Uzak geçmişten süzülüp gelen Neşideler Neşidesiydi Gaye. Ben, eski, mutlu bir Amerikan filmi? Kahramanlarının aptallık derecesinde saf ve iyi niyetli oldukları o stüdyo filmlerinin sahte yağmurlu sokakları kadar içli, aşk dışında hiçbir seçeneğe yüz vermeden korkusuzca sigara içen jönleri kadar kararlıydım. Gözükaraydım. Aynaya baktığımda tanınmayacak kadar değişmiş olduğumu gördüm. Gaye bana baktığında ne görüyorsa o olmuştum. Başka insanlarla yaşarken varlığını hissettiğim kuşkuladan örülmüş o şeffaf duvarın eriyip gittiğini hissetmiştim. Kendimi... Şu evrende yapayalnız olmadığımı... Şu anlam veremediği hayatın içinde zavallı bir nokta olmadığımı... Hissetmiştim.Günahlar zamanaşımına uğrar mı? Suçlar belki... ama günahlar? Kendine biçtiği rolü oynadığı mutsuz evliliğini kendine rağmen sürdüren ve üçlü bir aşk ilişkisinde İzzet ile Gayenin yanında geçmişini arayan başarısız bir yazar: Önder; aynı mutsuz evlilikten geçerli bir yolla olmasa da sıyrılmaya çalışan Defne; dört kişinin yaşamını değiştiren garip bir intihar... Türkiyede, şehirde erkek olmanın alçaklığını ve yüceliğini baba figürüyle hesaplaşarak sorgulayan Murat Gülsoy, sıradan kötülüğün sırlarını arıyor.
Uzak geçmişten süzülüp gelen Neşideler Neşidesiydi Gaye. Ben, eski, mutlu bir Amerikan filmi? Kahramanlarının aptallık derecesinde saf ve iyi niyetli oldukları o stüdyo filmlerinin sahte yağmurlu sokakları kadar içli, aşk dışında hiçbir seçeneğe yüz ... tümünü göster
Defter ve Virgül dergilerindeki eleştirel denemeleriyle tanınan Nurdan Gürbilekin 1992 tarihli Vitrinde Yaşamak ve 1995 tarihli Yer Değiştiren Gölgesinden sonra üçüncü kitabı.Bu üç kitap birlikte düşünüldüğünde Gürbilekin iki ana izlek üzerinde odaklandığı ortaya çıkıyor: Biri Türkiyenin son 20-30 yılı içine alan dönem boyunca geçirdiği kültürel değişim, diğeri Türkçe edebiyat. Yazar denemelerinde bu iki izleği birbirinin yardımına çağırıyor ve Türkçe literatürde az rastladığımız bir beceriyle hem yetkin bir kültür eleştirmeni ve sosyal bilimci hem de iyi bir edebiyatçı olarak yazabilme başarısını gösteriyor. Ev Ödevinde, Nurdan Gürbilekin belli ki yapıtlarına büyük bir sevgi ve ilgi duyduğu Oğuz Atay, Latife Tekin, Tezer Özlü, Yusuf Atılgan, Bilge Karasu ve Vusat O. Bener gibi Türkçe edebiyatın en önemli isimleri var. Ama denemelerin ilgi alanı edebiyat eleştirisinin disipliner sınırlarını aşıyor: Nurdan Gürbilek bu isimlerin yazdıklarına bakarken, onların öykü, roman ya da anlatılarının satır aralarında dolanırken, aslında Türkiyede birbirini takip eden birkaç kuşağın evle, ana babayla, dil ve yazıyla ilişkisini arıyor, bu yolla bir öykü oluşturmaya ya da böyle bir öykünün, bir zihniyet tarihinin oluşmasına temel olacak malzemeleri toplamaya çalışıyor. Bu yüzden Ev Ödevi, bu kuşaklardan, evden kaçmış ya da kaçmanın hayalini kurmuş her okurun zevkle okuyacağı bir kitap...Nurdan Gürbilekin şu sözleri kitabın arka kapağından:Her çocuk er geç aynı şeyi yaşar: Bir zaman gelir, onun için ev olmaktan çıkar ev. Ne erken çocuklukta olduğu gibi keşfedilecek bir dıştır artık, ne de dış dünyaya karşı sığınılacak bir iç. Tam olarak ne zaman yaşarız bunu: Evin dışarıya karşı bir sığınak olduğu kadar bir engel de olduğunu fark ettiğimiz an mı? Evin geçici, ana babamızın güçsüz, ölümlü olduğunu sezdiğimiz an mı? Yoksa evin bize bir iç dünya bağışlarken aynı zamanda büyük bir iç sıkıntısı da verdiğini, bir iç dünyası olmanın bedelinin bu iç sıkıntısı olduğunu fark ettiğimiz an mı?Bu duygunun zamanı, yoğunluğu, katlanılabilirliği evden eve, çocuktan çocuğa değişir kuşkusuz. Tek bir şey dışında: Ömür boyu bize eşlik eden mutluluk imgelerimizin olduğu kadar, kurtulmak için hep çaba harcayacağımız korkularımızın, dağıtmak için her yolu denediğimiz iç sıkıntımızın da kaynağı, kaynağı değilse bile ilk sahnesi orası. İşte oraya, o mutluluk mekânının arka bahçesine, birçok düşün olduğu gibi birçok şiirin, öykünün, romanın da imgelerini topladığı o arka bahçeye bakmamın nedeni bu...
