Toplumsal ideolojik sorunları, örtük ve mizahi bir biçimde anlatıyor. Okuduğunuzda o günden bugüne sorunların hiç değişmediğini görüyorsunuz. Ve bir yerlerde, birileri için hep bir sırça köşk...
Kurk mantolu madonnadan sonra okudugum 2.sabahattin ali kitabiydi.bu kez roman yerone oyku vardi.bence cok cok guzeldi.ozellikle son bolumdeki masal kismini cok sevdim.oykuler icinde de en sevdigim cirkince oldu.belki de sirincenin benim icin ozel olmasindan kaynakli bu durum :)
Oykuler insani yormayan tadinda biten turdendi.
resim çiziyor sabahattin ali. kelimelerle. her öykünün ayrı ayrı filmi çekilir. bu her şeyi doğrudan söylemek değil; okuyucunun muhayyilesine de fırsat tanıyor. var olsun.
http://egemvekitaplarim.blogspot.com.tr/2014/03/ay-benim-icin-oldukca-verimsiz-bir-ayd.html
Cankurtaran öyküsü favorim oldu. Sabahattin Ali'ye Kürk Mantolu Madonna ile tanışmak benim için talihsizlik olmuş. Ben pek sevemedim Kürk Mantolu Madonna'yı nedense. Ama Sırça Köşk şimdiye kadar okuduğum en iyi öykü kitabı. Sabahattin Ali'yi sanırım bu kitabıyla keşfettim ben.
♥ ♥ ♥ oykulerden olusmus bu kitap surukleyici oykuler ve yalin bir dille anlatilmalari sayesinde su gibi akti gitti.en begendigim oyku portakal en begendigim masal ise sirca kosk :))
çok farklı konuları hikayeleştirerek anlattığı kitabında tümünü beğenmekle beraber özellikle Çilli , Çigara, Katil Osman, ve Beyaz gemi benim açımdan harikaydı.
öyküleri ve masalları sevdim, S.Ali dili kitapta kendini belli ediyor, 40 ların sonunda yazılmış öyküler ancak sanki içinde bulunduğumuz zamanda yazılmış gibi, ya yazar zamanlarüstü bir hayalgücü ve beceriye sahip ya da 60-70 yıldır Türkiye'nin problemleri benzer...
Pek hikaye insanı değilim, ancak sonunda yer alan masallar gerçekten kaliteliydi. Bu kitabı okurken fark ettim; "toplum olarak bu halde olmamızın sebebi Sabahattin Ali'nin masallarıyla büyümemiş olmamız"mış...
Kitaptaki öyküler o kadar günümüzü çağrıştırıyor ki okunmaya değer bir kitap bence ...
Çok güzel öyküler mutlaka okunmalı.. Koyun masalı ve Sırça köşk o kadar güzeldi ki yıl 1945 olsun 2014 olsun fark etmez her devrin masalı.. Bazı şeyler değişmiyor maalesef..
Bir dönem yasaklı bir kitap olduğunu biliyorum. Ayrıca " Hükümet Kadın " filminde bu konuya değiniliyor bir sahnede. Dün internetten ilk baskısını aldım, okumak için sabırsızlıkla bekliyorum
Sırça köşklerimizde görmediklerimiz yada görüp görmezden geldiklerimizin reel anlatısı. Yazar bu kitabında Bahtiyar Köpek adlı öyküsünde şöyle der:
Bana neden hep aç insanları, yoksulları, acıları, yalın ayaklı çocukları anlatıp durursun ki dünyada anlatılacak güzel şeyler var bu güzellikleri , iyi olan şeyleri anlat diye zerzenişte bulunanlara cevap verir. Neden bunları anlatıyorum ki?
"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
Tek kelimeyle mükemmeldi. Eğer kapağı yazarı ya da yılını görmeden sadece içindeki hikayeleri okumuş olsaydım en fazla bir kaç yıl önce yazılmış olabileceğine inanabilirdim. Sabahattin Ali bu zamansız diyebileceğim kitabıyla bizi,iç dünyamızı ve yaşadıklarımızı yine bize yansıtmış aslında. Kısacası okuyun okutun derim ve kitabın sonundaki koyun masalı ve sırça köşke de özellikle bayıldığımı da söylemeden geçmek olmaz.
Kitap, toplumun ezilmiş kesimlerini anlatan öykülerden oluşuyor. Öyküler, hayatın içinden ve gerçekçi ama "Sırça Köşk" dışındakiler pek hatırda kalıcı değil.
