Gölgesizler

En Son Değerlendirmeler

10 puan

Fevkalede..

8 puan

Yoğunluğuyla baş döndüren harika bir öykülem.

10 yıl, 10 ay
Profil Resmi
8 puan

çok orijinal yazılmış bir kitaptı. edebi açıdan da sağlamdı.

8 puan

Kitap okumaya cok ihtiyacim oldugu bir anda kapagi bir yerlerden tanidik geldigi icin alip okumaya basladigim 2 gun gibi kisa surede buyuk bir merakla okudugum kitap. Basta bu ne ne oluyor nasil ilerliyor diye anlayamadigim ama ilerledikce beni kendine baglayan farkli olaylari karsima cikaran biraz dussel biraz gercek bir kitap. Kendimi o koyde hisssedip o halktan biri olarak gozleyen biriydim sanki. Ancak bu tur kitaplara aliskin olmayan tamamlamalarin buze ait oldugu, yarim kalmislik duzeyinin fazla oldugu kitaplardan hoslanmayanlar icin onermeyecegim tarzda.

10 puan

Ben bu kitaba yorum yapamam.
Müthiş sarsıldım sadece, bunu bilin yeter.

10 puan

Hasan Ali Toptaş'ın farklı bir tarzı var. Anlamakta zorlandığım bir kitap oldu. Kitabı bitirdikten sonra filmini izledim daha çok oturdu kafamda. Kitabı okuduktan sonra kesinlikle filmini izlemenizi öneririm. Sahi kar neden yağar?

https://www.youtube.com/watch?reload=9&v=io5n-VLCIdw

9 puan

solukusz bir okuma oldu! o nasıl muhteşem bir zaman mekan kullanımıdır,daha önce sadece Angelopoulos filmlerinde gördügüm bir şeydi.

5 puan

çevremde okuyanların bayıldığı benimse yetersiz buldulduğum bir hikaye.mükemmel olmaya bir kaç tık kalmış ama olamamış.anlatı dili etkileyici.sürükleyicilik orta.

10 puan

Neden bu kadar geç tanıştım diyorum. Sorular, aforizmalara arasında giden, yoklu ve hiçlik üzerine muhteşem bir kitap. kelimelere, tasvirleri parmağında oynatan yazar kitabın sonunda bir uçurum veriyor ve sizi oradan atıyor.

Profil Resmi
10 puan

yokluk, kelimelerle nasıl 'var edilir', hasan ali toptaş bu sorunun en güzel yanıtını veriyor gölgesizlerde.

Profil Resmi
10 puan

Kar neden yağar, kar?

10 puan

Müthiş; büyüleyici; tam benlik, Hasan Ali'ye hayranlığımı başlatan eser; aşık olunası ama olunmayası mı?

10 puan

Okuduğum en iyi romanlardan. Büyüleyici bir üslup ve kurguya sahip. Tekrar tekrar okunabilecek bir eser. Edebiyatımızın son zamanlardaki en önemli temsilcilerinden olan Hasan Ali Toptaş'ı tebrik etmek gerek. Okuyun, okutun lütfen.

Profil Resmi
10 puan

kar neden yağar karrrrrrrr ??

tam çözdüm bağı derken her sayfada yanıltan bir kitap. yazar kalemini son zerresine kadar akıtmış.

Profil Resmi
9 puan

Belki yoğun bir dönemime geldiğindendir ama okurken zaman zaman zorlanıp biraz ağır ilerlediğimi söyleyebilirim.
Fakat Hasan Ali Toptaş ın sözcüklerle oynayışını o kadar keyif veriyor ki bazen bir paragrafı defalarca okuduğum oldu..
Yabancı edebiyat çevrelerinde bile yeni Kafka olarak nitelendirilmesi boşuna değil.

5 puan

Hasan Ali Toptaş kesinlikle okunması gereken bir yazar, okuduğum ilk kitabıydı ve şok oldum. Üslubu, kelimelere hakimiyeti mükemmel. Bu aynı zamanda kıtabı beğenmeme sebebim de. Çok ürkütücü, korkutucu bir konu seyri var ve insanın iliklerine iliklerine uğurusuzluk, mutsuzluk işliyor.
Buna rağmen piyasadaki ucuz aşk romanlarımsı roman bile denemeyecek şeyler okunacağına sonuna kadar tercih edilmelidir.

