Tatar Çölü, 2. Dünya Savaşı sonrasında parlayan modern İtalyan edebiyatının ilk ve en usta ürünlerinden biri, çağdaş dünya edebiyatında da önemli yer edinmiş bir eser. Genç ve hevesli bir teğmenin, ilk görev yerini çevreleyen uçsuz bucaksız çölle savaşı. Çöl, hem teğmenin muhtaç olduğu düşmanı ondan esirger hem bizzat düşmanın yerini tutar, hem de gizemli, tarifsiz varlığıyla genç teğmeni cezbeder. Gerçek-dışı, soyut bir mekanda, zamanda, zeminde, olaysızlığın ortasında insana ilişkin en can alıcı sorular...
Tatar Çölü, 2. Dünya Savaşı sonrasında parlayan modern İtalyan edebiyatının ilk ve en usta ürünlerinden biri, çağdaş dünya edebiyatında da önemli yer edinmiş bir eser. Genç ve hevesli bir teğmenin, ilk görev yerini çevreleyen uçsuz bucaksız çölle savaşı. Çöl, hem teğmenin muhtaç olduğu düşmanı ondan esirger hem bizzat düşmanın yerini tutar, hem de gizemli, tarifsiz varlığıyla genç teğmeni cezbeder. Gerçek-dışı, soyut bir mekanda, zamanda, zeminde, olaysızlığın ortasında insana ilişkin en can alıcı sorular...
Neler neler çağrıştırıyor, 20. yüzyılın önemli romanlarından biri olan ''Tatar Çölü''. Yaratılan bir düşman figürü, bununla motive edilen, korkutulan, sonucunda bayrağa selam vermeden uçup giden kuşa bile nefret kusan bir toplumu... Edilgen bir hayata, kendi inşa ettikleri kalelere sıkışıp kalmış, hapsolmuş insancıkları... Alışkanlıkların sağladığı kolaylıklara kendini bırakmış, ömrünün gözünün önünden kayıp gitmesine müsaade etmiş bizleri, her birimizi... Tüm bunların yanında, içimizde varlığını sürekli sürdüren cevheri... Umudu... O var olduğu sürece sürdürülebilen hayatları...
Sorgu yargıcınız oluyor ''Tatar Çölü''. Daha ne kadar bekleyeceğinizi sorup sorup duruyor. Halbuki beklemeyince, korkmayınca özgürleşiyor insan. Tıpkı Kazancakis'in dediği gibi...
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2013/04/dino-buzzati-tatar-colu.html
Yarısına kadar biraz süründü elimde ama yarıdan sonrası müthişti, başlangıçtaki olayların niye o kadar ayrıntılı ve sıkıcı anlatıldığı anlaşılıyordu. İnsanın varoluş sorunsalına dair okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. "Kale" metaforuyla anlatılan kendi içimizde ördüğümüz alışkanlıklar kalesi beni çok etkiledi, hala sorguluyorum kendimi...
Zamanın nasıl akıp gittiğini böyle güzel anlatan kitap okumadım daha.
Hayran kaldığım bir yapıttı. Kesinlikle okunmalı...
Fantastik kurgusuyla yaşamdan uzak olabilecekken, tam da aksine hepimizin yaşamının tamda merkezini anlatıyor.
Seviyorum bu kitabı.
umut ettiğin şey uğruna yaşamında ki zaman kavramının karmaşasından sıkılıp sadece kendini umut edilen şeye bağlamak ve elde edeceğin anda işişten geçmiş olması ne kadar kötü,umut yoksa ölüm var diyor yazar sanki romanın sonunda kahramanın yaptığıyla...
Belki de okuduğum en iyi kitap. Müthiş sarsıcı.
durum romanı;
insanın beklentileri ile hayat bulması ve kaderini kabullenmeyi durağan dili ile anlatan, okurken insana siyahın tonları varmış gibi hissettiren kitaptır. tembel okuyuculara göre değildir.
Çok sıkıcı bir kitap. Tam da bu yüzden mükemmel. Çünkü yazar kitapta hayatın monotonluğu ve sıkıcılığını anlatmaya çalışıyor zaten.
Ciltsiz, 19.Baskı, 232 sayfa
23Kasım2018 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı