Afili Filintalar'da dile getirilmiş olan yazıların matbu hali. Derleme gibi olmuş, o yüzden hayal kırıklığıdır.
Bu tarz kitapları seviyorum diye beğenmiş de olabilirim, emin değilim ama ben ruh halime göre ara ara elime alırım bu kitabı hala...
her insanın kendinden birşeyler bulduğu filmler vardır. burdada hikayeler ve cümlelerde kendinizi bulabilirsiniz
Benim icin Erken Kaybedenler'in gölgesinde kaldı. Hikayeleri çok başarılı fakat kitapta denemelere yer vermemeliydi bence.
Emrah Serbes genel olarak depresif bir yazar, bunu kitabından da anlayabiliyorsunuz. Kendimce "Antalya'dan Ankara'ya göçmüş bir insandan da bu beklenir zaten" diyerek depresifliğine hak verdim. Çoğu tespitini doğru ve yerinde bularak okudum kitabını. Üzerinde uzun süre düşündüğüm cümleler oldu. Yazarın benim için ilk kitabı, ama son olmayacağı yüksek ihtimal..
Sırf sondaki Galip İşhanı hikayesi için baştan sona okunur. Tam bir Emrah Serbes klasiğiydi, iyiydi güzeldi.
benimkine benzer iç dökmeli defter bulmuş gibiyim. Yazarın yaşını göz önünde bulundurmazsak benden bi 9 alıyor işte. :)
Fena değildi. Son öykü hoştu. Daha uzun hikayeler yer almış olsaydı daha çok beğenecektim.
Emrah'ın sokağı iyi tanıması, sokak jargonunu çok iyi kullanması beni her zaman çok etkilemiştir. Hayata pesimist bakış açısı benim düşüncelerimle de fazlasıyla örtüştüğünden bu etki bir kat daha artıyor diyebilirim.
Hikayem Paramparça hayatta yön bulmaya çalışan ve çıkış yolları arayan minik öyküler ve yaşanmışlıklarla yazılmış güzel bir kitap.
Afili Filintalar'daki yazıların kitap olarak derlenmesine gerek var mıydı bilmiyorum. Kitabın sonundaki öykü (Galip İşhanı) sanki sırf bunun için, 'yeni bir şey' olsun diye, kitabın satılmasını sağlasın diye var. Halbuki güzel de bir hikaye. Sanırım ben de bir şeye taktım mı takıyorum.
Emrah Serbes, Hikayem Paramparça'da "Bir öğretmen arkadaşım var, okullarını depreme dayanıklı hale getirmek için yıkıp yeniden yapacaklarmış. Öğrenciler müdürün kapısına dayanmış, 'Biz yıkalım hocam!' diye. İşte okul sevgisi... Okul böyle bir yer, orada öğretilen her şeyi nefret ederek öğrendik. Milli eğitim bakanı olsam, bütün iyi yazarları müfredattan çıkarırdım. Edebiyat hocası kazma olduktan sonra ders kitabına Sait Faik koymanın anlamı yok. İyi yazar veli yarısıdır zaten. Bir hadise olmadıktan sonra okula gelmesine gerek yoktur." diyor.
Ebeveynler çocuklarını okula göndermekten daha fazlasını yapmalı; onlara edebiyat sevgisini aşılamalı. Önce kendilerinden başlayarak!
Sondaki Galip İşhanı isimli yeni öyküsü hariç, yazarın Afili Filintalar ve Birikim Dergisi'nde yayınlanan yazılarından seçilip gözden geçirilmiş bir seçki. Öyküler bazen tek cümlelik bazen birkaç sayfa ve yazarın depresif tarzı kendini her satırda hissettiriyor. Bu aynı zamanda sokakları iyi bilen bir insanın dili. Dolayısıyla çocukluğunda ya da yetişkinliğinde hiç olmadı ergenliğin buhranında sokaklarla haşır neşir olmuşları bir şekilde yakalıyor. Hayatın sırrını vermiyor ya da yeni bir keşifte bulunmuyor ama birden karşındaki sandalyeye çöküveren mahalleden arkadaşın gibi samimiyetle ve dolaysız anlatıyor.
Kitap bitttiğinde eee dedim kendi kendime. Yani tam kitap gibi olmamış daha başka bir isim bulmak lazım bunun için :) Fuardan ucuza almama rahmen bu kadar çabuk ve kısa olmasına bazı sayfalarında sadece 1-2 cümlenin bulunması ile de ayrıca verdiğim paraya acıdım. Daha çok bir blog yazarının derlemeleri gibi bişey.