Frentich

0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 1 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Frentich şu an okuyor.
Mösyö Songe

Robert Pinget, her zaman basından gizlenmiş, pek evinden çıkmamış, 1997 yılındaki ölümüne dek televizyonda yalnızca bir kere görünmüş, üstelik her zaman, anlatacak hiçbir şeyi olmadığını söylemiş ilginç bir yazar. Yazarın Fantoine ile Agapa Arasında (1995) ve Sorgulama (1996) adlı kitapları daha önce yine YKYden çıkmıştı. Mösyö Songe ise Pingetnin başyapıtlarından biri sayılıyor.Eğer kitaptan beklenen başı ve sonu olan bir hikaye ise Pingetin hiçbir şey anlatmadığı söylenebilir. Bir sahil kasabasında hizmetçisiyle yaşayan Mösyö Songe yaşlı bir adamdır ve yazarın çoğu karakterleri gibi hafif kaçık ve sabit fikirlidir. Kitap, ihtiyarın gündelik yaşamından, çevresiyle kurduğu anlık ve kopuk ilişkilerden kurulu sahnelerden, yakınlarıyla saçmayı bile zorlayan diyaloglardan oluşuyor. Anlatacak bir şeyi olmadığını söyleyen yazar ne anlatır, nasıl anlatır? Bu ilginç yaklaşımı keşfetmek için Mösyö Songe son derece iyi bir örnek. TADIMLIKVIösyö Songe, düşünerek dönenip durduktan sonra bahçeye geri dönüyor. Esinti yoksa, güneşin altında sıcak birkaç saat daha sürüyor. Dış basamaklarda bir an için duruyor ve söylemek bile fazla, bu memleket bir cennet, diyor. Onun bütün bir gün bu cümleyi tekrarlaması, inanmadığı halde kendisini buna ikna etmeye çalıştığı izlenimini yaratıyor. Yanında duran herhangi birinin edinebileceği bu izlenim, her zaman görgü kurallarına uygun hareket eden bir kişiliğin genel davranış biçimiyle çelişkili değil. Hali vakti yerinde bir emekli Güneye çekilir, o da bunu yapmış işte. Bu durum ona ille de keyif verecek diye bir şey yok. Vergilius cildinin yerli yerinde durduğu demir masaya gidip oturuyor ve cebinden fatura tomarını çıkarıyor. Kahve sırasında ya da sonrasında uyumamışsa, uyukladığı da oluyor. Olay çok basit cereyan eder. Bir faturanın üzerine notlar alıyorken, almıyorken de olabilir, bir anlık malum incelemenin sonunda başı tek bir hareketle öne düşer. İzlendiğini bilen bir memur alışkanlığıyla kafasını kaldırır ve etrafına bakınır. İncelemeye ya da not almaya koyulur yeniden ama başı yine önüne düşer. O vakit, bugün bir emekli olan ve artık kimsenin gözetlemediği Mösyö Songe, son sıkılganlık kırıntılarını da üstünden atarak yorgunluğa yenik düşmüş halde, o çok hoş kararı, kavuşturduğu kollarının çukurunda, masaya devrilmiş halde kendini uykuya bırakma kararını alır. Bu şekilde bir yarım saat kadar uyuduğu olur. Sonra uyanır ve toparlayalım bakalım kendimizi der, faturalarını bir an için tekrar eline alır ya da kalkıp hiçbir şey görmeden bahçeyi turlar.Mösyö Songeun aklını ne kurcalıyor?Burada Mösyö Songeun geçmişini deşecek ve kahramana deyim yerindeyse, geriye dönük bir ilgi uyandıracak irdeleyici birkaç satır çiziktirmek mümkün olsaydı, bu da halledilirdi. Ama mümkün değil bu, ve geçerli bir nedeni de yok. Görülen davranışlar ve duyulan sözcükler dramı ortaya koymaya yetmeli, ortada dram varsa elbette.

