İnanın çok zorladım bitirebilmek için... Belki daha iyiye gider, bu kadar milliyetçi olamaz ne de olsa '100 Temel Eser'den birisi diye diye 238. sayfaya kadar okuyabildim. Tabii ki Kırım Türkleri zulüm gördüler, acı çektiler, belki sürüldüler ama bunun suçunu kominizme, kayıtsız şartsız her Rus'a atmak fazla ileri gitmektir. Oysa ki çok güzel bir Türkçe'yle, yerinde benzetmelerle yazılmış bir roman. Ama insana bakış açısı yanlış, çok yanlış hem de... Büyük umutlarla okumaya başlamıştım halbuki. 2 yıldızın ikincisi Türkçe için emin olun, yoksa bu kitabı okuyup üstüne bir de beğenenin 'insan' anlayışından şüphe duyarım ben! Yine de her fikre açığım, şayet 'sonuna kadar oku, yanılıyorsun!' diye beni ikna edebilecek birisi çıkarsa çok memnun olurum. 100 Temel Eser bir defa daha kanıtladı işlevsizliğini...
Nasıl anlatılır ki Atay, Oğuz olmadıktan sonra... Kelimelerin yetersiz kalacağını bile bile denemeli mi... Hayır!
Polisiye sevmediğimden sanırım... Arka kapağındaki açıklamaya aldanıp fizikle, felsefeyle ilgili bir roman okuyacağınızı düşünmeyin. Göstere göstere yazılmış bir polisiye kurgudan ibaret. Kuantum fiziğiyle ve felsefeyle alakası da kahramanların mesleklerinden ibaret neredeyse. Biraz kuantum fiziği var aslında ya da ben fizikten hiç anlamadığım gibi bu kitabı da anlayamadım. Ama beni en çok rahatsız eden: Çok iyi benzetmeler, peşpeşe ve anlamsız bir yoğunlukla sıraya dizilip akıcılığı asgariye indiren bir okuma sunulmuş. Kitabı bitirebilmek için gerçekten sessiz mekanlara ihtiyaç duydum! Velhasıl kelam, beğenemedim bir türlü. Benim göremediğim noktalar var ve bunu görebilenler varsa açıklamalarına minnettar kalacağımdan emin olabilirler. Paranızı ziyan etmeyin...
Behçet Necatigil'in bu enfes çevirisi, belki de insanoğlunun üretmeye, çalışmaya, yaşamaya dair yazdığı en güzel metinlerdendir. Doğayı ele alışındaki o pastoral tını, karakter tahlillerindeki alçakgönüllü ve zengin tespitler, akıcı bir okuma sağlayan yerinde bir üslup gibi harikaları neredeyse bir kalemde silmeme yol açan neydi dersiniz... Maalesef kitabın her sayfasına işlemiş 'kadın düşmanlığı'! Modern insanı yeren ve 'ilkel' insanı öven -ki bu düşünce tarzıyla tamamen hemfikirimdir- bu eser de kadın baştan çıkartıcı, yoldan çıkmaya teşne hatta bir yumrukla kendisine gelen bir tipleme olarak çiziliyor. Bir eleştiri olarak mı bunları yazıyor diye düşünmemi sağlayan bir ara metinle -okursanız hangi bölümden bahsettiğimi muhakkak anlarsınız- kitap hakkında erken bir karar mı veriyorum şeklinde düşünmeye çalışmama rağmen, satır aralarındaki kadın düşmanlığını görmezden gelemedim. Hülasa çok çok iyi bir metin elinizdeki, çok iyi bir kurgusu ve sağlam bir alt metni var, lakin kadınlara karşı takındığı tavır sebebiyle çok tavsiye edemediğim bir metin aynı zamanda...
Psikoloji bilimine yeni başlamış birisi olarak, bu bilgi deryasının içine attığım ilk adımlarda, insanlara ve pikolojiye olan bakışıma kelime anlamıyla yön veren kitaplardan oldu, Oliver Sacks'ın bu kitabı. Her ne kadar berbat bir çeviri yapmış olsa da Sacks'ın insanlara ve 'hastalara' nasıl yaklaşmamız gerektiği ile ilgili görüşünü gölgeleyememiş sayın Çalkılıç. Psikoloji öğrencileri için kaçınılmaz olan bu kitabın bir diğer güzel yanıysa, mesleki olarak psikolojiyle uzaktan yakından alakanız olmasa bile, sadece ilgi duyanların dahi okuyabileceği bir dille yazılmış olması. Tabii 1984 yılında yazılmış olmasının vermiş olduğu kimi kötü kullanım örneği teşkil eden kelime seçimleri mevcut, lakin bu durum gerçekten berbat seviyede olan çeviriden de kaynaklanıyor olabilir. Velhasıl kelam, psikolojiye ve nöropsikolojiye insancıl bir bakış kazanmanızı sağlayacak bir eser.
Çok sert ve çok çok iyi bir okuma oldu 'AZ' benim için. İnanılması güç karakterler eşliğinde işlemiş içinde bulunduğumuz toplumun aksayan, kanayan yönlerini. Uzun zaman büyük bir önyargıyla okumadım Günday'ı... Hatamın farkına 'AZ' ile vardığım için de memnunum açıkçası. Pek yaygın olmayan -ki bu iyi bir şey- benzetmeleri, sert ve okuru rahatsız eden farkındalıklarla bezenmiş cümleleriyle kitaplığımda diğer kitapları için de yer ayırtmış oldu Günday. Hiç mi eksiği yok... Tabii ki var. Kurgusu, karakterlerin inandırıcılığını zedeliyor maalesef bu romanında Günday'ın. Yine de uzun zamandır bu kadar keyifli bir okuma yapamamıştım. Teşekkürler Hakan Günday.
İnanılmaz bir roman, müthiş bir kalem. Her sayfasında kendimi bir özdeyişler deryasında buldum. Mungan'ın kalemine söz söylemek bize düşmez zira son romanı Şairin Romanı ile sanatını ve romancılığını bir adım ileri götürmüş. Şiir sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bu yaklaşık 600 sayfada edebiyatın neden varolduğu gizli sanki. Her zevkin tatması gereken bu şaheser ile ilgili tek noksanlık -kanımca-, karakterlerin çokluğu ki bu kişi ve olay fazlalığı sizi bazı karakterlerden uzaklaştırabiliyor. Yine de özellikle son 100 sayfayı bir solukta okuduğumu itiraf etmeliyim. Okuyun, okutturun! Ellerine sağlık Üstad...