'Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür.' Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü. Alper Kamu 9 yıl sonra, halâ 5 yaşında. Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmosferde, kırık hayatların, küllenmiş aşkların ve daha nice esrarın peşinde kara mizahla yüklü yeni bir yolculuğa çıkıyoruz. Kahramanımız, bu kez bir çocuğun ölümü ve eski bir aşk hikayesinin ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için uğraşırken, 'İnsanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmenin ne anlamı var ki?' diyen bir dedektife yakışacak şekilde, adalet kavramımızı sorguluyor. Alper Kamu Cehennem Çiçeği; ilk üç romanıyla edebiyatımızda kendine özgü ayrıcalıklı bir yer edinen Alper Canıgüz'den kahkaha ve gözyaşının iç içe geçtiği büyülü bir serüven.
'Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür.' Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü. Alper Kamu 9 yıl sonra, halâ 5 yaşında. Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmos... tümünü göster
'Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür.' Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü. Alper Kamu 9 yıl sonra, halâ 5 yaşında. Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmosferde, kırık hayatların, küllenmiş aşkların ve daha nice esrarın peşinde kara mizahla yüklü yeni bir yolculuğa çıkıyoruz. Kahramanımız, bu kez bir çocuğun ölümü ve eski bir aşk hikayesinin ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için uğraşırken, 'İnsanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmenin ne anlamı var ki?' diyen bir dedektife yakışacak şekilde, adalet kavramımızı sorguluyor. Alper Kamu Cehennem Çiçeği; ilk üç romanıyla edebiyatımızda kendine özgü ayrıcalıklı bir yer edinen Alper Canıgüz'den kahkaha ve gözyaşının iç içe geçtiği büyülü bir serüven.
'Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür.' Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü. Alper Kamu 9 yıl sonra, halâ 5 yaşında. Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmos... tümünü göster
... Biz yetimler intikam iştiyakıyla doluyuzdur. Dehşeti dengelemeye yatkınızdır. Başkalarının öçlerini de almaya hevesleniriz. Yetimlik bize kanlı doğaçlamalar yapma cüreti verir. Suçlamakla ya da suç işlemekle kaybolmayan bir masumiyet imtiyazına sahibizdir.
İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor. Mesela zenginlerden nefret ediyorum, ne yapayım, elimde değil. O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar... Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum! [Kolombiya kravatı: Meksika mafyasının uyguladığı bir cezalandırma biçimi: Kurbanın gırtlağına bir delik açılır ve dili bu delikten sarkıtılır.]
Gerçi zamanla esnekleştim. Ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sükunet olduğunu anladım galiba. Tamam, zenginlere merhamet duyacak kadar güçlü değilim hâlâ, fakat sayıların artışındaki boşunalığın eşiğini görebiliyorum. İbrahim Kurban'dan öğrendiğim kadarıyla, yeşil banknotlar kamuflajdan başka bir şeye yaramıyor: Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar... Ayrıca, yetimlik zaman aşımına uğramaz, haddizatında yetim olmayanlar da yetimliğe doğru seyreder. Yani kimsesizlik, kimsenin tekelinde değildir: Kainat ve tarihin bekleme salonunda biraz soluklanıyoruz, çoğunlukla da adımız anonslanmadan kainata ve tarihe gömülüyoruz...
... Biz yetimler intikam iştiyakıyla doluyuzdur. Dehşeti dengelemeye yatkınızdır. Başkalarının öçlerini de almaya hevesleniriz. Yetimlik bize kanlı doğaçlamalar yapma cüreti verir. Suçlamakla ya da suç işlemekle kaybolmayan bir masumiyet imtiyazına s... tümünü göster
Öğüt vermek zekat vermek gibidir, nisabı da öğüt veren kişinin önce kendisinin bunu uygulamasıdır.Nisaba sahip olmayan birisi nasıl zekat verebilir?!Karanlıkta olan birisi başkasını nasıl aydınlatsın?!Yüce Allah, Meryem oğlu İsaya şu şekilde vahiy göndermiştir:Öğüdü önce kendine ver, şayet sen öğüdü kabul ediyorsan başkalarına öğüt ver. Aksi taktirde benden utan!