Robert Pinget, her zaman basından gizlenmiş, pek evinden çıkmamış, 1997 yılındaki ölümüne dek televizyonda yalnızca bir kere görünmüş, üstelik her zaman, anlatacak hiçbir şeyi olmadığını söylemiş ilginç bir yazar. Yazarın Fantoine ile Agapa Arasında ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Frentich kütüphanesine ekledi.
Mösyö Songe

Robert Pinget, her zaman basından gizlenmiş, pek evinden çıkmamış, 1997 yılındaki ölümüne dek televizyonda yalnızca bir kere görünmüş, üstelik her zaman, anlatacak hiçbir şeyi olmadığını söylemiş ilginç bir yazar. Yazarın Fantoine ile Agapa Arasında (1995) ve Sorgulama (1996) adlı kitapları daha önce yine YKYden çıkmıştı. Mösyö Songe ise Pingetnin başyapıtlarından biri sayılıyor.Eğer kitaptan beklenen başı ve sonu olan bir hikaye ise Pingetin hiçbir şey anlatmadığı söylenebilir. Bir sahil kasabasında hizmetçisiyle yaşayan Mösyö Songe yaşlı bir adamdır ve yazarın çoğu karakterleri gibi hafif kaçık ve sabit fikirlidir. Kitap, ihtiyarın gündelik yaşamından, çevresiyle kurduğu anlık ve kopuk ilişkilerden kurulu sahnelerden, yakınlarıyla saçmayı bile zorlayan diyaloglardan oluşuyor. Anlatacak bir şeyi olmadığını söyleyen yazar ne anlatır, nasıl anlatır? Bu ilginç yaklaşımı keşfetmek için Mösyö Songe son derece iyi bir örnek. TADIMLIKVIösyö Songe, düşünerek dönenip durduktan sonra bahçeye geri dönüyor. Esinti yoksa, güneşin altında sıcak birkaç saat daha sürüyor. Dış basamaklarda bir an için duruyor ve söylemek bile fazla, bu memleket bir cennet, diyor. Onun bütün bir gün bu cümleyi tekrarlaması, inanmadığı halde kendisini buna ikna etmeye çalıştığı izlenimini yaratıyor. Yanında duran herhangi birinin edinebileceği bu izlenim, her zaman görgü kurallarına uygun hareket eden bir kişiliğin genel davranış biçimiyle çelişkili değil. Hali vakti yerinde bir emekli Güneye çekilir, o da bunu yapmış işte. Bu durum ona ille de keyif verecek diye bir şey yok. Vergilius cildinin yerli yerinde durduğu demir masaya gidip oturuyor ve cebinden fatura tomarını çıkarıyor. Kahve sırasında ya da sonrasında uyumamışsa, uyukladığı da oluyor. Olay çok basit cereyan eder. Bir faturanın üzerine notlar alıyorken, almıyorken de olabilir, bir anlık malum incelemenin sonunda başı tek bir hareketle öne düşer. İzlendiğini bilen bir memur alışkanlığıyla kafasını kaldırır ve etrafına bakınır. İncelemeye ya da not almaya koyulur yeniden ama başı yine önüne düşer. O vakit, bugün bir emekli olan ve artık kimsenin gözetlemediği Mösyö Songe, son sıkılganlık kırıntılarını da üstünden atarak yorgunluğa yenik düşmüş halde, o çok hoş kararı, kavuşturduğu kollarının çukurunda, masaya devrilmiş halde kendini uykuya bırakma kararını alır. Bu şekilde bir yarım saat kadar uyuduğu olur. Sonra uyanır ve toparlayalım bakalım kendimizi der, faturalarını bir an için tekrar eline alır ya da kalkıp hiçbir şey görmeden bahçeyi turlar.Mösyö Songeun aklını ne kurcalıyor?Burada Mösyö Songeun geçmişini deşecek ve kahramana deyim yerindeyse, geriye dönük bir ilgi uyandıracak irdeleyici birkaç satır çiziktirmek mümkün olsaydı, bu da halledilirdi. Ama mümkün değil bu, ve geçerli bir nedeni de yok. Görülen davranışlar ve duyulan sözcükler dramı ortaya koymaya yetmeli, ortada dram varsa elbette.

