Orhan Pamuk'un Karanlık ve Işık adlı ilk romanı olup 1979 yılında Milliyet roman ödülünü kazanmıştır. Roman daha sonra 1982 yılında bugünkü Cevdet Bey ve Oğulları adı altında kapsamlı olarak kitaplaşmış ve 1983 yılında Orhan Kemal ödülünü kazanmıştır. Bu ikinci ödülle birlikte yazar edebiyat dünyasının dikkatini çekmiştir.
Roman 1905 yılından başlayıp 1970 yılına kadar olan süreci. Işıkçı lakaplı daha sonra soyadı kanununla birlikte lakabını soyadı olarak alan Cevdet Işıkçı ve oğulları Osman, Refik kızı Ayşe ve torunları etfafında gelişiyor.
Çok severek okuduğum üçüncü Orhan Pamuk romanı. 1905 de ticaretin azınlıkların konrtolünde olduğu Türklerin ticaretle uğraşmanın ayıplandığı zamanlarda bir başarı hikayesi Cevdet beyin yaşamı. Yakın tarihimize kısa ama çarpıcı bir bakış. Nişantaşı'nın İstanbul'un o tarihlerdeki halini çok güzel betimlemiş yazar. Sıcacık yer yer hüzünlü harika bir aile romanı. Okumamış olanlara, bu tür aile romanı ve yakın tarihimize meraklı olanlara tavsiye ederim.....
çoğunluğun aksine kitabı akıcı buldum. bence orhan pamuk'un en güzel romanlarından biri.
Tarihi bir aile sorgulaması romanı diyebilirz.. 3 kuşağın gelişen ve değişen hayat koşullarında hem kendi iç dünyasını, hem etrafında olup bitenleri sorguladığı bir dönem incelemesi.. Orhan Pamuk'un Orhan pamuk olduğu roman diye bilinir- ki haklı bir yargı- .. İyi okumalar :)
Güzel bir konusu var,fakat akıcı olmayan bir kitap yine de yazarın atlanılmaması gereken kitaplardan ..
Konusu bir ailenin üç kuşak boyunca hayatı. Bence en güzel Orhan Pamuk kitabı budur. Çok akıcıydı diğer kitaplarındaki gibi gereksiz ayrıntılar yoktu. Sadece sonda torunların anlatıldığı bölüm sıkıcıydı. Orhan Pamuk okumak isteyenler bu kitaptan başlamalı diye düşünüyorum.
kitap inanılmaz akıcı, iş güç olmasa 2 günde biter. fakat sonlara doğru bir baştan savmalık var. son bölüm çok kısa geçilmiş, sanki yazar 500'lü sayfalara gelince bunalmış, kısa bir özet geçeyim demiş... son bölüm hariç başarılı buldum.
Üç nesli anlatıyordu. Okuduğum diğer kitaplardan bu yönüyle farklıydı. Değişik bir tecrübe olmuştu. Bence okumayanlar için hoş bir deneyim olacaktır.
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2010/06/orhan-pamuk-cevdet-bey-ve-ogullari.html
Bir Orhan Pamuk klasiği, okuyorsunuz okuyorsunuz ne bir konu ne anafikir ne ciddi bir olay örgüsü. 600sy'lık okuma hakkınızı çok daha güzel şeylere kullanabilirsiniz bence.
Cumhuriyet'in gelişimini büyük bir aile içinde yaşıyoruz kitapta. Zamanla kahramanlar, düşünceler değişecek. Belki de bir mesaj veriyor kitap bizlere; hepimiz bir devlet gibiyiz aslında. Doğuyoruz, gelişiyoruz, devrimler yapıyor isyanlar çıkarıyoruz ve en önemlisi değişiyoruz
Bir ailenin üç kuşak boyunca serüvenlerini anlatan sürükleyici bir kitap olmasına rağmen ince yazılar dolu dolu satırlar nedeniyle 10 günde bitirebildiğim bir roman.Yazarın "Kar" romanını okumuştum sevememiştim.Cevdet Bey ve Oğulları'nın günümüze uzanan bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti'nin özel hayatının hikayesi.Yazarların ilk kitaplarını severim.Bunu da sevdim Beğenmediğim unsurlardan biri Turancılık,Türkçülük ile milliyetçiliği eş tutarak eleştirmesiydi.
