Sağcı ve faşist partiler koalisyonu 1. Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde, bir laboratuvar yangınından dolayı aranırken 1975te yurt dışına kaçan Korkut Laçin, iki yıl sonra Uzak Doğuda bir limanda, onu Portekizli bir gemicinin ölümünden sorumlu tutan arkadaşlarınca bıçaklanır ve ada polisi tarafından Türkiyeye iade edilir. Olaylar, Korkut Laçinin cezaevinde 6 yıl yattıktan sonra 20 Temmuz 1983te, hayatı boyunca koruyup göz kulak olduğu çocukluk ve okul arkadaşı Sedat Benderi aramak için Çeşmeye gelişiyle başlar ve 9 gün sonra bir hastane odasında sona erer. 12 Eylül darbesinden sonra yapılacak ilk seçimde eski kimliğini reddederek sağcı bir partiden milletvekili seçilme planları yapan Sedat başta olmak üzere, ondan boşanmayı düşünen karısı Lerzan, Korkut Laçinin yatılı okuldaki efsanevi ününden rahatsız olan Asım ve Korkutun sorgulama sırasındaki korkusuna şahit olduğu Hasan, herkesin unutmak istediği geçmişten gelen bu ziyaretçinin ortaya çıkışından rahatsızdırlar. Korkut Laçin ise yıllardır beyninde kişiliğiyle ilgili kuşkular büyüten sorunun cevabının peşindedir: On sekiz yaşındayım ve kendimi küçümsüyorum. Hâlâ varoluşumu anlamlı kılacak, yaşamımı biyolojik bir zorunluluk olmaktan kurtaracak bir açıklama bulabilmiş değilim. Hayatın sırrı nedir?.. Salt bir insan olmak, milyarlarca benzeri olan bir yaratığın kaderini paylaşmaktan daha dehşet verici ne olabilir? İnsan yalnızca yaşamakla yetinmeli midir?.. Yirminci yüzyıl kurtarıcılara, şövalyelere muhtaç değil mi? Başka hiçbir şey Yarım Kalan Yürüyüşün temasını, Korkut Laçinin on sekiz yaşındayken yazdığı denemeden yapılan bu alıntı kadar açıkça ortaya koyamaz. Varoluşlarını ancak kurtarıcılıkla anlamlandıran bir kuşağın en belirgin özelliğinin altı, kahramanımızın öyküsüyle dramatik bir biçimde çizilir: Her soruna kurtarıcı gözüyle bakmak, bazen bir kurtuluşa varmaktan çok, hayata insanlığın sınırları ötesinden bakma ölçüsünü getirir.
******
Sağcı ve faşist partiler koalisyonu 1. Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde, bir laboratuvar yangınından dolayı aranırken 1975te yurt dışına kaçan Korkut Laçin, iki yıl sonra Uzak Doğuda bir limanda, onu Portekizli bir gemicinin ölümünden sorumlu tutan arkadaşlarınca bıçaklanır ve ada polisi tarafından Türkiyeye iade edilir. Olaylar, Korkut Laçinin cezaevinde 6 yıl yattıktan sonra 20 Temmuz 1983te, hayatı boyunca koruyup göz kulak olduğu çocukluk ve okul arkadaşı Sedat Benderi aramak için Çeşmeye gelişiyle başlar ve 9 gün sonra bir hastane odasında sona erer. 12 Eylül darbesinden sonra yapılacak ilk seçimde eski kimliğini reddederek sağcı bir partiden milletvekili seçilme planları yapan Sedat başta olmak üzere, ondan boşanmayı düşünen karısı Lerzan, Korkut Laçinin yatılı okuldaki efsanevi ününden rahatsız olan Asım ve Korkutun sorgulama sırasındaki korkusuna şahit olduğu Hasan, herkesin unutmak istediği geçmişten gelen bu ziyaretçinin ortaya çıkışından rahatsızdırlar. Korkut Laçin ise yıllardır beyninde kişiliğiyle ilgili kuşkular büyüten sorunun cevabının peşindedir: On sekiz yaşındayım ve kendimi küçümsüyorum. Hâlâ varoluşumu anlamlı kılacak, yaşamımı biyolojik bir zorunluluk olmaktan kurtaracak bir açıklama bulabilmiş değilim. Hayatın sırrı nedir?.. Salt bir insan olmak, milyarlarca benzeri olan bir yaratığın kaderini paylaşmaktan daha dehşet verici ne olabilir? İnsan yalnızca yaşamakla yetinmeli midir?.. Yirminci yüzyıl kurtarıcılara, şövalyelere muhtaç değil mi? Başka hiçbir şey Yarım Kalan Yürüyüşün temasını, Korkut Laçinin on sekiz yaşındayken yazdığı denemeden yapılan bu alıntı kadar açıkça ortaya koyamaz. Varoluşlarını ancak kurtarıcılıkla anlamlandıran bir kuşağın en belirgin özelliğinin altı, kahramanımızın öyküsüyle dramatik bir biçimde çizilir: Her soruna kurtarıcı gözüyle bakmak, bazen bir kurtuluşa varmaktan çok, hayata insanlığın sınırları ötesinden bakma ölçüsünü getirir.