Robert Pinget, her zaman basından gizlenmiş, pek evinden çıkmamış, 1997 yılındaki ölümüne dek televizyonda yalnızca bir kere görünmüş, üstelik her zaman, anlatacak hiçbir şeyi olmadığını söylemiş ilginç bir yazar. Yazarın Fantoine ile Agapa Arasında ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Frentich şu an okuyor.
Saraydan Sürgüne

Üç kıtayı zangır zangır titreten büyük bir imparatorluğun çöküşüne tanık olduğu sıralarda Selma Sultan henüz yedi yaşındaydı. İstanbulda Çırağan Sarayında dünyaya gelmesiyle başlayan hayat çizgisi zaten gerçek bir masal olarak yazılmıştı. Üstelik masal olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar masalsıydı bu hayat. İmparatorluk ailesi, saltanatın sona ermesiyle birlikte sürgüne gönderilip Lübnana yerleşmişti. Hem ülkesini hem de babasını yitiren Selma, orada yamalı çoraplı prenses oldu, hayatının ilk aşkını tattı ve ömründe hiç görmediği bir Hint racasıyla evlenmeyi kabul etti. Hindistanda mihracelerin şatafatlı hayatını, Britanya İmparatorluğunun son günlerini ve Gandinin başlattığı bağımsızlık savaşlarını yaşadı. Ancak Lübnanda olduğu gibi orada da yabancı kaldı. Sevmek istediği halk tarafından dışlanınca Parise kaçmaktan başka çare bulamadı. Sonunda gerçek aşkı orada buldu, ancak savaş yüzünden sevdiğinden ayrılmak zorunda kaldı. Bir kız çocuğu dünyaya getirdikten sonra, yirmi dokuz yaşındayken, yoksulluktan öldü.Selma Sultanın kızı olan elinizdeki romanın yazarı Kenize Murad, Osmanlı sarayını ilk kez sarayın içinden, Fransız mandası Lübnandan, feodal Hindistandan bakarak gözlerinizin önüne seriyor bu romanda. Saraydan Sürgüne, büyük bir aşkı anlatan, ender bulunabilecek romanlardan...

Üç kıtayı zangır zangır titreten büyük bir imparatorluğun çöküşüne tanık olduğu sıralarda Selma Sultan henüz yedi yaşındaydı. İstanbulda Çırağan Sarayında dünyaya gelmesiyle başlayan hayat çizgisi zaten gerçek bir masal olarak yazılmıştı. Üstelik mas... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Frentich kütüphanesine ekledi.
Saraydan Sürgüne

Üç kıtayı zangır zangır titreten büyük bir imparatorluğun çöküşüne tanık olduğu sıralarda Selma Sultan henüz yedi yaşındaydı. İstanbulda Çırağan Sarayında dünyaya gelmesiyle başlayan hayat çizgisi zaten gerçek bir masal olarak yazılmıştı. Üstelik masal olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar masalsıydı bu hayat. İmparatorluk ailesi, saltanatın sona ermesiyle birlikte sürgüne gönderilip Lübnana yerleşmişti. Hem ülkesini hem de babasını yitiren Selma, orada yamalı çoraplı prenses oldu, hayatının ilk aşkını tattı ve ömründe hiç görmediği bir Hint racasıyla evlenmeyi kabul etti. Hindistanda mihracelerin şatafatlı hayatını, Britanya İmparatorluğunun son günlerini ve Gandinin başlattığı bağımsızlık savaşlarını yaşadı. Ancak Lübnanda olduğu gibi orada da yabancı kaldı. Sevmek istediği halk tarafından dışlanınca Parise kaçmaktan başka çare bulamadı. Sonunda gerçek aşkı orada buldu, ancak savaş yüzünden sevdiğinden ayrılmak zorunda kaldı. Bir kız çocuğu dünyaya getirdikten sonra, yirmi dokuz yaşındayken, yoksulluktan öldü.Selma Sultanın kızı olan elinizdeki romanın yazarı Kenize Murad, Osmanlı sarayını ilk kez sarayın içinden, Fransız mandası Lübnandan, feodal Hindistandan bakarak gözlerinizin önüne seriyor bu romanda. Saraydan Sürgüne, büyük bir aşkı anlatan, ender bulunabilecek romanlardan...