Öncesinde okuduğum Kürk Mantolu Madonna'yı beğenmemiştim. Bu sefer hikaye konusunda şansımı deneyim dedim. Anladım ki maalesef yazarla yıldızımız uyuşmuyor. Betimlemeleri beni çok yordu. Anca 3-4 hikaye okuyabildim o da kendimi fazla zorlayarak.
Sabahattin Ali birkaç sayfalık öykülere resmen dünyaları sığdırmış. Öykülerinde işlediği o günün sorunlarının yıllardır değişmediğini ve günümüzde de devam ettiğini görüyoruz. O günün siyasi ortamının sorunları aynı şekilde devam ediyor. Herkesin okuması gereken ve okuyan herkesin bu günden bir şeyler bulacağı bu kitap Sabahattin Ali'nin ne kadar büyük bir öykücü olduğunu gözler önüne seriyor.
En çok sevdiğim yazarlardan birisi olan Sebahattin Ali’nin Sırça Köşk kitabı, 13 hikayeden ve 4 masaldan oluşmaktadır. Yazar, bu eserlerinde toplumsal sorunlara, sosyal yaralara, ülke sorunlarına sırtını dönen aydınlara, çıkarcı doktorlara, haksız kazanç sağlayan tüccarlara, katil olmaya mecbur kalan gençlere, istemedikleri hayatı yaşamak zorunda kalan kadınlara, yolsuzluklara, korunmayan doğal güzelliklere, halkı yok sayan yöneticilere yer vermiştir. Hepsi çok etkili ve derin anlamlar taşımaktadırlar.
Sırça Köşk kitabına adını veren bu masal şu şekilde özetlenebilir:
Tembel ve gittikleri hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş bir kente gelirler. Yolda gelirken içlerinden biri kendilerini rahat ettirecek bir yol bulur. Bu yol icabı geldikleri kentte dolaşıp, herkesin duyacağı şekilde ve şaşkın bir edayla "Bu ülkenin sırça köşkü nerede?" diye sorarlar. Sırça köşkün ne olduğunu halk merak eder. Üç tembel arkadaş sırça köşksüz kent olmayacağına onları inandırıp bir sırça köşk yaparlar. Köşkü gittikçe büyütürler. Sırça köşkün ihtiyaçları giderek artar, oraya giren hazır yemeye alıştığından oradan ayrılmak istemez, dışarda kalanlar da oraya girmeye çalışırlar.
Sırça köşk giderek halka yük olmaya başlar. Halk, üç uyanık arkadaşa sorular sorar, bunlara uygun birer cevap alırlar. Sırça köşkün ihtiyaçları karşılanamadığında, sırça köşktekiler zora başvurur. Halkın yiyeceğini, içeceğini zorla alır, itiraz edenleri sırça köşkün bodrumuna kapatırlar. Halk bu beladan kurtulmaya çalışmaz, sırça köşkün adamları da köşkün hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar sağlam olduğu düşüncesini yayarlar, safları inandırır, inanmayanları hile ve zorla sustururlar. Zamanla halkın vereceği bir şey kalmaz. Son koyunlarını da bir emirle getirirler. Bu durumda halkın artık korkmayacağını bilen üç tembel arkadaşın elebaşısı sesini tatlılaştırarak halk için yaptıkları fedakarlıkları anlatır.
Getirdikleri koyunların hepsini yemediklerini bir kısmını geri vereceklerini açıkladıktan sonra kellelerin halka dağıtılmasını emreder. Kelleler dağıtılır. Biri bakar ki kellelerin beyni yok. Kellelerin dili ve gözü de yoktur. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin olmayış nedenini sorduklarında "Siz onları ziyan edersiniz" cevabını alırlar. İçlerinden biri "bana böyle başın lüzumu yok" diye kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır. Herkes elindeki kelleyi fırlatınca, sağlamlığına inanılan köşk tuzla buz olur. Halk normal yaşayışına döner. Olayların bu şekilde bittiği bu masalda da bir kıssadan hisse paragrafı yer alır:
"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
Sabahattin Ali nin siyasi görüşünü ufak ufak hissettiğim hikayeler ve anlamlı masallardan oluşan bir kitap
Sabahattin Ali, öykülerindeki acıdan, çaresiz insanlardan öylesine etkilenmiş olacak ki, Bahtiyar Köpek öyküsünde
"Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. 'Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?' diyorlar. 'Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin?' Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir kaşık toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?" diye düşünen, soran okurlarına
"Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor. Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!" diye bitirerek, "aydın"lığını da insan olmanın erdemliğini de gözler önüne seriyor!
sabahattin ali'nin kitapları su gibi akıp gidiyor... masallar bölümü ayrıca güzeldi...