Enfes bir liberalizm eleştirisi. Aynı zamanda da ahlak anlayışının duruma göre nasıl değişebileceğini genelgeçer bir ahlak anlayışının mümkün olmadığını dolayısıyla -bana göre- hayatı kendi ahlak anlayışımıza göre değerlendirmenin ne kadar aptalca olduğunu da anlatır bir bakıma.
Yalnız bir yanlışı düzeltmek gerek. Bu kitap Nobel Ödüllü değildir, dahası hiçbir kitap Nobel Ödüllü değildir. Nobel Ödülü kitaba verilmez, yazara verilir.
Vay be dedirten kitap.
Diyaloglardan dolayı zor gibi gözükse de bir çırpıda bitiyor.
Görürken bile nasıl körüz aslında. Ah bu arkasında farklı anlam taşıyan,'asıl' olanı görmeye iten yapıtlar benim için başyapıtlar.
Harika bir kitap harika.
10/10 Kusursuz.
Hayatımda okuduğum en iyi roman. Öyle cümleler, sayfalar var ki kitapta, nefes bile aldırmaz okuyucusuna. Okurken bir çok kez kafamı kaldırıp etrafıma bakmıştım, "ben kör değilim, bunlar gerçek değil, sadece bir roman" demiştim. Karakterlerin isimlerinin olmaması ciddi manada bir körlük etkisi yaratır üzerimizde. Okumak gerçekten kolay değildir ama okunmazsa çok şey kaybedilir.
Saramago ile tanıştığım kitaptır aynı zamanda, daha sonra 4 kitabını daha okudum, devam da edeceğim.
Hemen ardindan Görmek okunabilir. Kurgusu guzel dili akici. Ayrica hicbir kahramanin isminden bahsedilmeden her kahramani tanitabilmesi.cok basarili
Farklı,özgün ve yaratıcı bir yazarın kelimelerle ustaca oynadığı büyüleyici bir kitap. Yaşarken aslinda neleri goremedigimizi ve nasıl da olup bitenlerle ilgili bir farkındalık yaratamadigimizi çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Finalde "biz kör olmadık.biz zaten kördük. Gören körler" ifadesi tam da bunu anlatmaktadır.
Muhteşemdi...
Gören körler olduğumuz bu kadar iyi anlatılabilirdi.
Kitapta en çok sevdiğim şey hiç isim kullanmadan kişilerin yer almasıydı; doktorun karısı, ilk kör vb. gibi betimlemelerle insanlardan söz ediliyor.
Beni en çok etkileyen ve insanların insanlığını gerçekten sorguladığım bölüm ise, körlerin oluşturduğu koğuşlardan birinin, yemek karşılığında diğer koğuşların kadınları ile zorla ilişkiye girmeleriydi. İnsan her haliyle insandır ama 2 bacaklı hayvanlar her daim aramızdadır.
Beyaz aydınlıkta kör olan insanlar ve bu salgını diğer insanlara bulaştırmanın verdiği korku ile eski bir akıl hastanesine kapatılan;sayıları gittikçe artan gruplar.Kitabın ardında yazılı olan öldürücü olmasa da tüm etik değerleri yok eden hastalık olarak tanımlamış olan yazar eminim ki etik değerlerin zaten içine edildiği bir dünyada yaşadığımızın ve bunun için beyaz veya siyah bir körlüğe ihtiyaç duymadığımızın farkında olduğu halde ilginçtir ki körlük temasını kullanmıştır.
Belkide istatistiksel deyimle evrenden örnek seçip örneği genele yaymak maksadı ile kullandığı üç yüz küsür civarı insan ile seçtiği mekan olan tımarhanenin , bulunduğumuz dünyadan hiçbir farkının olmadığını göstermek istemiştir.Ve yine aynı şekilde ayakta kalabilenin güçlü olduğu söylemiyle haklı çıkmıştır.
Onursuz,insanlıktan uzak,mikro milliyetçilik olan bencillik duygusunun nasılda alenen normalleştiği anlatılmıştır.Yani kısaca insanın nasıl da hayvanlaştığını.