7 puan

Farklı bir üslup, dil çok iyi kullanılmış, cümleler etkileyici, kurgu farklı ama akıcı değil hatta sıkıcı oluyor bazen

Profil Resmi
7 puan

Balkon isimli öyküsü ile tanıdığım Hasan Ali Toptaş‘ın Gölgesizler romanını aldım elime. Balkon’da ruha dokunan, estetik bir anlatım vardı. Şiirsel metinler ön plandaydı. “Bense büyümelerinden korkarak gözlerimi kapatmıştım. Büyürlerse onlarla birlikte ben de büyüyecektim sanki.”

Gölgesizler’de okuduğum Toptaş ise Balkon’daki şiirselliğin aksine postmodern bir anlatımı ön plana çıkarmıştı. Olay akışını takip etmesi zor, sebep sonuç ilişkisi aksamış ve içiçe girmiş anlatılar…

http://keyfimizvebiz.wordpress.com/2012/08/27/roman-golgesizler/

12 yıl, 2 ay
6 puan

okurken beni yer yer sıksa da, okurken hiçbirşey anlamasam da, karmakarışık olsa da okunmaya değer...
aynalı fatma hikayesi çok ilginç :)
yazarın dilini sevdim bu arada... okurken okuyucuyu boğmuyor...

hasan ali toptaş'ın ne 'şişirilen' elif şafak'tan, ne de 'nobelli(!)' orhan pamuk'tan hiçbir farkı yok hatta fazlası bile var...

9 puan

Her cümlesi düşünülmüş ve ustaca işlenmiş. Hasan Ali Toptaş'ı ana dilinde okuyabildiğimiz için çok şanslıyız bence.

10 puan

Hiç düşünmeden tavsiye edebileceğim bir Türk yazar ve romanı. "Kar neden yağar, kar?"

8 puan

Kurgulari ve uslubu ile yine kendine hayran birakti beni. Hani kitabi okurken karakterlerden bir(ler)i olursunuz ya bu kitapta tum karakterlere disaridan bakabiliyorsunuz hatta bir an kendinize bile.

10 puan

bir değerlendirme apılmayacak kadar içten, hüzünvari, muazzam bir kitaptı. hasan ali abimiz..

10 puan

Sonraki cümlesinde beni nasıl büyüleyecek diye garip bir beklentiyle okuduğum, yudumladığım; her kelimenin kendi varlığının ötesinde çağrışımlara neden olduğu büyülü bir köy gezintisi.

İçinde, inci tanesi güzelliğinde ve olgunluğunda onlarca cümlenin barındığı tapılası eser; zihnime inen en güzel balyozlardan biri.

Sokağa çıkınca görebileceğiniz kadar gerçek olan insanların, büyülü bir evrende yaşıyorlarmış gibi tarif edilmesi; bu tariflerin sanki bir ömür biriktirilen cümlelerle kağıda dökülmesi insanı hayrete düşürüyor.

Ve hiç zorlanmadan yaratılan, mücevher değerinde cümleler:

"belki de berberin kendine sığmazlığı vardı orada; sözgelimi bir köyde, yine böyle bir dükkanda berber kılığında oturuyor ve arada bir başını çevirip buraya bakıyordu."

"köy, güneşin altında yaralı, beyaz bir hayvan gibi yatıyordu."

"şafak sökerken, sabah ezanından kopmuş heceler gibi yavaş yavaş dağılmıştı toplananlar; alacakaranlık sokakları geçip evlerine varmış ve kuş uykusuna yatmışlardı."

"herkes her şeyi görmekten körleşmişti."

"havada, her şeyi varoluşunun son çizgisine iten kalın, kalınlığı kadar da bükülmez binlerce telin gerginliği vardı."

"farklı eksikliklerin içine gizlenmiş bir fazlalık belki, bir eksiklik."

"oysa dışarıda hiç bir şey yokmuş, yani yağmurlar hala mevsimlerin ötesindeymiş. Toprağın sesi bu, demiş pencerenin dibinden, ağaçların sesi, taşların, kuşların. Her şeyi işitebiliyorum tanrım, kulaklarım delindi benim!"

