... Biz yetimler intikam iştiyakıyla doluyuzdur. Dehşeti dengelemeye yatkınızdır. Başkalarının öçlerini de almaya hevesleniriz. Yetimlik bize kanlı doğaçlamalar yapma cüreti verir. Suçlamakla ya da suç işlemekle kaybolmayan bir masumiyet imtiyazına sahibizdir.
İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor. Mesela zenginlerden nefret ediyorum, ne yapayım, elimde değil. O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar... Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum! [Kolombiya kravatı: Meksika mafyasının uyguladığı bir cezalandırma biçimi: Kurbanın gırtlağına bir delik açılır ve dili bu delikten sarkıtılır.]
Gerçi zamanla esnekleştim. Ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sükunet olduğunu anladım galiba. Tamam, zenginlere merhamet duyacak kadar güçlü değilim hâlâ, fakat sayıların artışındaki boşunalığın eşiğini görebiliyorum. İbrahim Kurban'dan öğrendiğim kadarıyla, yeşil banknotlar kamuflajdan başka bir şeye yaramıyor: Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar... Ayrıca, yetimlik zaman aşımına uğramaz, haddizatında yetim olmayanlar da yetimliğe doğru seyreder. Yani kimsesizlik, kimsenin tekelinde değildir: Kainat ve tarihin bekleme salonunda biraz soluklanıyoruz, çoğunlukla da adımız anonslanmadan kainata ve tarihe gömülüyoruz...
... Biz yetimler intikam iştiyakıyla doluyuzdur. Dehşeti dengelemeye yatkınızdır. Başkalarının öçlerini de almaya hevesleniriz. Yetimlik bize kanlı doğaçlamalar yapma cüreti verir. Suçlamakla ya da suç işlemekle kaybolmayan bir masumiyet imtiyazına sahibizdir.
İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor. Mesela zenginlerden nefret ediyorum, ne yapayım, elimde değil. O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar... Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum! [Kolombiya kravatı: Meksika mafyasının uyguladığı bir cezalandırma biçimi: Kurbanın gırtlağına bir delik açılır ve dili bu delikten sarkıtılır.]
Gerçi zamanla esnekleştim. Ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sükunet olduğunu anladım galiba. Tamam, zenginlere merhamet duyacak kadar güçlü değilim hâlâ, fakat sayıların artışındaki boşunalığın eşiğini görebiliyorum. İbrahim Kurban'dan öğrendiğim kadarıyla, yeşil banknotlar kamuflajdan başka bir şeye yaramıyor: Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar... Ayrıca, yetimlik zaman aşımına uğramaz, haddizatında yetim olmayanlar da yetimliğe doğru seyr... tümünü göster
Sıradışı,biraz tarantino,biraz fight club havası…Unuttuğum kelimelerin tozunu aldım,bilmediklerimi keyifle gülümseyerek öğrendim.Bir aşk romanının benzeri yazılabilir belki ama böyle bir eserin taklidi olamaz kesinlikle.Roman değildi bu başka bişeydi…
ibrahim kurban'ın Murat Menteş maskesi giydirdiği bir Christopher Nolan(senarist-yönetmen) kurgusu gibi. Romanın kurgusunda Murat Menteş'in yaptığı flahsbackler avamca "aaa o öylemiymiş" dedirten zeka numaraları Hollywood 'un dahi çocuğu Christopher Nolan kokuyor. Bu, Menteş'inde bir Nolan hayranı olduğu düşününce daha yerinde bir tespit oluyor. Daha romanın ortalarında nedense böyle bir hisse kapıldım. Romandaki dublör, hikayenin sonunda kopan yüzük parmağı "the prestige" filminden Alfred Borden karakterini çağrıştırdı bana, zaten ortada dolaşan birbirinin aynı onlarca karakter ile the prestij filminde ki Robert'ın tesladan apardığı numaraya benziyor biraz. Ayrıca her karakter ile birlikte hikayenin yeniden, bir önceki hikaye ile örtüşerek ve ona bir şeyler katarak tekrar işlenmesi Nolan 'ın en belirgin haliyle Memento da ortaya çıkan üslubu ile cuk oturmuş. Yani menteş'le-nolan bir yönetmen ve yazar olarak yer değiştirse çok farklı eserler ortaya çıkmazdı kanımca. onun dışında menteş'in sürekli enteresan bilgiler veren üslubu, chuck palahniuk dergahından su içtiğinin en güzel göstergesi.
