Körleşme, düşünce ile gerçeklik arasındaki süreklik arasındaki sürekli savaşımın görkemli bir simgesidir; dünya kargaşasındaki insanoğlunun yükselişini ve çöküşünü dile getiren bir anıt-romanıdır. Çağımız edebiyatının ağırlık noktalarını oluşturan tek bir konu yoktur ki, bu romanda işlenmiş olmasın. KÖRLEŞME gerçekte büyük bir dehşetin romanıdır. görünüşteki bireysel boyutlar içerisinde, körleşmiş düşünceye körleşmiş toplun gibi ana temellerden kaynaklanan, bu körleşmenin korkunç sonuçlarını sergileyen bir çağdaş destandır. Yarı cehennem, yarı dünya dekorlarından oluşma bir sahnede Canettinin gözler önüne serdiği, gerçekte tüm yanılsamaları, düşünceleri ve egemen değer yargılarıyla, bütün bir kültürün çöküşünden başka bir şey değildir.
Körleşme, düşünce ile gerçeklik arasındaki süreklik arasındaki sürekli savaşımın görkemli bir simgesidir; dünya kargaşasındaki insanoğlunun yükselişini ve çöküşünü dile getiren bir anıt-romanıdır. Çağımız edebiyatının ağırlık noktalarını oluşturan te... tümünü göster
Onlar çocuktular... En mükemmel elmasların saflığındaydılar... Ne ufak bir lekeleri... Ne de en ufak bir kusurları vardı... Ve ne de en ufak bir günahları... Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı... Pariste bir Ermeni katedralinde işlenen bir cinayet. Kan yok, cinayet aleti yok, yara bere yok... Biri yaşlı ve huysuz emekli bir polis, diğeri Çocuk Bürosunda görevli, ancak açığa alınmış uyuşturucu müptelası genç bir polis. Bu ikisi, gitgide hunharca bir hal alan ve peşpeşe işlenen cinayetlerin katilini veya katillerini bulmak için birlikte çalışmak zorundadır. Birbirlerine ihtiyaçları vardır, birbirlerini tamamlamaktadırlar. Ancak bu cinayetler sıradan bir seri katilin işi değildir. Gizli servisler, naziler,Yahudiler, ülke içinde ülkeler, ve siyah bölgeler... Sanki birileri bir şeyleri gizlemek istemektedir. Fransanın göbeğinde başka bir ülke olabilir miydi? Bu ülkeye kim veya kimler göz yumuyordu? Burada neler yapılmaktadır? Kaçırılan çocuklar ile öldürülenler arasındaki bağ nedir? İki polisin çabası cinayetleri açığa kavuşturmaya yetecek midir? Yoksa...
Onlar çocuktular... En mükemmel elmasların saflığındaydılar... Ne ufak bir lekeleri... Ne de en ufak bir kusurları vardı... Ve ne de en ufak bir günahları... Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı... Pariste bir Ermeni katedralinde işlenen bir cina... tümünü göster
Öyküde yeni pencereler açan Leyla Erbil bu kitabında da alışılmışın sınırlarını zorluyor. Her zaman söylenenin ve görünenin ötesini yansıtmayı başarabilmiş olan yazar, Eski Sevgiliyi oluşturan öykülerinde de zengin ve usta bir anlatımla sesleniyor okuruna. özü, görüntüyü ve bilinçaltında gizlenenleri buluşturan, yoğunluğu oranında çekici, yayımlandığı 1977 yılından bu yana hep genç kalmayı başarmış, heyecanını korumuş bir kitap. Yazarı gibi... TADIMLIKYa senin için ben? O da öyle, belki hep reddettiğin için. Sende bulunmayan bir şeyi, -belki yanlış ama - bana sende varmış gibi gelen bir şeyi istiyor olabilirim?.. Neyse o kızı kıskanmayacağım!... Bir gün de, Biliyor musun dediydi, Banyo yaptığımda yıkandıktan, temizlendikten sonra bir daha köpürtüyorum kendimi, göğsümü, kollarımı, omuzlarımı bir kez daha yıkıyorum. Neden o? Çünkü bir gün, bana hiç ummadığım bir gün çıkıp geleceğini, beni bulacağını, al götür beni diyeceğini, bir yere gideceğimizi başını göğsüme dayayıp yanıma uzanacağını düşünüyorum? Asıl istediğim kadınla birlikte olursam dünyam değişecek gibi geliyor bana, sanki kendimi yenileyebileceğimi! Sarsıldıydı Nigar. Yalansız bir insan bu, bin kez öyle dediydi. Herkese benzemeyen gerçek bir insan, içten! Utanmasa öpüp saracaktı Sureti, ağlayacaktı hüngür hüngür. Şunları da söyleyecekti: Yapamam; evlisin sen, bakma böyle göründüğüme, ancak bana nikâh kıyacak adamla yatabilirim, boşa karını öyleyse, boşan al beni, ben de iki üç kuruş verir bakarım sana, gene çizersin resmini, oğlunu da görürsün istediğin vakit. Ne rezillik olur diye korkuyla titredi, Bu muymuş benim hayran olduğum kadın tüüh! diye kaçar ki bu adam... Kanı donmuş gibi konuştu: Kim bilir belki bir gün o cesareti gösterebilirim. Aslında çok şey borçluyum sana. Anasına bakmak zorunda bir kadınım ben. Senin ilgine değer miyim bilemiyorum. Ama sen olmasan çok mutsuz olurum. Gene de içimden gelmeden al götür beni dememi istemezsin, biliyorum. Bu saygısızlığı yapamam sana. Suret şakaya boğmuştu işi: İçinden gelmemesi ne yazık diyordu İçinden geldiğinde iş işten geçmiş olacak, yakında adetten kesilirsin sen. Kaç yaşındasın? Bak elini çabuk tutmazsan kapacak yeni yetişen kızlar beni, haber veriyorum. Gülüştüler. Birdenbire yanında olmasını istedi. Kolunu uzatıp soğuk yorgan yüzünü okşadı...
