beni. Öldükleri anda, o kısacık zaman diliminde neler hissettiler? Ölürken, karşılaştığı ölümün doğru bir ölüm olduğunu düşünen bir tek kişi var mıdır acaba?
Öpüşmek, çölde bir bardak soğuk su içmek, yalınayak kızgın kumlara basmak ve kaçarak kendine dönmek gibi gizemli, bir o kadar da ihtişamlı bir şeydir. Özellikle çölden söz ettim; azgın dalgaların savurup durduğu engin denizler, lacivert okyanuslar öpüşmeyi tarif edemez. Çünkü bütün dudaklar, gözle pek görülemeyen incecik çatlaklardan oluşmuştur. Çöl gibidir dudak. Oysa o ince çatlakları bebeklerin dudaklarında göremezsiniz. Çünkü zaman çatlatır dudağı. Her geçen gün çatlaklar artar ve yaşadığının kanıtı olarak, hayat bir çentik daha atar insanın dudağına. O çentik öylesine, sonsuza kadar durur orada. Güzel durur!
“özlemek” yanlış bir kavram. Özleyen, kendini özler yalnızca. Bir başkasını özlediğini iddia etmek, hayatı yanıltmaktır. Zamanı kışkırtmak ve asla geri dönemeyeceğini bildiğin günlerin ıstırabını yok saymak için kendine yalan yanlış bir duygu uydurmaktır. Özlemek ahlaksızlıktır.Annen dâhil, herkesi nedensiz öpersin zaten. O yüzden bu kavram da yanlış. Nedenli öpmek diye bir şey yoktur ki nedensizi olsun. Her öpüş nedensizdir. Dudağın travmasıdır. Ölümden önceki son aşamadır. Çünkü bütün ölüseviciler ve kanun koyucular bilir ki, ölmeden hemen önce boşluğu öper insan. Karşılıksız ve tek taraflı öper. Çünkü boşluk, asla farkına varmaz öpüldüğünün.