Gerçekten bende hiç kapanmayacak izler bıraktı.İnatla bitirmek için çok çabaladım. Hani kendi çapında eskilerin "tuğla gibi" diye tabir ettikleri bir hacimde. Ama anlatılmış bir "şey", bir "konu" yok. ancak bu kadar sıkıcı olabilir bir kitap.
çok genç yaşında yazmasına rağmen çok güzeldi ama dostoyevsk kitaplarınıi okur gibi hissettim ya da diğer benzer klasikleri
konu guzel olmasina ragmen anlatis tarzi,hic sevmedigim detaylar gereksiz uzatmalarla dolu.kitabin hepsi yeniden yazilsa mesela mungan yazsa bence daha okunacak bir hale gelir.
...orhan pamuğun ilk romanı , yeni yetme burjuva ailesinin çocuğu olarak hırs yapmış, bende roman yazabilirim bakın der gibi, kendini kanıtlama uğraşısı... birinin kendi mensup olduğu sınıfı eleştirme çabası olarak görülebilir de ama bunu becerememiş , kötü bir dosteyevski taklidi...psikolojik tahliller ve uslup çok amatörce...iyi bir roman değil, sıradan..ve bu kişi nobel almış....peh peh peh..diyebilirim ancak....
Orhan Pamuk'un romanlarını okurken hep aynı duyguya kapılıyorum. Romanların bazı bölümlerinden müthiş keyif alırken, bazı bölümlerinde sayfa atlama isteğimi zor engelliyorum.
Cevdet Bey ve Oğulları'nı da benzer duygularla okudum. Belli bölümleri okurken Orhan Pamuk'un çok büyük bir yazar olduğunu düşünürken, bir sonraki bölümün lise kompozisyon ödevi yazan bir öğrencinin kaleminden çıktığı duygusuna kapıldım.
Özellikle kitabın ilk 50-60 sayfasındaki dili beğenmedim: Acemice kurulmuş kısa cümleler, Türkçe dilinin kurallarına hiç uymayan cümle yapıları. Orhan Pamuk'un Türkçe dilini kullanmakta ciddi sorunları olduğunu düşünüyorum.
Cevdet Bey ve Oğulları isminin bu romana çok da uymadığını düşünüyorum. 1979 Milliyet Roman Ödülü alırken bu eseri için kullandığı Karanlık ve Işık daha uygun bir isim.
Orhan Pamuk'un toplumun bazı kesimlerini hiç tanımadığını ve bu kesimlerden gelen insanlarla hiç bir şekilde empati kuramadığını, romanına bu insanları yerleştirirken genel geçer klişelere dayandığını düşünüyorum. Örneğin, Pamuk'un subaylar ve asker emeklileri ile ciddi sorunları var. Bu insanların dünyasına giremiyor, bu insanları romanlarına yerleştirirken kalıplaşmış yargılara başvurmak zorunda kalıyor. Uşaklar, hizmetçiler ve "ötekiler" ise sadece dekoru tamamlıyor. Orhan Pamuk "ötekileri" tanımadığı için olsa gerek, örneğin Refik'in Kemah'ta ne görerek etkilendiği bir türlü anlaşılamıyor. Okuyucunun Refik'in "bir şeyler" gördüğünü ve gördüğü bu bir şeylerden çok etkilendiğini varsayması isteniyor.
Kitabın son 50 sayfasını oluşturan SonSöz önceki bölümlere tutarlı bir şekilde bağlanmıyor. Bu bölüm, kitapta bir fazlalık gibi duruyor. Kitabın en önemli karakterlerinden Ömer'in, Muhittin'in ve Ziya'nın öyküleri tamamlanmadan kısaca geçiştiriliyor.
Kitabın pek çok bölümünde, romanın akışkanlığını bozan sıkıcı tekrarlar var.
Romanın arka planını oluşturan Nişantaşı'nda bir şeyler yaşandığını ve semtin ciddi değişimlere uğradığını "hissediyoruz", ancak 1930'ların Nişantaşı semti o kadar yavan bir şekilde tasvir ediliyor ki, değişimler vurucu ve sarsıcı olmaktan çıkıyor, paragraflar dolusu gereksiz ayrıntı vasıtasıyla anlatılmaya çalışılıyor.
Sonuç olarak bu romanı okuyup bitirdiğinde şu yargıya vardım: Nişantaşı'nı çok iyi tanıyan, ancak Türkiye'ye ve halka çok yabancı bir romancının, romanının merkezine Nişantaşı çevresini koyarak Türkiye'deki değişim sancılarını anlatmaya çalıştığı sıkıcı ve vasat altı bir roman.