Haruki Murakami’den bir tutku olarak koşmak ve bu tutkuyla terbiye edilen yazma eylemi üzerine eşsiz bir metin...
Murakami Bey, insan sizin gibi sağlıklı bir yaşam sürünce zamanla roman yazamaz hale gelmez mi?
Arada sırada insanlar bu soruyu sorar bana. Roman yazmak, sağlıksız bir
eylem; yazar olan kişi de sağlıklı olmak dediğimiz çemberden uzak bir yerde, mümkün olduğunca sağlıklı denemeyecek bir yaşam sürmek zorundaymış gibi.
Biz roman yazmaya çalıştığımızda, insanlığın temelinde bulunan zehir gibi bir şeyi istemesek de çekip çıkarır, görünür kılarız. Yazarlar az çok bu zehre maruz kalır. Bu zehir işin içine girmediği sürece, gerçek anlamda yaratıcılık
eylemi ortaya konulamaz çünkü (tuhaf bir benzetmeyle söyleyeceğim
ama balonbalığının zehirli kısmının aynı zamanda en lezzetli kısmı olmasıyla tıpatıp benzeyen bir durum galiba). Ama gerçekten sağlıksız olan şeylerle uğraşmak için insan mümkün olduğunca sağlıklı olmak zorundadır. Bu, benim tezim. Yani sağlıksız bir ruh bile, yine sağlıklı bir vücuda gereksinim duyar. İşte bu yüzden, böyle biri sanatçı olamaz, dense bile ben koşmaya
devam ediyorum.
Haruki Murakami’den bir tutku olarak koşmak ve bu tutkuyla terbiye edilen yazma eylemi üzerine eşsiz bir metin... Koşmasaydım Yazamazdım kendini “utangaç biri” olarak tanımlayan yazarın belki de en kişisel kitabı.
Haruki Murakami’den bir tutku olarak koşmak ve bu tutkuyla terbiye edilen yazma eylemi üzerine eşsiz bir metin...
Murakami Bey, insan sizin gibi sağlıklı bir yaşam sürünce zamanla roman yazamaz hale gelmez mi?
Arada sırada insanlar bu soruyu so... tümünü göster
2015'de kaç kitap okumayı hedefliyorsunuz?
2015'de kaç kitap okumayı hedefliyorsunuz?
Evet, saklamıyorum, abimi izledim. Onun beni izleyişinden farklı bir biçimde ama. Kıskançlık ve öfkeyle değil, sadece merak ve ilgiyle. Bugüne kadar görmediğim, seslerini bile duymadığım sayısız kadınla birlikte oldu abim. Tıpkı benim sevgililerimde olduğu gibi, onlardan da söz etmedik. Ortak hayatımızın içinden, yağmur taşımayan bulutlar gibi sessizce geçip gittiler.Cahide Birgül, elinizde tuttuğunuz romanıyla, herkesi çarpacak. Bir romandan beklenmeyecek kadar psikolojinin, insan ilişkilerinin, insanın içinde yaşadığı karmaşaların derinliklerinde dolaşıyor...Hasta denilen insanların mı yoksa sıradan ve normal görünen insanların mı hasta olduğunu kurcalıyor...Her anlamıyla cesur ve tartışmalar yaratacak bir roman.
******
Nilüfer, Haluk ve hasta Memo aynı çatı altında bambaşka hayatlar büyüten üç kardeştir. Tutkunun ve nefretin at başı gittiği ilişkileri, giderek daralan ve hızla tükenişe sürüklenen yaşamlarında, kaçınılmaz sona doğru ilerler... İç dünyası karmakarışık, sırlarla dolu bir kız kardeş, kızkardeşine tutkuyla bağlı, yaşamı suçlarla örülü bir ağabey ve esrarlı dünyasında yaşayan, sırları kendinden bile saklı Memo: Geceye Uyananlar sıradışı bir dönemin kanla bozulmuş insan psikolojisini çarpıcı, etkileyici bir dille anlatıyor. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dünyada yaşayan ve bilinmezliğin katmanları arasında yol almaya çalışan insanların; bizlerin romanı...
Evet, saklamıyorum, abimi izledim. Onun beni izleyişinden farklı bir biçimde ama. Kıskançlık ve öfkeyle değil, sadece merak ve ilgiyle. Bugüne kadar görmediğim, seslerini bile duymadığım sayısız kadınla birlikte oldu abim. Tıpkı benim sevgililerimde ... tümünü göster
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan... tümünü göster