Körlük metaforuyla inanılmaz bir insan-toplum-sistem eleştirisi! Dilinin noktasız akıcılığı kitabı bir çırpıda bitirmenizi sağlıyor, hem de hiç sıkılmadan. Devamı niteliğindeki "Görmek" de mutlaka okunmalı..
Ben filmini izleyip,kitabını sonra okuyanlardan oldum.Ve keşke kitabı önce okuyup filmi öyle izleseydim dedim.Her şekilde ilginç bir konusu var.Tavsiye ederim.
Çeviriyi yapan kişi için bir kaç cümle söylemek isterim.Kitabın başında, çevirinin Fransız dili ve edebiyatı mezunu biri tarafından çevrildiği yazılmış.Ancak kitabın ana dili Portekizce. Buradan da anlaşılacağı üzere kitap çevirinin çevirisi olmuş.Bu yüzden her ne kadar karşılaştırmak doğrudur bilmiyorum ama bir Ergin Altay çeviri kitaplarını okuyup sonrada böyle bir çeviriyi okuyunca kitap bana biraz yavan geldi doğrusu.
Yinede kitabı sırf bu yüzden okunmayacak kitap kategorisine koymak yanlış olur.
midem bulana bulana okudum desem yeridir . ama yinede ütopik düşününce çok şeyi yerleştirebileceğiniz bir kitap
Kabus gibi. Sizi içine alır, sıkar ve bırakır. Uyandığınızda çok şükür dersiniz.
Trafik ışıklarında birden bire kör olan birinci körün öncelikle etrafındaki insanlara ardından etrafındaki insanlarında etrafındaki insanlara diye devam edip dalga dalga ülke geneline yaydığı "beyaz körlüğün"yine aniden birinci körün görmeye başlamasıyla dalga dalga görmeye başlayan insanların bu süreçte neler yaşadığını, zaman zaman masal tadında zaman zaman komşunun dertlerini anlatır gibi anlatan, zaman zamanda aöf kitabı notları tadında anlatan harikulade bir kitap.
Yazar kabullenip kullandığımız sözcükleri bazen ters yüz edip önümüze koyarken bazende olduğu gibi anadan üryan algımıza sunuyor. Zamanlaması o kadar yerinde ki başta karışık gibi duran sözcük öbeklerini nasıl olup ta anladığınıza , üstelik hayran kaldığınıza kendiniz bile şaşırıyorsunuz. Dediğim gibi ilk sayfalar , hıh, pıh kem, küm tadında giderken sonraki sayfaları adeta yutuyorsunuz.
Körlerin dünyasında gören tek kadının dünyayı algılayış biçimi, mücadelesi ve bunun üzerinden üstümüze fırlatılan sorgu okları.
Ölüm, hayat, ölü, diri sözcüklerinin, sayıca az anlamca yoğun cümle yapılarıyla sık sık tekrarlandığı, özellikle son bölümlerde, deyimler ve atasözleriyle zenginleşmiş okunulası, tartışılası bir kitap.
muhteşem bir kitaptı. yoğun bir anlatımıyla sizi içine çekecek olan insanlığın acizliğini, çaresizliğini, her zaman olan ilkelliğini çok akıcı yoğun bir üslupla anlatan bir kitap.
Zihin açıcı, son derece akıcı bir kitap. Üzerine kitap bile yazılabilir. En sevdiklerimden.
kitap trafikte yeşil ışığı beklerken kör olan bir adamla başlıyor ...
fakat farklı bir körlüktür bu; normal de körler simsiyah bir karanlık gördüğü düşünülür, bu adam da ve diğer körler de ise heryer bembeyazdır ...
kitapta hastalığın bulaşması dışın da herşey son derece gerçekçi ...
yazar jose saramago kitabında körlüğü kullanarak insanın kuyruğu sıkışınca ne kadar alçalaşacağını bencilliğini ahlaksızlığını gözler önüne sermiş ...
ayrıca kitabın daha doğrusu jose saramago nun ilginç bir anlatım tarzı var...
bu ilk okuduğum kitabı filin yolculuğun da gözüme çarpmış ve çok beğenmiştim, bu kitabı bu yüzden aldım desem yalan olmaz ...
kitaptaki hikaye gereği filin yolculuğu kadar esprili olmasada hayal kırıklığına uğramadım ...