Üç kıtayı zangır zangır titreten büyük bir imparatorluğun çöküşüne tanık olduğu sıralarda Selma Sultan henüz yedi yaşındaydı. İstanbulda Çırağan Sarayında dünyaya gelmesiyle başlayan hayat çizgisi zaten gerçek bir masal olarak yazılmıştı. Üstelik mas... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Frentich şu an okuyor.
Günlerin Getirdiği - Sözden Söze

Nurullah Ataçın zevkle okuyacağınız bu denemeleri kırk yılı aşkın bir süre önce yazılmış, ama yine de tazeliklerini, diriliklerini yitirmemişler. Ataçın coşkuyla ve inançla kaleme aldığı, sorgulamayı hiç bırakmadığı konular, eleştiri oklarını sakınmadan yönelttiği edebiyatçılar var Günlerin Getirdiği ile Sözden Sözede. Tiryakileri için.Hani aile içinde, yaşlı bekar amcalar vardır. Bir günleri bir günlerine pek uymaz. Neden hoşlanır, kimi sevmezler, kimi sever, neden hoşlanmazlar, belli olmaz. Ama yine de patavatsızlıklarına rağmen dürüsttürler, hırçınlıklarına rağmen candan. Hatta yolları beklenir. Yine çıkagelse de didişse, kavga etse, veriştirse diye varlıkları aranır. İşte Ataç usta da edebiyatımızın böyle eserekli bir amcası idi.Haldun Taner TADIMLIKBir edebiyat âlemi var mı bizde? Edebiyatçılarımız yok demiyorum, olmaz olur mu? İşte şairler, hikâyeciler, denemeciler. Arasıra eleştirmeye özenenler de görülüyor. Edebiyatçılarımız var, edebiyat âlemimiz yok. Edebiyatçılarımız biribirlerini bilmiyor, bilmek istemiyor, bilmeği gerekli bulmuyor da onun için. Hepsi de kendi içlerine büzülmüş, bir kendilerini düşünüyorlar, gözleri bir kendilerine dikili. Her biri kendi yazdıklarının okunmasını, önemlenmesini, adının boyuna anılmasını istiyor. Okuyacaksınız yazılarını, hem de beğeneceksiniz, öveceksiniz. Beğenmezseniz, ufacık da olsa bir kusur bulursanız, yandınız, yargıyı giyiyorsunuz: anlamıyorsunuz edebiyattan, gerçek güzel, gerçek yeni nedir seçemiyorsunuz. Yahut kıskanıyorsunuz, sanat dışı kaygılarınız var... Buna bir diyeceğim yok. Her yazar, kendi elinden çıkanın güzel, kendi düşündüklerinin doğru olduğuna inanır, güzelliği, o doğruluğu sezmiyenlerin de anlamadıkları, anlamıyacakları kanısındadır. Ama kendileri için beklediklerini başkaları için neden yapmıyorlar? Ben sizin yazdığınızı okuyayım, ilgileneyim size, peki, siz benim yazdıklarımı neden okumuyorsunuz, siz bana neden ilgilenmiyorsunuz? Kendimi öne sürmüyorum, benim yazdıklarımı okusunlar demiyorum, biribirlerinin yazılarını neden okumuyorlar?