************
Mehmet Eroğlunun geniş bir ilgiyle karşılanan romanlarından ilki olan Issızlığın Ortasındanın, sırasıyla 1979 Milliyet Roman Yarışması Birincilik Ödülünü, 1985 Madaralı ve Orhan Kemal Roman Armağanlarını, ikinci kitabı Geç Kalmış Ölünın ise yine 1985 Orhan Kemal Roman Ödülünü kazandığını okurlarımız hatırlayacaklardır. Şimdi sunduğumuz Yarım Kalan Yürüyüş, yazarın üçüncü yapıtıdır. Mehmet Eroğlu, bu romanında, ilk iki kitabıyla sürdürdüğü genç insan araştırmasını daha da öteye götürerek, acıya ve işkenceye dayanmış genç bir adamı, Korkut Laçini, bu kavramların yarattığı ve kişiliğinin üzerine gerdiği efsaneyi kaldırarak irdelerken, bir sorunun ardına takılarak yaşamını nasıl bir serüvene dönüştürdüğünü ve bu serüvenin sonunda karşısına çıkan başka bir sorunun dehşetiyle karşı karşıya kalışını anlatıyor.
************
Kanaryalarla konuşabilen, karanlığa karışıp yok olabilen, korkuyu ve acıyı tanımayan ama doğum günü olmayan küçük bir kız için ağlayabilen, sevgiyi kadın kokusunda arayan, belki de bulamadığı için yunuslarla yer değiştirmek isteyen, kırık kolu bükülemeyen ve gülüşünün ardındaki sırrın peşine düştüğü için yadırganan...Mehmet Eroğlu, Yarım Kalan Yürüyüş adlı bu romanında Issızlığın Ortasının unutulmaz kahramanı Ayhandan sonra, bu kez de okyanusun ortasında kuduza yakalanan bir Portekizlinin trajik ölümü sırasında ortaya çıkan bir gülüşün gizlediği gerçeği ve varoluşunun gizlerini keşfetmek isteyen bir kurtarıcıyı, Korkut Laçini anlatıyor.Kim bir insanı tam olarak anlayabilir? Çünkü insan, gördüğümüz gibi değil, görmek istediğimizle sınırlıdır ve genellikle de gördüğümüzün ve anlatıldığının dışındaki her şeydir. Hele Korkut: Geçmişi öyle acı vericiydi ki, cesaretini acılarını unutturan bir uyuşturucu gibi kullanıyordu... Aslında onu olağanüstü yapan alışmadığımız kadar olağan olmasıydı.Uzak Doğuda Hint okyanusunda bir şilepte başlayan ve Çeşmede sona eren bir yolculuğu anlatan bu roman 80. Adım adıyla filme de çekilmiş ve 1996 Film Festivalinde En İyi Türk Filmi ödülünü kazanmıştır.
******
Sağcı ve faşist partiler koalisyonu 1. Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde, bir laboratuvar yangınından dolayı aranırken 1975te yurt dışına kaçan Korkut Laçin, iki yıl sonra Uzak Doğuda bir limanda, onu Portekizli bir gemicinin ölümünden sorumlu tutan arkadaşlarınca bıçaklanır ve ada polisi tarafından Türkiyeye iade edilir. Olaylar, Korkut Laçinin cezaevinde 6 yıl yattıktan sonra 20 Temmuz 1983te, hayatı boyunca koruyup göz kulak olduğu çocukluk ve okul arkadaşı Sedat Benderi aramak için Çeşmeye gelişiyle başlar ve 9 gün sonra bir hastane odasında sona erer. 12 Eylül darbesinden sonra yapılacak ilk seçimde eski kimliğini reddederek sağcı bir partiden milletvekili seçilme planları yapan Sedat başta olmak üzere, ondan boşanmayı düşünen karısı Lerzan, Korkut Laçinin yatılı okuldaki efsanevi ününden rahatsız olan Asım ve Korkutun sorgulama sırasındaki korkusuna şahit olduğu Hasan, herkesin unutmak istediği geçmişten gelen bu ziyaretçinin ortaya çıkışından rahatsızdırlar. Korkut Laçin ise yıllardır beyninde kişiliğiyle ilgili kuşkular büyüten sorunun cevabının peşindedir: On sekiz yaşındayım ve kendimi küçümsüyorum. Hâlâ varoluşumu anlamlı kılacak, yaşamımı biyolojik bir zorunluluk olmaktan kurtaracak bir açıklama bulabilmiş değilim. Hayatın sırrı nedir?.. Salt bir insan olmak, milyarlarca benzeri olan bir yaratığın kaderini paylaşmaktan daha dehşet verici ne olabilir? İnsan yalnızca yaşamakla yetinmeli midir?.. Yirminci yüzyıl kurtarıcılara, şövalyelere muhtaç değil mi? Başka hiç... tümünü göster
265 sayfa