Kurgusunu çok beğendiğim kitaplardan biridir. Sorgularken okuyucuyu da sorgulamaya davet eden, karakterleri güçlü bir kitap. Şunu da belirtmeliyim ki bazı paragraflarda yazarın anlatmak istediğini anlamak için aynı yeri defalarca okuduğum oldu. Sorun çeviride miydi, bende miydi bilemedim.
Nasıl bir kitaptı anlatamam. Felsefi, edebi ve ruha dokunan bir kitaptı. Öyle vurgun cümleler vardı ki, durup sizde kendinizde sorguluyorsunuz...
Kitabın isminin Lizbon olması en sevdiğim yazarın Pessoa'nın şehri olmasından dolayı okudum.
Ama gerçekten son zamanlarda okuduğum güzel kitaplardan.Kesinlikle okumaya değer.
Doktorun kitabından aktarılan kısımlar hariç, ilgimi çekmeyi başaran bir kitap olduğunu söyleyebilirim. İtiraf etmeliyim ki kitabı okuduktan sonra hem Portekizce öğrenme hem de bir trene binip uzun bir yolculuk yapma isteği oluştu içimde. Bunda, askerde olmamın ve uzun zamandır kısmen de olsa sahip olabildiğim özgürlüğüme hasretimin de etkisi yok değil :) Kitaba geri dönersem, okurun ilgisini çekmeyi başaran bir kurguya sahip. Ayrıca, hikayedeki karakterlerin analizini başarıyla sunmuş yazar. Adı geçen isimleri benimsemeniz hiç de zor değil. Eğer doktorun kitabı beni daha çok etkileyebilseydi 10/10 verirdim. Bu koşulllarda puanım 8.5'tan 9 :)
Bu kitabı sırf Lizbon'a gideceğim için okumuştum ama çok daha fazlası olduğunu gördüm. Lizbon sokaklarında geziyor gibi hissetmenin yanı sıra kişilerin iç hesaplaşmaları, dillerin zenginliği, kişilerin psikolojik hallerinin doyurucu tasvirleri, bir dönemin siyasi çekişmeleri, hiç sıkmadan ustaca anlatılmış. Okuyan kişide Gregorius gibi kaçıp gitme isteği uyandırmasına rağmen kitapta melankolik hava daha ağır basıyor. Son zamanlarda okuduğun en doyurucu ama aynı zamanda da en fazla karamsarlığa sürükleyici kitap oldu. Bir de Gregorius'un klinikten sonraki sağlık durumunu da öğrenebilseydik iyi olurdu :)
Tavsiye uzerine okudugum bir roman.... Biraz icim sikilarak, cogu kez anlamaya calisarak ama tuhaf bir sekilde bitirme arzusu ile okudum....Sonuc? Okumasaydim birsey kaybetmezdim....Sadece bir kitap daha okumus olmanin keyfini cikarttim!
Sıradan bir hayatı olan eski diller öğretmeni Raimund Gregorius, öğrencilerinin deyişiyle Mundus, bir gün dersini terk edip çıkar. Bir sahafta bulduğu eski bir Portekizce kitabı, kitapçı birkaç sayfa tercüme eder Mundus'a. Dil konusunda becerisi çok yüksek olan Mundus Portekizce öğrenmek ve bu kitabı okumak arzusuna kapılır. Aynı zamanda yazarı Amadeu Prado'nun yaşadığı Lizbon'a gitmek ve onu tanımak.
Ve Gregorius elinde kitaptan başka hiçbir bilgi olmaksızın Prado'nun izini sürmek üzere Lizbon'a doğru yola çıkar. Bu aslında hayatındaki bir kırılma noktası ve sonrası da kendi dönüşüm yolculuğudur da aynı zamanda. Bir daha asla eskisi gibi olamayacaktır. Başta kimi zaman geri dönmeyi düşünse de Prado'nun büyüsünden kurtulamayacak ve hatta kendi şehri Bern ona artık yabancı gelecektir.
Dr.Prado, bu laf ebesi, söz kuyumcusu, kelimelerin büyücüsü adam, diktatör Salazar zamanında yaşamış ve 30 yıl önce ölmüştür. Prado bilgiye karşı sonuna dek açlık hisseden, herşeyi öğrenmek arzusunda, çok zeki, parlak, aynı zamanda kibirsiz, iyi huylu, çok insancıl biridir. Kendine, insanlığa ve hayata karşı bitmek bilmeyen sorularını ve çıkarımlarını kağıtlara not etmiş, mektuplara işlemiş, konuşmalarına konu etmiştir.
Gregorius, Lizbon'da Prado'yu tanıyan, onun zamanında yaşamış ve hayatında derin izler bırakmış aile bireylerini, dostlarını, aşklarını, öğretmenlerini ve Salazar'a karşı birlikte mücadele ettiği insanları bularak ve onların anılarını ve Prado'nun geride bıraktığı yazılarını kullanarak bir yap-boz oyunu gibi, bir yaşam öyküsünü ortaya çıkarmaya çalışır. Bu sırada da tanıdığı bu insanların hayatlarına dokunur. Kimiyle dosluklar geliştirirken kiminin geçmişte donup kalmış hayatının buzlarını çözmekten geri durmaz.
Mercier kitabında gerçek bir edebi lezzet vaadini fazlasıyla yerine getiriyor. Bir mozaik tabloyu farklı yerlerinden tamamlayarak harika finale ulaştırıyor. Prado'ya söylettiği/yazdırdığı metinlerin bazısında anlamakta zorluk çeksem de genel olarak kolay okunan, keyif veren akıcı bir kitap Lizbon'a Gece Treni. Edebi lezzeti uzatmak için yavaş ve sindire sindire okudum. Bir G.G. Marquez veya Louis de Bernieres kitabı okur gibi hissettim kendimi kimi zaman, aldığım tat bakımından.
Sonuç olarak, kurgusuyla, içeriğiyle ve anlatımıyla bir edebiyat şaheseri. Edebiyat severlere ısrarla okumalarını öneriyorum.
Dil, psikoloji, felsefe ve yakın Portekiz tarihinin tek potada muhteşem eridiği kitap. Son zamanlarda okuduklarımın içinde en iyisi bile diyebilirim. Dil öğrencisiyseniz ya da dillere ilgiliyseniz kaçırmamanız gereken türden.