Değerli yazarımız Peride Celalin bu son kitabında altı yeni öykü yer alıyor. Romanlarını da, öykülerini de alabildiğine yalın, gösterişsiz bir dille yazan bir yazar Peride Celal. Bu yalınlık, büyük bir ustalığın becerisidir. Süslemeyi hiç bilmez, çünkü süslemek elinden gelmez Peride Celalin. O yalınlığın, süslenmemiş edebiyatın incelik dolu ustasıdır... Kitaba adını veren Melahat Hanımın Düzenli Yaşamı adlı ilk öyküde, kocasının ölümünden sonra yeni ve çok düzenli bir yaşam kurmaya çalışan bir yaşlı kadının içine düştüğü yalnızlığın, bu yeni yalnızlıkla baş edemeyişinin müthiş bir çizimle gözler önüne serildiğini göreceksiniz. Ağaç adlı öyküde kocaman bir salonun ortasındaki bir ağaçla o salonda yaşayan bir kadının dostluğuna tanık olacaksınız. Açık Oturum, bir televizyon programına çıkarılan bir temizlikçi kadının değişen dünyası size hiç de yabancı gelmeyecek. Toz Duman, kitapta yer alan öykülerin belki de en güzeli. Bir adanın değişen insanlarıyla birlikte nasıl değiştiğini bu kadar yalın, bu kadar güzel görüntülemek her yazarın başaracağı bir şey değil. Karşılaşma, koparılmış, bitirilmiş bir aşkın yıllar sonrasını dile getirirken, İskele adlı son öykü, müthiş bir atmosfer öyküsü. Usta yazarımızın bu çok genç öykülerini kıvançla sunuyoruz.
Değerli yazarımız Peride Celalin bu son kitabında altı yeni öykü yer alıyor. Romanlarını da, öykülerini de alabildiğine yalın, gösterişsiz bir dille yazan bir yazar Peride Celal. Bu yalınlık, büyük bir ustalığın becerisidir. Süslemeyi hiç bilmez, çün... tümünü göster
Yayımlandığı yıl geniş yankılar uyandıran, bir yıl içinde üç basımı yapılan ve 1979 Sait Faik Hikaye Armağanını kazanan bu kitabın arka kapağına yazar, Tolstoyun Savaş ve Barıştan bir cümlesini not düşmüştü: Bir gemide toplumsal ve bireysel felaketlerle dolu günler yaşıyoruz. Bu kitapta yer alan sekiz öyküde, yaşadığımız bu felaket günleri, yazınsal, dolayısıyla da evrensel düzeyde dile getiriyor. Füsun Akatlının deyişiyle, Umutsuzlukta açılan bu delikten ve ışık sızdıran bu tek iletişim odağından kalemini çıkarıp, yazarak uyarmaya yönelen bir yazarın öyküleri var bu kitapta. TADIMLIKGeldi. Bol kırmızı biberli bir su içinde yüzen soğan parçacıkları ve ezik fasulyeler. Tadına baktım. Acı. Basurlarımı düşünüp kâseyi ittim. Köfteye el attım. Çatal zor kesiyor. Kuru. Hem de içi kıpkırmızı. Hiç kuşkusuz keçi eti olmalı. (Tabii eşek ya da köpek eti değilse.) Barsaklarımı düşünüp, onun da tadına bakmadım. Yalnız ayranı içmekle yetindim. Hesabımı öderken anons yapıldı: - Jet yolcuları, başkente gidecek uçağımız kalkmak üzeredir, tüm yolcuların yerlerini almaları rica olunur. Jet, kabul, otobüs şirketinin adı; ama uçak noluyor? Yanlış mı duydum? Yoksa anonsu yapan delikanlının bir şakası mıydı bu? Ne önemi var? Her yerde, her an dil sürçmeleriyle karşı karşıya değil miyiz?
