Türk yazar.
29 Mayıs 1976’da Rodos'ta doğdu. İlköğrenimini Brüksel’de tamamladı. Ankara Tevfik Fikret Lisesi’ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü’nde üniversite eğitimine başladı. Ertesi yıl Universite Libre de Bruxelles’in Siyasal Bilimler bölümüne geçti. Öğrenimine Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde devam etti. İlk romanı Kinyas ve Kayra ile edebiyat çevrelerinin ilgiyle izlediği ve kendi okur kitlesini oluşturan bir yazara dönüştü. İstanbul ve Antalya 'da yaşıyor.
Türk yazar.
29 Mayıs 1976’da Rodos'ta doğdu. İlköğrenimini Brüksel’de tamamladı. Ankara Tevfik Fikret Lisesi’ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü’nde üniversite eğitimine başladı. Ertes... tümünü göster
Bu çağın zor ve acımasız şartlarından kendi şartlarını yaratan dört genç... Onların farklı, heyecanlı, düzensiz dünyası. Düzenin dışında, karşısında kurmuşlar hayatlarını. Onlar, yazarın deyimiyle, birer piç. Babaları belli olmadığı için değil, babalarının yaşam şartlarını reddettikleri, babalarına ihanet ettikleri için. Hakan Günday, Türk edebiyatının genç ve Batılı sesi olduğunu bu yeni romanında da bir kez daha gözler önüne seriyor. Piç, onun XXI. yüzyıl gençlerinin dünyasına içerden ve zaman zaman dışardan bakışının romanı. Gerçekçi ve akıcı diyaloglarla güçlendirdiği anlatımında kişilikleri de detaylı ve özenli bir biçimde ortaya koyuyor Günday. Romanı okurken, piçlerle dost oluyorsunuz, tabiî kimi zaman da düşman. Değişik ve çarpıcı bir ritmi var bu romanın. Bazen bu dört gencin macerasına kaptırıyorsunuz kendinizi, bazen de aniden olayların dışında buluyorsunuz. Çünkü Hakan Günday olay örgüsünü zaman zaman piçlerin tanımlamalarıyla kesmeyi tercih etmiş. Onların neyi neden yaptığını açıklıyor bize. Kahramanlarını ait oldukları topluluğun özellikleriyle ortaya koyuyor.Piç, genç ve güçlü bir roman. Türk edebiyatına Batılı bir ses getiren bu yazarı ve onun son kitabını göz ardı etmemenizi öneririz.
Bu çağın zor ve acımasız şartlarından kendi şartlarını yaratan dört genç... Onların farklı, heyecanlı, düzensiz dünyası. Düzenin dışında, karşısında kurmuşlar hayatlarını. Onlar, yazarın deyimiyle, birer piç. Babaları belli olmadığı için değil, babal... tümünü göster
Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir insan kaçakçısı, Gazâ da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.
Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiyedir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğuda, ayakkabılı olanı Batıda ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya Sınırdan sınıra ticaret Duvardan duvara
Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir... tümünü göster
Julien Gracq, Gerçeküstücülük akımına katılmamakla birlikte bütün yapıtlarında bu akımın etkisinde kalan, 1951'de layık görüldüğü Goncourt Ödülünü kabul etmeyen ilginç bir Fransız yazarı. Ormana Bakan Balkon başlıklı romanında bizi, İkinci Dünya Savaşının hemen öncesinde Almanların saldırısını bekleyen Fransa'ya götürüyor. Belçika ormanına yakın ormanlık arazi içinde, Almanları durdurmak için inşa edilmiş bir korugana tayin edilen Asteğmen Grange'la birlikte bölgeye gidiyoruz. Fırtına öncesi sessizliği içinde, bölgenin ve ormanın güzelliklerine, asteğmenin güzel Mona ile ilişkisine tanık oluyoruz. Derken Belçika cephesi hareketleniyor, sınırın bu yanındaki köyler, kasabalar boşaltılıyor, sınırı savunacak Fransız birlikleri geri çekiliyor, sonunda Grange, bir avuç erle tek başına kalıyor. Ve kıyamet kopuyor.
Julien Gracq, Gerçeküstücülük akımına katılmamakla birlikte bütün yapıtlarında bu akımın etkisinde kalan, 1951'de layık görüldüğü Goncourt Ödülünü kabul etmeyen ilginç bir Fransız yazarı. Ormana Bakan Balkon başlıklı romanında bizi, İkinci Dünya... tümünü göster
AKP, CHP'ye sadece bir kez yenildi. Ben o kampanyayı yapan kişiyim. Kitabın ilk kısmının adını o gece Başbakan koydu: "Çok ama çok anormal bir durum." 12 Haziran Genel Seçimi'nden 8 ay önce Kılıçdaroğlu'na CHP'nin %26, AKP'nin %50 oy alacağını tam rakamlarıyla söyledim. Kitabın ikinci kısmının adını Kemal Bey koydu:
"Bir seçim nasıl kaybedilir?"
