Sürükleyici bir kitap, özellikle romanın dili ilgimi çekti: Ne macera öğeleri barındırmasına rağmen basit-sıradan, ne de felsefi-toplumsal öğeler barındırmasına rağmen ağdalı-karmaşık bir dili var. Romanın bölüm başlıkları şahane, şu ana kadar romanlarda gördüğüm en iyi başlıklardan. Romanın Eyüp Vampiri, Pire gemi kazası, dövüş horozları, arı-adam gibi kısımları gayet etkileyici. Bir daha dövüş horozu kelimesini duyduğumda, mutlaka aklıma bu kitap ve kitapta geçen Kürt aşiretinin muhteşem dövüş horozları gelecek.
İlginç bir kitap, ilk okuyuşumda ellinci sayfaya kadar okuduğumdan bir şey anlamadım, her şey karman çorman, olaylar alakasız gibi geldi; ama sonra her şey yerli yerine oturmaya başlayınca, okuduğumdan keyif almaya başladım, hatta kitap bitmesin istedim. Kitabı bitirdikten sonra, ilk elli sayfayı tekrar okudum. Bu sefer karışıklık gelmedi doğal olarak, her parça yerine oturdu.
Kitapta ilk dikkatimi çeken şey kitaptaki olayların 2070'ler Türkiye'sinde geçiyor olmasına rağmen, teknolojik bakımdan olması muhtemel yeniliklerin romanda gözükmemesi. Romanda küçük uçaklara benzeyen mekikler, şehri kaplayan gökdelenler, doğaya dönen yılkı insanları gibi bilimkurgu öğeleri var; ancak sınırlı, kapsamlı değil. Bunun bir sebebi, Gökdelen romanının bilimkurgu değil eleştiri ağırlıklı olması olabilir. Romanda ülke yönetimi, yargı, özelleştirme gibi konularda sıkı eleştiriler var. Bu eleştiriler kitabın çoğunluğunu kaplıyor ve romana didaktik bir hava katıyor. Özellikle başbakan Mevlüt Doğan'ı okurken günümüzden çok iyi tanıdığınız birini anımsayabilirsiniz.