Öğüt vermek zekat vermek gibidir, nisabı da öğüt veren kişinin önce kendisinin bunu uygulamasıdır.Nisaba sahip olmayan birisi nasıl zekat verebilir?!Karanlıkta olan birisi başkasını nasıl aydınlatsın?!Yüce Allah, Meryem oğlu İsaya şu şekilde vahiy gö... tümünü göster
Her şeye “karşı” duran, “karşı” çıkan, “karşı” olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. “C.” diyor Yusuf Atılgan kısaca.
İnsan her şeye bunca “karşı”yken kendine de “karşı” olmadan nasıl sürdürülebiler bir “karşı” yaşamı?
C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.
Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.
Her şeye “karşı” duran, “karşı” çıkan, “karşı” olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. “C.” diyor Yusuf Atılgan kısaca.
İnsan her şeye bunca “karşı”yken kendine de “karşı” olmadan nasıl sürdürülebiler bir “karşı” yaşamı?
C., sıradanlığ... tümünü göster
Yusuf Atılgan (1921-1989), roman ve öykülerinde unutulmaz karakterler ve edebi bir tarz yarattı. Türk romancılığında modern anlatımın en iyi örneklerini verdi. Hayata hep karşı kıyıdan baktı. Yapıtlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temalarını ustalıkla işledi. Fanatik bir okur kitlesi oluşturdu. Tamamlayamadığı son romanı Canistan ise ilk kez okuruyla buluşuyor. Yusuf Atılgan şimdi tüm yapıtlarıyla YKYde. 1921de Manisada doğan Yusuf Atılgan İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü 1944te bitirdi. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Manisanın Hacırahmanlı köyüne yerleşti ve çiftçilik yapmaya başladı. 1976da İstanbula yerleşti. 1980den sonra Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınlarında danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınlarında redaktörlük yaptı. 9 Ekim 1989da, üzerinde çalıştığı Canistan adlı romanını bitiremeden, geçirdiği bir kalp krizi sonunda Modadaki evinde öldü. Yusuf Atılgan 1955te Tercüman gazetesinin öykü yarışmasında Evdeki öyküsüyle (Nevzat Çorum adıyla) birinci, Kümesin Ötesi adlı öyküsüyle (Ziya Atılgan adıyla) dokuzuncu oldu. İlk romanı Aylak Adam 1957-1958 Yunus Nadi Armağanında ikincilik ödülünü aldı ve kitap 1959 yılında Varlık Yayınları arasından çıktı. 1973te yayımlanan Anayurt Oteli adlı romanını Ömer Kavur 1987de film yaptı ve film çok ses getirdi. TADIMLIKKöydeyken, dokuz yaşlarında, bir kış Tokuç Aliyle Ahmet Hocanın cami odasındaki okuma derslerine bir ay kadar gitmişlerdi. Bir gün derste Aliyle bir şeyler fısıldaşıp güldüklerinde Hoca Ne var gülecek hınzırlar, Allah Kelâmı ediyoruz burada deyip ikisini de falakaya yıkmış, bir daha derse gitmemişlerdi. Tokuç Osman oğlunu zorla göndermiş, ama Selim inat edip gitmemişti. Kızların önünde tabanlarına inen sopanın acısıyla bağırdığı için onuru kırılmıştı. O yıl imam hakkı olarak verilen buğdaya beygir tersi karıştırarak öcünü almıştı hocadan. Ne tuhaf, Makbuleyi falan unuttuk gitti yahu. Ulan Ali, bilmeden iyilik etmişsin bana, ama ileride bir gün soracağım sana. Hep on dönüm bağım olsa derdim, işte fazlası oldu, üstelik karım da var; gene de unutamıyom bana ettiğini.
Yusuf Atılgan (1921-1989), roman ve öykülerinde unutulmaz karakterler ve edebi bir tarz yarattı. Türk romancılığında modern anlatımın en iyi örneklerini verdi. Hayata hep karşı kıyıdan baktı. Yapıtlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temaları... tümünü göster
yaftalaryiyoruz şu anda kitap okumuyor.