10. Yıl Marşı, Atatürk iktidarının en güçlü olduğu dönemde; 1933'te yazıldı. Marştaki "Demir ağlarla ördük, ana yurdu dört baştan" sözünden, AKP dışında kimsenin bir ders çıkarmaması tuhaf değil mi?
Bir marşın içine bile "somut icraat" ekleme ihtiyacı hisseden Atatürk'ün iletişim tarzını kim örnek alıyor? "Göktürk Uydumuz Uzayda" diye ilan veren AKP mi? Bu mevzulara hiç takılmayan CHP mi?
"Türkiye'yi anlamada bir tür maden değerine sahip, olağanüstü ilginç bir kitap."
-Ruşen Çakır-
Türkiye'de solun sorunu Başsoy'u takmamak."
-Alper Görmüş-
"Demode: Göbeğini Kaşıyan Adam - Moda: Selim Türkhan"
-Ahmet Hakan-
"Büyük emek verilerek hazırlanmış bir kitap. Tüm CHP'liler okumalı."
-Umut Oran-
"Harikulade bir kitap. Özellikle tavsiye ediyorum."
-Eyüp Can-
"Müthiş… 'Anlayana çok şey var' diyecektim ama cümleyi 'Bunu anlamayan salaktır' şeklinde değiştirdim son anda."
-Güven Borça-
"Fukuyama ve Başsoy beraberce bir öğle yemeği yemeliler."
-David Judson-
"Genellikle böyle övgüler pek bir manasızdır. Ve ben böylesi bir girizgahla Başsoy'u övüyorsam inanın bir şey vardır."
-Serdar Akinan-
"CHP'yi, sosyal demokrasiyi ve siyaseti anlamak isteyenlerin ellerinden düşürmemesi gereken bir kitap."
-Koray Çalışkan-
"Okuyanı gaza getirme ve ateşleme etkisi var."
-Tuğçe Tatari-
"Elinizden bırakamayacaksınız, garanti ediyorum. Reklamsa da reklam."
-Levent Üzümcü-
(Tanıtım Bülteninden)
AKP, CHP'ye sadece bir kez yenildi. Ben o kampanyayı yapan kişiyim. Kitabın ilk kısmının adını o gece Başbakan koydu: "Çok ama çok anormal bir durum." 12 Haziran Genel Seçimi'nden 8 ay önce Kılıçdaroğlu'na CHP'nin %26, A... tümünü göster
Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, düşünceyi ve onu ciimleştiren entelektüeli terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan, doğrudan doğruya vatan hainliği ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliğini kurmuş durumda. Milliyetçi ve dinsel fanatizmi kendisinden başkasına düşüncesini ifade bir yana, yaşama hakkı bile tanımıyor. Bu toprakları sevme hakkını kendi tekeline almak istiyor.Batının İslam anlayışın iyiyüzlü önyargılarına karşıkoymasıylaünlendiği halde, Salman rushdienin ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunarak gerçek bir entelektüel tavrı sergileyen Edward Saidin entelektüeli öncelikleotoriteveiktidara hizmet etmeyi reddeişiyle, sonra damilliyeti, dini ve geleneğiyle arasınakoyduğumesafe ile tanımlıyor. Artık kişinin evindeyken,kendini evinde hissetmemesi bir ahlak meselesidirdiyen Adornoyu yankılayarak, entelektüli metaforikbir sürgün, bir evsizlik konumuna yerleştiriyor. Sürgün içinde yaşadığı toplumun (ve hatta dünyanın) yerlilerinden olmamayı, orada hep tedirgin, rahatsız ve başkalrını da rahatsız eden bir yabancı olmayı içeren bir konum ona göre. Ama geçmişinin, dilinin, milliyetinin sunduğu ucuzkesinliklerin ötesine geçip evrensellik idealinde ısrar eden entelektüel, hep marjinal kalmayı bir yoksunluk olarak değil, bir özgürlük, bir keşif süreci olarak yaşar.Entelektüel, eskiden olduğu gibi, toplumda bir uzlaşma oluşturacak genel simgeleri yaratn biri değil, bu simgeleri sorgulayan, kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikiyüzlülüğünü, ırkçılığını, cinsiyetçiliğini teşhir eden; hiçbir fikir ayrılığına tahamülleri olmayan kutsal metin gardiyanlarıyla mücadeleden çekinmeyen kişidir. Profesyonelleşmenin baskısı giderek artarken, amatör kalıp kamusal alanda yoksullar, yok sayılanlar, güçsüzler adına kendi görüşünü ve tavrını temsil etmekte ısrar eden bireydir entelektüel. Hiçbir kahramana ve siyasi hiçbir tanrıya inanmaz.
Düşünceyle arası zaten hiçbir zaman hoş olmamış bu topraklarda, düşünceyi ve onu ciimleştiren entelektüeli terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan, doğrudan doğruya vatan hainliği ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliği... tümünü göster
orkun kalonya şu anda kitap okumuyor.