Okuduğum en güzel kitap diyebilir miyim? Okuduğum en güzel kitap değildir belki ama en etkilendiğim kitap diyebilirim. Hatta öyle etkilendim ki üzerine hikaye yazdım, ödev diye verdim. Pek tabii yazdığım hikaye Körlük'ün tırnağı bile olamazdı. Görmek'i de okumak istiyorum ama aynı etkiyi yaşayamam diye korkuyorum.
Nobel ödülü sahibi Portekiz'li aykırı yazar Jose Saramago'nun en çok ses getiren ve beyaz perdeyede aktarılan sıra dışı romanı.
Oldukça güzel ve düşündürücü çok beğenerek okudum. Yazarın bir çok kitabının okumuş biri olarak Can yayınlarından ilk kez yazarı okudum. Yazar tarz olarak noktalama işaretlerine sadık kalmaması ile bilinir ve Saramago'nun tarzına alışana kadar okuyucu zorlanır. Can yayınları buna uymayarak rahat bir okuma sağlamış okuyucuya Kitabı okurken aslında hepimiz birazda olsa bakıyoruz ama görmüyoruz aslında hepimiz birazda olsa körüz diye düşündüm.Alın ve okuyun seveceksiniz....
cok etkileyici bir kurgu insani ister istemez dusunmeye itiyor.ya gercek olursa...
İnsanların günlük hayatta kullandıkları kullanırken pekte o kadar değer vermediği yada değerinin farkında olmadığı görme kabiliyetinin hayatı nasıl etkilediğini çarpıcı bir şekilde izah edilmiş. Ayrıca kötü ruha sahip insanların her durumda kötü kalabildiğene de dikkat çekilmiş. Hayatta kalabilmek için verilen bir amansız mücadele biraz şevkat. Tamamen körlük ama bu körlük gözde değil betinde başlayan bir körlük
Körlük üslubu itibariyle okunması zor bir kitap. Roman karakterlerinin diyaloglarının yazılış tarzı ve neredeyse yarım sayfa tutan uzun uzun cümlelerin bolluğu yazarı benim gibi ilk kez okuyacaklara ilk anda farklı gelecektir. Ancak pes etmeyip kitabın üstüne üstüne gittiğinizde başta zorlayan o anlatım tarzı kısa bir süre sonra doyumsuz bir lezzet vermeye başlıyor. Saramago’nun sık sık hikayeyi kesip olaylar ve karakterler üzerine okuyucuyla yaptığı konuşmalar benim çok hoşuma gitti. Bunu öyle güzel yapmış ki yazarla sohbet ettiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Bu üslup okuma anında dikkatinizi hep üst seviyede tutuyor, başka alemlere dalıp kitaptan uzaklaşmanıza izin vermiyor.
Kitap, “Beyaz Felaket” olarak adlandırılan bulaşıcı bir körlük hastalığının tüm topluma yayılmasını konu edinir. İşte Körlük’ün bir diğer ve esas zorluğu ise bu içerikte saklıdır. “Yaratılış harikası” olan insanın yaşam koşulları değiştiğinde hayatta kalmak için nasıl vahşileştiğini, bencilleştiğini, onurunu bir kuru ekmekle ikame edişini Saramago’nun eşsiz anlatımıyla okudukça zihninizin zorlandığını ve yüreğinizin daraldığını hissedeceksiniz. Kadının kurtarıcı rolünü göreceksiniz.
Körlük’ü okuyunuz, okutturunuz.
Sasirtici ama bi o kadar etkileyici bir konusu var. Tek sorun yazarin yazim sekli. Nefes almadan konusmaya benziyor. Paragraflar cok nadir , konusmalar ayrilmamis hersey pespese yazildigi icin konusmaya ucuncu bir kisi katildiginda isler arap sacina donuyor. Diyaloglari kimin soyledigi anlasilmadigindan bi yerden sonra sinir geliyor insana. Onun disinda o kaosu ve getirdigi duygulari cok iyi islemis yazar.