Yayımlandığı yıl geniş yankılar uyandıran, bir yıl içinde üç basımı yapılan ve 1979 Sait Faik Hikaye Armağanını kazanan bu kitabın arka kapağına yazar, Tolstoyun Savaş ve Barıştan bir cümlesini not düşmüştü: Bir gemide toplumsal ve bireysel felaketle... tümünü göster
Burda bizi yargılarlar mı, diyor aralarından biri.Burda sizi neden yargılasınlar, diyorum.Sınırı geçtik, diye.Sınırı daha önce de geçmiyor muydunuz, diyorum.O zamanlar bambaşkaydı, diyor öbürü.Kimse yargılamaz sizi. Burda kendi yurdunuzdasınız, diyorum.Ne dedin, diyor Vahap.Korkmamaları gerektiğini söyle onlara, diyorum.Bu dağlarda korkmadan yaşanır mı Beyim, diyor Vahap.Doğrusun, Vahap, diyorum. Ama korkarak da yaşanmaz.Karşımdaki iki dağlı, konuşmamızı anlarmış gibi gülüyorlar birlikte...Ferit Edgü, ilk kez 1977de yayınlanan O [Hakkâride Bir Mevsim] adlı romanında, Türkiyenin Doğusuna, sarp dağlarına, umarsız insanlarına bir ağıt yakmıştı. Melih Cevdet Andayın gerçeğin inanılmaz bir düşe dönüştüğü, şaşırtıcı bir öykü diye nitelediği Odan tam otuz yıl sonra, Edgü Yaralı Zamanla yeniden Doğuya dönüyor. Bu kez, hiç de düşsel olmayan Hakkâride bir yolculuğa çıkıyor.
Burda bizi yargılarlar mı, diyor aralarından biri.Burda sizi neden yargılasınlar, diyorum.Sınırı geçtik, diye.Sınırı daha önce de geçmiyor muydunuz, diyorum.O zamanlar bambaşkaydı, diyor öbürü.Kimse yargılamaz sizi. Burda kendi yurdunuzdasınız, diyor... tümünü göster
Sırf o dinlemiyor diye onunla konuşmaktan vazgeçecek değilim. Ben kendi konuşmamı dinlemekten hoşlanırım. En büyük zevklerimden biridir. Çoğu kez kendi kendimle uzun uzun sohbet ederim; o kadar akıllıyımdır ki, bazen kendi söylediklerimin tek kelimesini bile anlamam dedi Havalı Fişek.
Havai fişeklerin böyle çokbilmiştik yaptığı, bülbüllerin, güllerin dile geldiği, devlerin çocuklarla oyun oynadığı, sevgi uğruna inanılmaz fedakarlıkların yapıldığı büyülü bir dünyada heyecanlı bir maceraya hazır olun.
Oscar Wilde'ın masalsı hikâyelerinde, diğer masallarda olduğu gibi, insanlarla hayvanlar, canlılarla cansızlar bir arada yaşıyor. Bir bülbül gül ağacı ile konuşuyor, su sıçanı yavrularına yüzme öğreten bir ördeğe sesleniyor, yeşil keten kuşu bir hikâye anlatıyor orman sakinlerine... Bir çatapat, bir yıldızlı donanma fişeği, bir çarkıfelek, bir roket ve bir maytap, hep birlikte bir hikâyenin kahramanları haline geliyor. Ya da bencil de olsa bir dev, insanların arasında, ama kimseler tarafından yadırganmaksızın sürdürüyor hayatını... Mutlu Prens: Hayatın hüzünlü yüzü.
Büyük yazar Oscar Wilde'in zengin düş gücünün ürünü olan masallar her ne kadar masal aleminde geçse de temellerini gerçek dünyadan alırlar. Toplumsal çarpıklıklar ve adaletsizlikleri çok güzel bir dille anlatan Ocsar Wilde, insanın yaşamını iyilik ve kötülüğün, bencillik ve paylaşımcılığın bir savaşı olarak görmüştür.
Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve dünya edebiyatında 100 Temel Eserin önce ortaöğretimde ardından ilköğretimde belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Bir başlangıç olarak ilköğretimde 100 Temel Eser ümit vericidir; ilköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek, okuyan toplum olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. İlköğretimde 100 Temel Eserin bir başka olumlu yönü de; aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş bireylerin oluşturacağı bir toplumun daha hoşgörülü, daha paylaşımcı olmasını sağlamasıdır.
Oscar Wilde'ın en çok tanınan bu hikâyeleri, anlatım bakımından, çocuklar için yazıldığını düşündürüyor insana. Halbuki konu örgüsü, anlatım derinliği, hikâye kahramanlarının sıradışılığı, hiç beklenmedik ve çarpıcı sonları gözönüne alındığında, bu hikâyelerde, büyüklerin dahi kavramakta güçlük çektiği gizli noktaların olduğu görülüyor. Bu hikâyeler, ilk bakışta, yaşamın hiç de farkedilemeyen yüzünü, bazen güldürerek bazen ağlatarak bazen de hayretler içinde bırakarak gösteriyor.
