Siddhartha'dan sonra sabırsızlıkla okuduğum ama onun kadar derin bulmadığım yine de okunası, düşündürücü bir roman...
Aslına bakılırsa kitabın tamamına hakim olamadım. Ama genel hatlarıyla entelektuel insanın entelektuel eleştirisidir diyebilirim. Basit zevklerin de aslında bir işlevi olduğunu salt bir düşünadamına-bozkırkurdun a anlatıyor. Kısaca güzel bir kitap, biraz felsefeyle kafanız karışsa da 2. hatta 3. kez okuma gereği duysanız da bu kitabı iyi ki almışım diyorsunuz.
Bitirmek için direndigim kitaplardan biri oldu. Okurken çok zorladı, herhangi bir lezzet alamadım.
Hermann HESS'in Bozkırkurdu her insanın yaşadığı ikilemleri, roman kahramanı Harry Haller'in şahsında keskin çizgilerle ele alan, bazen kişilik olarak kurtlaşan, bazen ise normal insan olan durumunu felsefik olarak ele almış. Bu sırada Mozart, Beethoven, Bahms, Wagner gimi müzik dünyasının dahilerinden de sık sık bahsedilmiş bu romanda.
Bozkırkurdu, Hermann Hesse'nin, toplumun sığ değer yargılarına ve kişiliksiz, yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan bir insanı anlatan bir romanıdır.
"uçarı bir 'yaşam' insanı olmaya kalkışan katıksız bir 'düşün' insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu'nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat."
Hesse bu romanı için, 1961 yılında okurlarımın çoğu Bozkırkurdu'nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim." demiştir.
Bazı kitapların üstüne -içeceklerde yazan "soğuk içiniz" misali- "yavaş okuyunuz" yazılmalıdır bana kalırsa. Bu kitap da onlardan biri. Hızlı okumaya kalkarsanız yarıda bırakırsınız ve hiçbir şey anlamazsınız.
"insanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez." Ne anlamlı bir söz, değil mi?
cehennemi boydan boya arşınlamak için bi kaç çizik yeter... şimdi tanrıya daha yakınız. - Ustura Haller
Düşün gücüyle, zamanı bükmüş ve çağlar arasında kalmış hastalıklı bir ruh; onuru rahatlığa, kahramanlığı mantığa üstün tutan bir don kişot.
karakter o kadar güçlü ki korktum okumaktan bir gün harry haller ile tanışıcam şüphesiz!
"insanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez. ne anlamlı bir söz değil mi?..." diye meşrulaşmış bir alıntıyla tavsiyeye gerek yok.özellikle kitabın sonunda yer alan "sihirli tiyatro"daki metaforlar harikaydı.hayvan terbiyecisinin anlatıldığı bölüm bana göre en iyisiydi
Hermann Hesse'yi okurken bazenbeni anlatıyormuş gibi hissediyorum. Bir çoğumuzun içine ışık tutan bizi çözümleyen bir yazar. Dili bu kitapta yer yer biraz ağır gelebilir ama yine de okunması gerekiyor.
Maalesef siddhartha kadar etkileyici bulmadım. Yazarın tam olarak ne anlatmak istediğini anlayamadım. Evet bir çatışma var ama bu kesin katı çizgilerle değil daha hafif bir çatışma olarak anlatılmış bana göre. Televizyonu eleştirip eve gidince bunu unutup televizyon izlemek kadar hafif bir çatışma olarak gördüm.
Sonlarına doğru karmaşası, gizemi artan bir kitap. Hermann Hesse kesinlikle kendini hemen ele veren bir yazar değil. Bir daha okumakta fayda var.
Okuduktan sonra muhtemelen içinizde bir bozkırkurdu arayacaksınız. Bölünmüş bir kişiliğe sahip bir adamın ( Harry ) hayatı sorgulaması, hayattan zevk almaması , ölümü istemesi sonrasında karşısına çıkan Hermine adlı kızın rehberliğinde kendini bulma çabası..
Yer yer durağan , bu durağan halleri ile insanı sıkan ve yine genel itibariyle de akıcı bir kitap. Ama kesinlikle salt okunmak için okunmamali. Zaten okurken ya da okuduktan sonra hayatı ve kendinizi sorgulayacaksınız. Çünkü hepimiz sadece bir değiliz , içimizde farklı kişilikler , Farklı türde karakterler barindiriyoruz. Hayata akılcı bakan yönümüz olduğu gibi, salt duygusal bakan yönlerimiz de var. Ve hep bu farklılıkların mucadelesi yaşanıyor içimizde hayata karşı...