9 puan

Bu kitaba inceleme yazacağım da nasıl yazacağım? En iyisi Hasan Ali Toptaş' ı karşıma alıp konuşmak sanırım;

Orhan Pamuk' tan sonra bir türk yazar daha Nobel alırsa bu sen olacaksın yüksek ihtimalle abi. Sana bazı sorularım var yalnız:

Ya sen nasıl bir adamsın? Derdin ne? Amacın ne? O nasıl bir kurgu, o nasıl bir kitap birader? Bir insan öyle bir kurgu yapıp, öyle karakterler yaratıp; sisteme, düzene alttan üsten kombine yumruklarla ama aynı zamanda hiç de hissettirmeden dalıp tüm bunların üzerine her cümleyi biçip tartıp böyle bir kitabı nasıl yazar? Sen nasıl bir zekasın, nasıl bir manyaksın ey sayın Toptaş? Bak Heba kitabın rafta ama daha cesaret edip de kapağını açamadım. Hayır her şey bir yana; böyle ağır bir kitap yazıyorsun, o kitabı yazarken o deli-dahi kurgunun altına giriyorsun, bir de bunun üzerine her cümlede beni orada oraya nasıl atıyorsun? Bir insan bir tane dahi olsa koca kitapta öylesine bir cümle yazmaz mı yahu?
Ben bir şeyler yazarım, bundan sonra da yazacağım ama öyle içimi dökeyim diye yazmam. Ukalayımdır da sonuna kadar; ben klavyenin başına geçtim mi yazmaya başlarım, ilham filan hikaye. Beğenirler beğenmezler umrumda değil ama ben yazdığım şeylerin, iyi yazdığı iddia edilen pek çok kişinin yazdığı şeylere kıyasla çok daha iyi olduğunu biliyorum. İnsanların beğenmesinden önce kendi istediğim tarzda yazmayı, yazabilmeyi önemsiyorum. Bunu tam olarak yaptığım söylenemez. Ben okuyucuyu esir alıp ama aynı zamanda da zerre umursamayıp bir şeyler yazmak istiyorum. Ona tanrıyı oynamayayım, hangi cümlede ne düşüneceğine o karar versin ama içten içe de onunla alay edeyim ne kadar özgür bırakırsam bırakayım yine de benim tutsağım olsun istiyorum; dahası özgür olduğuna da sonuna kadar inansın istiyorum çünkü bir insanı tutsak etmenin en iyi yolunun onun kendisini özgür sanması olduğuna inanıyorum. Yalnız abi, ben bir sayfalık metinde, üstelik tek amacım buyken dahi bu amacı gerçekleştirmekte zorlanırken ve çoğu zaman da başarısız olurken; sen, koca bir kitapta bunu nasıl yapıyorsun? Üstelik bunu yaparken böyle manyak bir kurgunun altına nasıl giriyorsun? Bir an bile beni kendi halime bırakmıyor ama elimi tutmayı da reddedip istediğini düşün, istediğin gibi yorumla demeyi nasıl beceriyorsun? Son bir şey daha; ''KAR NEDEN YAĞAR KAR!!?'' Ekşisözlükte şöyle bir entry var mesela; iç ses gibi ama değil, dış ses gibi ama değil... Peki ama ''KAR NEDEN YAĞAR KAR!!?''

8 puan

Varlık yokluk, belirlilik belirsizlik, düş gerçeklik arasındaki ince çizgide duran romanda, kurum ve birey bazında katı olana ve taşra hurafelerine dair mizahi ve duygusal göndemeler yerli yerindeydi. Romanda doğayı, varoluşu ve tinsel olan unsurları içine alan tasvirler ve benzetmeler etkileyiciydi.. Bunun yanında olay kurgusunun aralarına ustaca serpiştirilmiş şiirsel dil yazarın kompozisyon üzerindeki yetkinliğinin önemli bir göstergesi.. Özellikle aşağıdaki satırları okurken, Rus yönetmen Andrei Tarkovsky'nin sanata bakış çerçevesinde imgelem gücünün doruğu olarak gördüğü, benim de çok sevdiğim japon Haiku şiirlerini anımsadım.. Kim bilir hangi tepeye çıktıkları sırada, bulanık bulutlar aktı içlerindeki umudun üstünden, keskin bir rüzgar yerdeki buz kırıntılarını süpürerek ince ince savruldu... Ola ki bu yüzden kanat sesleri, tam olarak izlenememiş bir uçuşun görülmeyen yanlarını tamamlamak istercesine bir süre kaldı boşlukta, belki birkaç karış daha yükselip çoğaldılar sonra, ardından da kalabalık bir sürü halinde, hızla ardıçların içine indiler. Öyle ki inişlerinin şiddetiyle birkaç topak kar düştü dallardan; ıssızlığından kopan birkaç topak kar, başka bir ıssızlığa yuvarlandı. Bu öyle hüzünlü bir yuvarlanıştı ki, ardıçlar dayanamayıp uğuldadı bir an; uğultu öteki dalları da silkeledi sonra, giderek derinleşen yemyeşil karanlığa lapa lapa kar yağmaya başladı...s. 227