Özetle kitabı beğenen arkadaşlar için prestige kaçırılmaması gereken bir film bence.
bu neyin kafası arkadaş! bu nasıl incelikli bir zekanın ürünü? şok oldum, kahkahalar attım, üzüldüm, heyecanlandım. hem elimden bırakamadım, hem de bitmesin istedim.
gerek karakter isimleri, gerek kurgusuyla son derece güzel, şükela bir kitap. geçen yaz okumama rağmen hala aklımdan çıkmayan hikayesiyle beni benden almış bir eserdir kendileri
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Muzip, eğlenceli bir anlatımı var. Romanın tamamına yayılan tamlama ve betimlemeleri ilginç buldum; üzerinde durup düşünülmüş ve sonrasında yer yer romana serpiştirilmiş olsa da. Oldukça da akıcı.
Bambaşka bir hayatın içine giriyorsunuz ve bu kurgu resmen beyninize işliyor öncelikle bunu söylemeliyim. Kitabın başlarında bunu farkedemeyebilirsiniz ancak sakın elinizden bırakmayınız. Çünkü kitap sayfaları ilerletince büyüyor ve sizi içine alıyor. Muhteşem kurgu,hayal gücü ve çok farklı betimlemeleriyle bitmesini hiç istemediğim bir roman oldu. Türk yazarlardan görmediğimiz bir dil ve kurgu oluşturmuş Murat Menteş. Demek ki Türklerde böyle romanlar yazabiliyormuş. Bu kitabın kesinlikle filmi olmalı!
Hani böyle olur ya bazen kitaptaki kelimeler sanki sizden çıkmıştır gibi gelir, o derece sizdir, o derece size aittir. Murat Menteş'in kitaplarında o durum çokça var işte. İnsanın içine işliyor. Bir bütün oluyorsunuz kitapla.
Aslına bakarsanız kitabı okumuyorsunuz, direkt olarak yaşıyorsunuz.
en nihayetetinde bu akilalmaz idrak ve izan kriterlerini son haddine kadar zorlayan bu olağanüstü kitabı bugünokuma şerefine nail oldum Yüce isa adına!-; ne yok böyle bir kitap(!) ...-.adam düpedüz efsane yaratmış! bu kitapla başlı başına bir çığır açmış durumda... her sahnenin adeta kılı kırk yararcasına düşünüldüğü bu kitap tarafından, "alenen büyülenmiş" vaziyette sağa sola yalpalıyorum.kitap öncelik müthiş bir girizgâhla, adeta merhaba diyor okuyucuya, iyiliğin ve kötülüğün son haddine kadar kullanıldığı, bir türlü iflah olmayan ve baş döndürücü bir senaryo ile karşi karşiyaydık bu kez....yazar "hani yer yer olsa da", derin içsel fantezi merakına yenik düşse de "kaldı ki bunu yüzünün akıyla yapmış" kitabın başından beri sahip olduğu aksiyon, dukak uçuklatacak reddeye ulaşmış..."hele ki o onca şeyin arasına gizlenmiş ince espriler yok mu?" .. kitabın bu tarafına bayıldım gerçekten...bu ince noktalar, o hengamenin için de yerli yerinde o kadar güzel harmanlamış ki insanın mest olmaması elde değil...velhasılı bir hayli beğendim yanı beğenmenin ötesin de bambaşka şeyler hissettim ..basmakalıp bütün bütün klişeleri yerle bir edip, "kendi tarzını yaratmış" üstat; birçokları "Quentin tarantino" vari deseler de, aslına bakılırsa yazarın beyazperde üzerinde izdüşümü ,"Guy Ritchie" nitekim bknz : "ateşten kalbe,akıldan dumana" filmini seyretmiş olsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınınız,;çünkü tarantino filmleri, seni dehşete düşürür ve aynı zamanda yüzünde tuhaf bir tebessüm bırakır lakın "Guy Ritchie " tarzı daha nahif, daha espirili va daha fazla aksiyonu boldur, yazar bu yüzden " Ritchie" ile fazlasıyla benziyor.
harika komik bi kitaptı avrupai tarzdan müthişüstüsüper kahkahalarla okunacak kitap
tek kelimeyle mükemmel.
canımı çıkardı , canımı .
Karton Cilt, edebiyat=roman-yerli, 263 sayfa
2010 tarihinde, İLETİŞİM YAYINLARI tarafından yayınlandı