Defter ve Virgül dergilerindeki eleştirel denemeleriyle tanınan Nurdan Gürbilekin 1992 tarihli Vitrinde Yaşamak ve 1995 tarihli Yer Değiştiren Gölgesinden sonra üçüncü kitabı.Bu üç kitap birlikte düşünüldüğünde Gürbilekin iki ana izlek üzerinde odakl... tümünü göster
Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor. Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi. TADIMLIKİlkbaharla birlikte ılık havalar başladığında uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Bazı günler Günk de olmuyor. Bulvardaki tramvay rayları sökülmeye, ağaçlar kesilmeye başlanıyor. Yollar genişletilecek. Toz, toprak ve çamurlar içindeki çukurlardan geçiyorum. Henüz yıkılmasına başlanmamış, havuzlu Saraçhane Parkından iniyor, Aksaraya doğru yürüyorum. Bulvarın sol kıyısında yükselen apartmanları seviyorum. (Geniş bir bulvarda oturabilme tutkum var. Evimizin önünde yol olmayışı beni üzüyor. Bulvarlarda oturabilenleri kıskanıyorum. Şimdilerde kimseyi ve hiçbir bulvarı, hiçbir evi kıskanmıyorum. Her yerde kalabilirim. Ama o bizim, önünü gecekonduların kapattığı evimizde bir gece bile oturamam. Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz? Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar.) Yenikapıda henüz birkaç çayevi var. Sahil çakıl taşlarıyla dolu. Tren yolunun altından geçilince, odun depoları sahil boyunca dizili. Denize yakın bir yerde, taşlara oturuyorum. Önümde uzayan, gri mavi Marmara Denizine uzun süre bakıyorum. İçimdeki kıpırdanışları dinliyorum. Bir şeylere açılmak, bir yerlere koşmak, dünyayı kavramak istiyorum. Dünyanın bize yaşatılandan, öğretilenden daha başka olduğunu seziyorum. Oysa o yıllarda bu kaygılara çözüm getirecek hiçbir olgu yok. Yönetime karşı bir direniş başlamış. Soygundan, antidemokratik eylemlerden söz ediliyor... Ama yaygın olan yalnız varoluşçuluk. Marmaranın gri mavi boşluğuyla bağdaşan varoluşçuluk. Odun depolarının yanından, tren istasyonunun altından geçiyorum. Ayakkabılarımın altında taşınması güç çamurlar birikiyor. Eve dönmek istemiyorum. Kentin uğultuyla yaklaşan akşamında herhangi bir yerde olmak istiyorum. Ama kararan gökyüzüyle birlikte, evin sönük ışıklarına, gerilimli, rahatsız havasına dönmek zorundayım. Cumartesileri kabarık, kolalı jüponlar giyip, kentin yeni oluşan, daha zengin mahallelerindeki lokallere dans etmeye gidiyoruz. Buralarda küçük masa başlarında birkaç içki içerek oturuyoruz. Orkestrada ya da plaklarda günün moda şarkıları çalınıyor. Romantik İtalyan şarkılarını çok seviyoruz. Taşra düğünlerinin teneke havasını anımsatan, ama garip bir duyarlık var bu şarkılarda. Günk, hafta sonları bize gelmiyor. La lune es o es şarkılarıyla dans etmiyor. O hafta sonlarını da Dostoyevski, Turgenyef, ya da Çehovun dünyasında geçirmeyi yeğliyor. Oysa bizim artık sevgililerimiz var. Delikanlılar. Pantolonları, ayakkabıları şık, yeni yeni çıkan sakallarını tıraş eden, kokular süren, Avrupa kazaklar giyen sevgililerimiz var. Onlar çamur yığınları içinde değil, Nişantaş, Şişli, Topağacı gibi zengin semtlerde, büyük görkemli apartmanlarda oturuyorlar.
Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların ç... tümünü göster
ALDIĞI ÖDÜLLER: Türk Dil Kurumu 1967 Roman Ödülü Cumhuriyetin ilk yılları... Doğu Anadolunun yaman coğrafyasında, aman vermez havasında, binbir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, kara saçları gök ışıltıları taşıyan, çatıldığında hançere dönüşen kaşlarıyla yürek yakan Cemo. Başı eğdirilemeyen, Nuh dedi mi peygamber demeyen Cemo, insanlarına da, hayatına da dişiyle , tırnağıyla sahip çıkan yiğit bir kadın. Doğu Anadoluda bir masal gibi geçen hayatıyla edebiyatımızın simge isimlerinden biri.Kemal Bilbaşarın ağalık düzenindeki insanları, aşiret törelerini, inançlarını, yaşama biçimlerini olanca gerçekliğiyle yansıtan bir dille yazdığı Cemo, unutulmaz roman kahramanları arasında yer almış biri. Bir direnişin son romanı. İlk yayınlandığı 1966dan beri sevilerek okunan bu romanın ikinci bölümü olan Memo ile birlikte şimdi Can Yayınlarında.
ALDIĞI ÖDÜLLER: Türk Dil Kurumu 1967 Roman Ödülü Cumhuriyetin ilk yılları... Doğu Anadolunun yaman coğrafyasında, aman vermez havasında, binbir oyunuyla insanı coşturan, yoran doğasında yaşayan bir söylence Cemo. Kömür gözleri ocak alevi gibi yanan, ... tümünü göster
yeşilperigecesi şu anda kitap okumuyor.