Nurullah Ataçın zevkle okuyacağınız bu denemeleri kırk yılı aşkın bir süre önce yazılmış, ama yine de tazeliklerini, diriliklerini yitirmemişler. Ataçın coşkuyla ve inançla kaleme aldığı, sorgulamayı hiç bırakmadığı konular, eleştiri oklarını sakınma... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Frentich kütüphanesine ekledi.
Günlerin Getirdiği - Sözden Söze

Nurullah Ataçın zevkle okuyacağınız bu denemeleri kırk yılı aşkın bir süre önce yazılmış, ama yine de tazeliklerini, diriliklerini yitirmemişler. Ataçın coşkuyla ve inançla kaleme aldığı, sorgulamayı hiç bırakmadığı konular, eleştiri oklarını sakınmadan yönelttiği edebiyatçılar var Günlerin Getirdiği ile Sözden Sözede. Tiryakileri için.Hani aile içinde, yaşlı bekar amcalar vardır. Bir günleri bir günlerine pek uymaz. Neden hoşlanır, kimi sevmezler, kimi sever, neden hoşlanmazlar, belli olmaz. Ama yine de patavatsızlıklarına rağmen dürüsttürler, hırçınlıklarına rağmen candan. Hatta yolları beklenir. Yine çıkagelse de didişse, kavga etse, veriştirse diye varlıkları aranır. İşte Ataç usta da edebiyatımızın böyle eserekli bir amcası idi.Haldun Taner TADIMLIKBir edebiyat âlemi var mı bizde? Edebiyatçılarımız yok demiyorum, olmaz olur mu? İşte şairler, hikâyeciler, denemeciler. Arasıra eleştirmeye özenenler de görülüyor. Edebiyatçılarımız var, edebiyat âlemimiz yok. Edebiyatçılarımız biribirlerini bilmiyor, bilmek istemiyor, bilmeği gerekli bulmuyor da onun için. Hepsi de kendi içlerine büzülmüş, bir kendilerini düşünüyorlar, gözleri bir kendilerine dikili. Her biri kendi yazdıklarının okunmasını, önemlenmesini, adının boyuna anılmasını istiyor. Okuyacaksınız yazılarını, hem de beğeneceksiniz, öveceksiniz. Beğenmezseniz, ufacık da olsa bir kusur bulursanız, yandınız, yargıyı giyiyorsunuz: anlamıyorsunuz edebiyattan, gerçek güzel, gerçek yeni nedir seçemiyorsunuz. Yahut kıskanıyorsunuz, sanat dışı kaygılarınız var... Buna bir diyeceğim yok. Her yazar, kendi elinden çıkanın güzel, kendi düşündüklerinin doğru olduğuna inanır, güzelliği, o doğruluğu sezmiyenlerin de anlamadıkları, anlamıyacakları kanısındadır. Ama kendileri için beklediklerini başkaları için neden yapmıyorlar? Ben sizin yazdığınızı okuyayım, ilgileneyim size, peki, siz benim yazdıklarımı neden okumuyorsunuz, siz bana neden ilgilenmiyorsunuz? Kendimi öne sürmüyorum, benim yazdıklarımı okusunlar demiyorum, biribirlerinin yazılarını neden okumuyorlar?

Nurullah Ataçın zevkle okuyacağınız bu denemeleri kırk yılı aşkın bir süre önce yazılmış, ama yine de tazeliklerini, diriliklerini yitirmemişler. Ataçın coşkuyla ve inançla kaleme aldığı, sorgulamayı hiç bırakmadığı konular, eleştiri oklarını sakınma... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl, 2 ay
Daha Fazla Göster

Frentich şu an ne okuyor?

Mösyö Songe

%0

Saraydan Sürgüne

%0

Günlerin Getirdiği - Sözden Söze

%0

Din Maskeli Allah Düşmanlığı: Şirk

%0

Favori Yazarları (3 yazar)

Favori yazarı yok.