'..Haydi biraz cesaret Drogo,bu senin son kağıdın,ölümün karşısına bir asker gibi çık ki,hiç olmazsa kandırılmış yaşamın güzel bitsin.Yazgıdan intikamını al,kimse sana kahraman ya da buna benzer bir şey demeyecek ama işte tam da bunun için böyle yapmaya değer..'
Farklı bir kitaptı evet,elimde biraz süründü ama bitti,şu an Drogo için bir acıma hissini taşımakla beraber kendi yaşamımı da sorgulamaya başladım.'Neyi bekliyorum ki ben?'. İnsanı ve insana dair şeyleri yakalamış iyi bir kitap.
Hayatımızdaki sıkıcı diyebileceğimiz detayların aslında nasıl da alışkanlıklarımıza dönüştüğünü yüzümüze vuran harika bir kitap. Ne kadar erken okunursa o kadar iyi.
Hayatın anlamı üzerine düşündüren etkileyici bir kitap. Uzunca bir süredir okumayı bekliyordum. Beklediğime değdi. İnsan ömrü alışkanlıklar, beklentiler ve umut içerisinde ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Çok güzel.
Fantastik kurgusuyla yaşamdan uzak olabilecekken, tam da aksine hepimizin yaşamının tamda merkezini anlatıyor.
Seviyorum bu kitabı.
şimdiye kadar okumuş olduğum en iyi beş kitaptan biri... Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Yaşamınıza çok şey katacaktır.
durum romanı;
insanın beklentileri ile hayat bulması ve kaderini kabullenmeyi durağan dili ile anlatan, okurken insana siyahın tonları varmış gibi hissettiren kitaptır. tembel okuyuculara göre değildir.
Bastiani Kalesi'ne diğerleri gibi 20'li yaşlarında gelen yeni mezun bir teğmenin 50' li yaşlarına kadar surların içinde beklentilerle süren yaşamı konu edinmiş. Aslında konu bu kadar basit değil tabii ki... 30 küsur yıl insanın yaşadığı dünyada, yaptığı eylemlerde hayatına bir anlam verme arayışı için zihninde oluşturduğu beklentiye olan gönüllü köleliğin önce yavaş yavaş insan ruhunu ardından da bedenini nasıl tükettiğini anlatan, usta bir kalemin ustaca yazılmış harika/ harikulade bir hikayesi.
İnsanoğlunun, ilk etapta içinde yaşadığı sıkıntı dolu gelgitleri dindirmek adına hayatını anlamlandırmak, işkenceye dönüşen düşünsel gelgitlerine son vermek için inanmayı yeğlediği hikâyelerle, zihnini zamanla durağan alışkanlıklara nasıl ağır ağır teslim ederek hantallaştırdığı ve kendi kendini yaşamdan nasıl tecrit etmeye elverişli bir yapıya getirdiğini, zaman akışının olağanüstü betimlemeleriyle kaleme almış. Bana göre, Bastiani kalesi bir simgeydi biz okuyucular için. Her birimizin surlarla çevrili dünyasına dışarıdan sesleniyordu Dino Buzzati.
Kendine has güzellikleriyle dolu mevsimleri, yaşamın her gün cömertçe sunduğu taze heyecanları, bir çiftin birbirine verebileceği mutlulukları... vb seçmek varken; zihnimizde dönüp duran, bizi dünyadaki canlı yaşamın, büyüleyici döngüsel deviniminden koparan sadece bir seyirci durumuna düşüren anlam arayışımız yüzünden, bir bakmışız ki zamanla hantallaşarak hiç farkında bile olmadan yitirdiğimiz yaşam hakkımıza dair heyecanlarımızı gömmüşüz... Yaşarken aslında yaşamayıp da seyrine daldığımız canlı kanlı duygularımızı gömmek suretiyle bir çırpıda ömrümüzün sonunda bulduğumuz hayatlarımıza sesleniyor.
Tam da kendi döngüselliğimizin girdabında dönüp dururken zalimce davrandığımız kendimize geçen zamanı hatırlatıyor, hep bir şekilde ertelediğimiz ya da çoğunluğun beklentilerine uyarak yasakladığımız yaşantımızın bir noktasında ayna tutup 30 küsur yıldan sonra artık başka bir başlangıç için geriye dönüş yok “Bunu fark et” diyor. İnsanın zihnindeki hantallığı yıkarak yaşama bağlılığı tekrar kuran ve bağışıklık sistemini güçlendiren harika bir kitap bana göre. :))
Kitapta kahramanın hayatında hiçbir şey olmamasına rağmen hep bir şey olacakmış gibi umut ederek yaşama tutunmaya çalışması ve yaşamının hiç farkına varmadan nasıl tükendiği anlatılmakta. Aslında anlatılan sıradan insanın hikayesidir. Herkes kendinden bir şeyler bulabilir bu kitapta. Bu kitabı okurken sıkılan insan kendi hayatını gördüğü için sıkılmıştır bence.
Drogo yeni atandığı görev yeri olan kaleye daha ilk görüşte isinamamistir ve ilk gördüğü anda burdan gitmeyi kafasına koymuştur. Ama komutaniyla yaptığı görüşmede 4 ay kaldiktan sonra sağlık sorunlarını bahane Edip gitmesinin daha uygun olacağına karar verir. Neticede burda görev yaptığı süre hizmet olarak ona ayrı bir değer katacaktır.
Ama burda kaldığı 4 ay süreç onu tamamen kaleye bağlar, alışkanlıklarının esiri olur.