Mutlu Prens 19. yüzyılın yenilikçi, dahi yazarı Oscar Wilde'ın çocuklar için yazdığı sarsıcı bir sevgi öyküsüdür. Yazar bu öyküyle büyüklere seslenmektedir. Ülkesinin ahlak örneği Prens ile bir kırlangıç aralarındaki büyük sevgi kalplerimizi ısıtacak. Ahlak, sevgi ve fedakarlık örneği bu öyküleri okuyalım....
Bu çok bencilce bir neden. dedi Roket öfkeyle. Mutlu olmaya ne hakkın var? Diğerlerini de düşünmelisin. Aslında beni düşünmelisin. Ben her zaman kendimi düşünürüm ve başkalarından da aynı şeyi yapmalarını beklerim. Sempati denen şey budur.
Oscar Wilde, hemşerisi ve dostu Yeats gibi, parlak bir hikâye anlatıcısı, zamanın eşsiz şairlerindendi. Sanat sanat içindirin temsilcisi sayıldı. Eşcinsellikle suçlandı. İki yıl cezaevinde yattı. Fransa'ya sürgün gitti. Öldüğünde 44 yaşındaydı. Wilde, aristokrasi ile burjuvaziyi alaya aldığı salon komedyalarıyla üne kavuştu. Lady Windermere'in Yelpazesi adlı oyunu, Dorian Gray'in Portresi adlı romanı en beğenilen eserleri arasında yer aldı. Ancak Mutlu Prens, daima diğerlerinden hep bir basamak üstte kaldı. Mutlu Prens... Aykırı bir yazarın dünyasını ele veren öyküler...
Sırf o dinlemiyor diye onunla konuşmaktan vazgeçecek değilim. Ben kendi konuşmamı dinlemekten hoşlanırım. En büyük zevklerimden biridir. Çoğu kez kendi kendimle uzun uzun sohbet ederim; o kadar akıllıyımdır ki, bazen kendi söylediklerimin tek kelimes... tümünü göster
Bir sevgili aşığına: Sevgilim dedi. Sen çok seyahat etmiş, çok şehirler görmüş birisin. Onların içinde en güzel şehir hangisiydi? Aşık, hiç düşünmeden cevap verdi: En güzel şehir, sevgilinin bulunduğu şehirdir! Padişahımız yaygısını nereye yaydı ise, orası iğne gözü kadar da olsa bile, bizim için geniş bir ovadır. Nerede ay gibi parlak yüzlü güzel bir Yusuf varsa, isterse kuyunun dibi olsun, orası benim için cennettir. Her okuyan, kendi aklı miktarınca anlar. Söz bilmeyene bir şey öğretmek için, onun dilince konuşmak gerek. Mevlananın bu özlü sözü, onun hayatını ve eserlerindeki gayesini her bakımdan özetler gibidir. Bu kitap onun en tanınmış eseri olan Mesneviden seçilmiş öykülerden oluşmaktadır.
Bir sevgili aşığına: Sevgilim dedi. Sen çok seyahat etmiş, çok şehirler görmüş birisin. Onların içinde en güzel şehir hangisiydi? Aşık, hiç düşünmeden cevap verdi: En güzel şehir, sevgilinin bulunduğu şehirdir! Padişahımız yaygısını nereye yaydı ise,... tümünü göster
Bir sevgili aşığına: Sevgilim dedi. Sen çok seyahat etmiş, çok şehirler görmüş birisin. Onların içinde en güzel şehir hangisiydi? Aşık, hiç düşünmeden cevap verdi: En güzel şehir, sevgilinin bulunduğu şehirdir! Padişahımız yaygısını nereye yaydı ise, orası iğne gözü kadar da olsa bile, bizim için geniş bir ovadır. Nerede ay gibi parlak yüzlü güzel bir Yusuf varsa, isterse kuyunun dibi olsun, orası benim için cennettir. Her okuyan, kendi aklı miktarınca anlar. Söz bilmeyene bir şey öğretmek için, onun dilince konuşmak gerek. Mevlananın bu özlü sözü, onun hayatını ve eserlerindeki gayesini her bakımdan özetler gibidir. Bu kitap onun en tanınmış eseri olan Mesneviden seçilmiş öykülerden oluşmaktadır.
Bir sevgili aşığına: Sevgilim dedi. Sen çok seyahat etmiş, çok şehirler görmüş birisin. Onların içinde en güzel şehir hangisiydi? Aşık, hiç düşünmeden cevap verdi: En güzel şehir, sevgilinin bulunduğu şehirdir! Padişahımız yaygısını nereye yaydı ise,... tümünü göster