Öyküde yeni pencereler açan Leyla Erbil bu kitabında da alışılmışın sınırlarını zorluyor. Her zaman söylenenin ve görünenin ötesini yansıtmayı başarabilmiş olan yazar, Eski Sevgiliyi oluşturan öykülerinde de zengin ve usta bir anlatımla sesleniyor ok... tümünü göster
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.1930'lu yılla... tümünü göster
Öyküde yeni pencereler açan Leyla Erbil bu kitabında da alışılmışın sınırlarını zorluyor. Her zaman söylenenin ve görünenin ötesini yansıtmayı başarabilmiş olan yazar, Eski Sevgiliyi oluşturan öykülerinde de zengin ve usta bir anlatımla sesleniyor okuruna. özü, görüntüyü ve bilinçaltında gizlenenleri buluşturan, yoğunluğu oranında çekici, yayımlandığı 1977 yılından bu yana hep genç kalmayı başarmış, heyecanını korumuş bir kitap. Yazarı gibi... TADIMLIKYa senin için ben? O da öyle, belki hep reddettiğin için. Sende bulunmayan bir şeyi, -belki yanlış ama - bana sende varmış gibi gelen bir şeyi istiyor olabilirim?.. Neyse o kızı kıskanmayacağım!... Bir gün de, Biliyor musun dediydi, Banyo yaptığımda yıkandıktan, temizlendikten sonra bir daha köpürtüyorum kendimi, göğsümü, kollarımı, omuzlarımı bir kez daha yıkıyorum. Neden o? Çünkü bir gün, bana hiç ummadığım bir gün çıkıp geleceğini, beni bulacağını, al götür beni diyeceğini, bir yere gideceğimizi başını göğsüme dayayıp yanıma uzanacağını düşünüyorum? Asıl istediğim kadınla birlikte olursam dünyam değişecek gibi geliyor bana, sanki kendimi yenileyebileceğimi! Sarsıldıydı Nigar. Yalansız bir insan bu, bin kez öyle dediydi. Herkese benzemeyen gerçek bir insan, içten! Utanmasa öpüp saracaktı Sureti, ağlayacaktı hüngür hüngür. Şunları da söyleyecekti: Yapamam; evlisin sen, bakma böyle göründüğüme, ancak bana nikâh kıyacak adamla yatabilirim, boşa karını öyleyse, boşan al beni, ben de iki üç kuruş verir bakarım sana, gene çizersin resmini, oğlunu da görürsün istediğin vakit. Ne rezillik olur diye korkuyla titredi, Bu muymuş benim hayran olduğum kadın tüüh! diye kaçar ki bu adam... Kanı donmuş gibi konuştu: Kim bilir belki bir gün o cesareti gösterebilirim. Aslında çok şey borçluyum sana. Anasına bakmak zorunda bir kadınım ben. Senin ilgine değer miyim bilemiyorum. Ama sen olmasan çok mutsuz olurum. Gene de içimden gelmeden al götür beni dememi istemezsin, biliyorum. Bu saygısızlığı yapamam sana. Suret şakaya boğmuştu işi: İçinden gelmemesi ne yazık diyordu İçinden geldiğinde iş işten geçmiş olacak, yakında adetten kesilirsin sen. Kaç yaşındasın? Bak elini çabuk tutmazsan kapacak yeni yetişen kızlar beni, haber veriyorum. Gülüştüler. Birdenbire yanında olmasını istedi. Kolunu uzatıp soğuk yorgan yüzünü okşadı...
Öyküde yeni pencereler açan Leyla Erbil bu kitabında da alışılmışın sınırlarını zorluyor. Her zaman söylenenin ve görünenin ötesini yansıtmayı başarabilmiş olan yazar, Eski Sevgiliyi oluşturan öykülerinde de zengin ve usta bir anlatımla sesleniyor ok... tümünü göster