8 puan

I-na-nil-maz bir kitap... Harika bir uslup, karmasikligin icinde sadelik, duru ama bir o kadar da cilginca ilerleyen sayfalar...
Yasananlar gercek mi? Yoksa aslinda ruyalar mi gercek? Golgelerimiz kim aslinda? Kac golgemiz var? Ya Paralel hayatlar gercekten var ise??? Ya da gecmis sandigimiz aslinda gelecek ise ??? vay ki ne vay degil mi???
"Ayni yolda yurumekten baska caresi olmayan tuhaf birer yaratikti insanlar; tekrarin, tekrarlananin ortusu oldugunu anlayamadan, ayni el sallayislarin, ayni guluslerin, ayni yuruyuslerin ya da ayni oturuslarin icinden gece gece, damaklarina bulasan bir seruven tadiyla donup dolasip ayni noktada yasiyorlardi "
E ben daha ne diyeyim... Oturun okuyun derim

6 puan

ben bu kadar ağır ilerleyen bir kitap daha okumadım bir Nuri Bilge Ceylan filmi denilebilir.

7 puan

Hasan Ali Toptaş'ın okuduğum ilk romanı oldu Gölgesizler. yaptığım ön araştırmada kitabın okuyucu tarafından çok beğenildiğini gördüm. Yönetmen Ümit Ünal tarafından aynı adla sinemaya aktarıldığını da bu araştırma sayesinde öğrendim; izledim, beğendim.
Kitaba ve yorumlara dönecek olursak, Hasan Ali Toptaş için 'Doğu'nun Kafkası' diye anılan bir yazar. Bir kitabını okuyup aksini eleştirmem ya da bir kıyasa gitmem komik görünse de batı romancısı ve Türk romancısı hakkında "Gölgesizler" nezdinde bir kaç lakırdı etmek istiyorum.
Varoluşçuluk batıda filizlenen bir akım. 19.yy. de yaşanan hızlı sanayileşmeye karşın toplumsal ve bireysel hayatta yaşanan toplumsal ve bireysel sıkıntılar bu akımın gelişmesinde ana etken. Varlığını toplum düzeninde bir yere konumlandırmaya çalışan bireyin varoluş çabasının diğer adı varolşçuluk. Bir ispat davası ya da . Batı yazın insanı bu davanın yılmaz savunucusu. Beslendiği kaynağın dini ve soyuttan sıyrılıp daha maddeci bir eksene yayılması onun çabalarının esin kaynağı. O davasını varoluşunu anlamlandırma, onu yeniden-yeniden-yeniden üretme çabasına koşullandırmış durumda. Bu öylesine güçlü bir eylem ki sanat- sanayiyi, sanayi sanatı, ve ikisi birlikte toplum düzenini şekillendirme konusunda yarış halindeler. Bu dizginlemez çaba Batı yı her anlamda yukarı taşıyan bir dürtü.
Oysa Türk roman insanı bu çabaya daha çok yokuluş üzerinden anlamlandırma gayretinde ya da bilinçaltında bu var . Varlığını kantılmak için giriştiği ba davada nedendir bilinmez çapayı hep yokoluş limanına atıyor ve bize bu minvalde masallar anlatyor.
Ve ürkek Türk romancısı.
Kafka Dava da çok şey yaşamaz. Altı üstü yıllarca sürüp gidecek bir davanın tarafıdır. Ancak canlı kanlı bir taraftır. Ne yaşadıysa diri diri anlatır okuyucuya. Başka , ikinci bir ağız kullanmaz. Somut bir varlık davasıdır onunki. Dönüşümde de hakeza öyledir.
Halbuki Türk Romancısı buna cesaret edemez. O ya bir düşün içindedir, ya hayalin. Kaypaktır biraz. Hep uzak ülkelerin uzak masalları gibidir anlattıkları. Kendimize bir türlü masalda yer bulamayız. hep onların , o düşsel adamların hikayesidir ninni gibi dinlediğimiz.
Ayrıca çok olay yaşanır, kaç yokoluşa şahit oluruz bir kitapta. Bu israf değilde nedir? belkdie bizde insan hayatının ucuz oluşudur bilinçaltımıza işleyen , o yüzden yok etmekte bu kadar ustayızdır. Kimbilir?

7 puan

Tahminimin ötesinde farklı bir yorumdu

geri 1 | 2