Kısa bir zaman dilimi için kalmayı planladığı kale ömrünü çalar Drogo'nun. Hep ufukta , çölün diğer tarafından gelecek düşman tehdidini beklemekle ömrünün sonuna gelir. Hayat beklemeye alamayacak kadar kısadır. Hayatta bulduğun fırsatları degerlendirmelisin, bazı şeyler için çok geç olabilir çünkü.. İnsanı yer yer siksa da karamsarlığa iten bir roman. Etkileyici , zihinde kalıcı bir roman. Bu romanı okuduktan sonra yaşantim geldi aklıma. Köy okulunda görev yapıyorum. Ve hayatım belirli ritüeller etrafında dönüyor. Alışkanlıkların esiri oldum. Bu 3 yıllık süre beni düşündürüyor. Acaba yenilik gerekmez mi? Hayat seni beklemez , hayatı bekletmeye çabalamak da neden ?
Kitabın baş karakteri, asker olan Giovanni Drogo yıllar boyunca ilk tayin yeri olan Bastiani Kale'sinden savaş çıkar umuduyla yaklaşık 40 yıl boyunca hiç bir yere gitmemiştir. Hiç bir tayin hakkını kullanmadığı gibi gitmesi için karşısına çıkan imkanları da tepmiştir. Kitabı okurken bir umut bekledim kaleden ayrılıp gerçek bir yaşantıya geçecek diye ama ömrümü yedi Drogo 😂 Sonunu da anlatmayayım siz de okuyun... İyi okumalar....
Her kelimesinde Albert Camus'yu hissetmenize rağmen kendi öznelliğine sahip harika bir eser.
umut ettiğin şey uğruna yaşamında ki zaman kavramının karmaşasından sıkılıp sadece kendini umut edilen şeye bağlamak ve elde edeceğin anda işişten geçmiş olması ne kadar kötü,umut yoksa ölüm var diyor yazar sanki romanın sonunda kahramanın yaptığıyla...
Çok sıkıcı bir kitap. Tam da bu yüzden mükemmel. Çünkü yazar kitapta hayatın monotonluğu ve sıkıcılığını anlatmaya çalışıyor zaten.
Bir kısa öykü, ya da en iyi ihtimalle uzun öykü olacak bir konuyu roman büyüklüğünde yazmak kolay iş değil. Buzzati de zoru seçmiş ve hikayeyi zenginleştirebilmek için pek çok karakter yaratmış. Bu karakterlerin bir kısmı anlatılan hikaye içinde iğreti duruyor. Konu ilginç, Buzzati'nin dili sade. Belki çok fazla beklentime karşılık biraz hayal kırıklığına uğradığım için On üzerinden değerlendirmem 6 oldu. 6 ile 7 arası daha insaflı olur.
Varoluşsal sorgulamada pitoresk bir geçmişi olmayan, gerçek hayatın gerçekliğinden şüpheler duyarak düşünce boyutuna geçebilmek konusunda ve sorgulamalarda yanılgılar içinde olan, zamanın anlamsız yitimi içinde sürüklenmek istemeyen yada bunu bilinç içinde anlamlandırmak ve sezgilerine güven ve yön vermek konusunda bağımsız düşünceye sahip olabilmek adına okuduğunda Tatar Çölü DINO BUZZATTI ile farklılaşmış bir bakış acısı sunmaktadır.
İlk 100 sayfaya sabredebilirseniz güzel bi kitap. Ama benim için aşırı karamsardı. Giovanninin yaşamına çok üzülüyosunuz. Öyle böyle değil aşırı üzülüyosunuz. Böyle saçma sapan bi amaç uğruna bomboş bi ömür geçmemeli ya. Neyse hangi kafayla yazdığını bilmiyorum yazarın ama kimse hayatını böyle çarçur etmez diye düşünüyorum. Bi yerden sonra eeh yeter be der. Evet hayatın ve bu dünyanın boşluğu çok güzel anlatılmış ama dünya bu kadar da karamsar biyer değil ya. Benim dünyam değil elhamdülillah. Nefes alıyorsak her zaman umut vardır ve biryerlerde güzel bişeyler oluyodur. Bu kitapta bitane iyi bişey olmadı be😂 İçim sıkılarak okuduğum 1 kitap olarak kaydediyorum. Zaten çok zor bitti😂 başucu kitabı mı? Benim olmadığı kesin🤓
Neler neler çağrıştırıyor, 20. yüzyılın önemli romanlarından biri olan ''Tatar Çölü''. Yaratılan bir düşman figürü, bununla motive edilen, korkutulan, sonucunda bayrağa selam vermeden uçup giden kuşa bile nefret kusan bir toplumu... Edilgen bir hayata, kendi inşa ettikleri kalelere sıkışıp kalmış, hapsolmuş insancıkları... Alışkanlıkların sağladığı kolaylıklara kendini bırakmış, ömrünün gözünün önünden kayıp gitmesine müsaade etmiş bizleri, her birimizi... Tüm bunların yanında, içimizde varlığını sürekli sürdüren cevheri... Umudu... O var olduğu sürece sürdürülebilen hayatları...
Sorgu yargıcınız oluyor ''Tatar Çölü''. Daha ne kadar bekleyeceğinizi sorup sorup duruyor. Halbuki beklemeyince, korkmayınca özgürleşiyor insan. Tıpkı Kazancakis'in dediği gibi...
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2013/04/dino-buzzati-tatar-colu.html
Yarısına kadar biraz süründü elimde ama yarıdan sonrası müthişti, başlangıçtaki olayların niye o kadar ayrıntılı ve sıkıcı anlatıldığı anlaşılıyordu. İnsanın varoluş sorunsalına dair okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. "Kale" metaforuyla anlatılan kendi içimizde ördüğümüz alışkanlıklar kalesi beni çok etkiledi, hala sorguluyorum kendimi...